• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

İlkçağ Filozofları

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
İLKÇAĞ FİLOZOFLARI

Anaksagoras

nnYEf.jpg
Klazomenai'li Anaksagoras, Sokrates öncesi düşünürlerden biridir. Ana madde ve ilk hareket ettirici neden öğretisi vardır. Doğum yeri olarak bugünkü Urla gösterilmiştir ve soylu bir aileye sahiptir. Bütün servetini bilimsel araştırmalar uğruna harcadığını söylenmektedir. İ.Ö 468 yılında düşen bir gök taşını incelemiş ve onun kızgın bir taş kitlesi olduğu kanaatine varmıştır. Anaksagoras Atina'ya yerleşmek için gelen ilk düşünürdür. Onun sayesinde Atina felsefe dünyasına giriş yapmıştır.

Atina'da oldukça iyi karşılanmış ve dönemin en güçlüsü olan Perikles'in dostu olmuştur. Aynı zamanda Euripides'le de dostluk kurmayı başarmıştır. Gök cisimlerini incelemesi ve gök taşının düşmesi onu evrensel düzenle ilgili yeni kuramlar geliştirmeye itmiştir. Ay ve güneş tutulmaları, gök taşları, gök kuşağı ve Peloponnesos'dan daha büyük ve ışık saçan bir kütle olarak tanımladığı güneşle ilgili bilgiler vermeye çalışmıştır. Gök cisimlerinin dünyayla aynı yapıda olduğunu ileri sürmüştür. Bununla birlikte bu kuramları halkın inançlarına ters düşmüştür. Çünkü o dönemde güneş Yunanlılar için bir tanrıdır ve onu bir baş olarak nitelendirmek büyük saygısızlıktır. Bu nedenle İ.Ö 450′de Anaksagoras, Perikles'in siyasi karşıtları tarafından, yerleşik inanca karşı geldiği düşüncesiyle mahkemeye verilmiştir. Perikles sayesinde serbest bırakılmışsa da yine de Atina'dan ayrılıp İyonya'da bulunan Lampsakos'a gitmeye zorlanmıştır. Lampsakos (Şimdiki Çanakkale) İ.Ö 428′de orada ölmüştür. Ölümünden sonra Lampsakos agorasına heykelinin dikildiği ve de öğrencilerin onun ölüm yıldönümlerinde anma törenleri düzenledikleri söylenir.

ayrac.gif

Anaksagoras Felsefesi

Varlık Kuramı

Varlığın temel köklerini tohum olarak adlandıran Anaksagoras, doğada nitelik bakımından ne kadar çeşit varsa, o kadar da tohum vardır. Duyularımızla algıladığımız nesnelerde tüm tohumların bulunduğu ve bu nesnelerin kendilerinde ağır basan tohumun karakterini aldığını, onun adıyla anıldığını söyler. Kendi kendine hareket eden tohumlardan ayrı bir hareket ettirici neden bulunması gerektiğini düşünmüştür. Bu nedenin de Nous (ruh,akıl) olduğunu ileri sürmüştür. Nous tohumların birbiriyle karışması ve birbirlerinden ayrılmasına neden olan hareket ettirici kuvvettir.

Anaksagoras hiçten hiçbir şeyin meydana gelmeyeceğini ve hiçbir şeyin hiçliğe gitmeyeceğini düşünür. Dolayısıyla mutlak anlamda bir oluş ve yok oluş yoktur.

“Yunanlılar doğuş ve yok oluştan söz ederken doğru olmayan bir dil kullanmaktadırlar, çünkü hiçbir şey doğmaz ve yok olmaz. Sadece var olan şeylerin karışması ve ayrılması vardır. O halde onlar doğmayı karışma, yok olmayı ise ayrılma olarak adlandırsalar iyi ederler.”

Varlıkların en son parçaları yoktur, sonsuza kadar bölünebilirler. Hem sayı bakımından sonsuzdurlar hem de küçüklük bakımından. Evrende hiçbir şey saf halde bulunmaz.

“Her şeyde her şeyden bir parça vardır; bütün şeyler belli ölçüde her şeyde bulunurlar.”

Anaksagoras'a göre sonsuz küçük ve sonsuz büyük mevcuttur.

“Küçük olan şeyler içinde bir en son küçüklük derecesi yoktur, tersine daima bir daha küçük vardır. Var olanın bölme yoluyla varlıktan kesilmesi imkansızdır. aynı şekilde her zaman, büyük olandan daha büyük olan bir şey vardır ve o nicelik bakımından küçük olana eşittir. Her şey aynı zamanda hem küçüktür hem de büyük.”

Evren Bilimi

Anaksagoras'a göre evren her şeyle tam bir karışım durumunda olduğu bir başlangıç noktasından hareketle meydana gelmiştir. Anaksagoras evrenin bu başlangıç durumuna İlk Karışım adını verir. Bu İlk Karışıma evreni meydana getirecek olan hareketi verdiren Nous'tur. Nous akıllı, düzenleyici, düzen verici bir ilkedir. bundan dolayı o, her şeyin her şeyle bir arada bulunduğu bu karışıklık durumunu bir düzene sokmuştur.


“Nous şeyleri hareket ettirmeye başladığında harekete geçen her şeyde bir ayrılma ortaya çıkmış ve Nousun kendilerini harekete geçirmesinden ötürü her şey ayrılmıştır. Ayrılan bu şeylerden toprak katılılaşmıştır, çünkü buluttan su, sudan toprak ayrılmıştır. Topraktan ayrılan taşlar ise soğuğun etkisiyle katılaşmışlar ve sudan daha öteye atılmışlardır.

Bilgi Kuramı

Anaksagoras'a göre benzer benzeri algılayamaz. Algı, karşıtların meydana getirdiği uyarımın sonucudur.

“Bizim kadar sıcak olan veya bizim kadar soğuk olan bir şey bizi ne ısıtır ne de soğutur.”

Gece görmememizin nedeni de, gecenin siyahlığı ile göz bebeğimizin siyahlığı arasında bir fark olmamasıdır. Anaksagoras bir yandan duyularımızın zayıf olduğunu ve bize doğruyu vermekten aciz olduğunu söyler.

“Duyularımız zayıf olduğundan doğruyu bilemeyiz.”

Öte yandan görünen şeyler sayesinde görünmeyen şeylerin bilgisine erişebileceğimizi kabul eder.

“Görünen şeyler, görünmeyen şeyleri gösterir.”
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Anaksimenes

7r8Om.jpg
Doğa filozofu ve gelenksel olarak batı dünyasının ilk filozofları kabul edilen Miletos'lu üç düşünürün sonuncusudur. Anaksimenes'te Thales'i öğrencisidir ve onun ilgilendikleriyle ilgilenmiştir. Hellenistik döneme ulaşabilen yazılarından günümüze kalanlar, yalnızca sonraki yazarların kendi çalışmalarına aldıkları bazı bölümlerdir. Bu nedenle Anaksimenes'in düşüncelerine ilişkin yorumlar çoğunlukla birbirleriyle çelişir.

Düşünceleri ilkçağda çok etkili olmuştur. Onun düşüncelerinin izlerini, kendisinden sonraki pek çok düşünürde görüyoruz. Bu düşüncelerin geniş bir alana yayılmasında, Miletos'un İranlılarca alınması ve tahrip eilmedi sonucu öğrencilerinin her yöne dağılmasında etkili olmuştur. Anaksimenes, aynı Anaksimandros gibi bir fizikçi, bir doğa bilimcisidir. Onun da öncelikle doğa olaylarıyla ilgilendiğini görüyoruz. O da doğa olaylarını, bir doğa bilimcisi gibi açıklamak istemiştir ve bu yüzden yorumlarında dini yorumlara rastlanmaz. Ölçülü ve yazsın bir anlatımla yazmıştır eserlerini.


Edinilen bilgilere göre, 6. yüzyılda yaşamış ve 525 yılında vefat etmiştir. Pratiğe yönelik işlek bir zekaya ve engin bir düşünceye sahip yetenekli bir gözlemcidir. Milesian Okulu'nun en genç bireyidir ve Anaksimandros'un öğrencisidir. Thales gibi ilkeyi tekrar görünür bir tözde araştırmıştır. Kendisinden sonrakilere ulaşan yapıtı Doğa Üzerine adını taşır. Aristo'nun aktardığı bilgilere göre Anaksimenes'in düşünceleri daha çok Thales'e yakındır. Anaksimandros'a göre gerileme sayılsa da ona göre asıl ilgi alanı gözüken evrendir. İyon lehçesiyle yazdığı eserinde gereksiz süslemelerden kaçınmış ve basit bir dil kullanmıştır.

ayrac.gif


Anaksimenes Teorileri


Ana Madde ‘Hava'
Thales'in su ana maddesinin yerini, Anaksimenes'in hava görüşü alır. Anaksimondros'un aksine, ana maddeyi sınırlandırır, belirli bir madde ile tutar. Ama Anaksimenes'in her biri maddenin farklı biçimlerine özgü yoğunlukların karşılığı olan farklı nem yoğunlaşması derecelerinin varlığına inandığı açıktır. Aer'en eşit biçimde dağıldığında, atmosferin bildiğimiz ve gözle görünmez havasını oluşturur. Yoğunlaşma sonucunda önce buğu ya da bulut, sonra su, son olarak da taş, toprak gibi katı maddelere dönüşür. Yani gözle görülen bir hal alır.

Anaksimenes'in, Thales'teki su yerine neden havayı koyduğunu anlamak güç değildir. İlk öğenin Thales'in ana madde olarak su'yu alması, suyun yaşam açısından taşıdığı önemden kaynaklanır. Aynı şeyler ve hatta daha da fazlası hava için de söylenebilir. Havanın kapladığı alan sudan daha geniştir. Havanın fırtınaları suyunkinden daha şiddetlidir. Yaşayn varlıklar için hava sudan çok daha önemli ve gereklidir. Anaksimenes doğanın oluşumuyla ilgili çok daha somut, çok daha açık olan düşünceler üretmiştir. Ona göre her şey havadan oluşur. Hava hem gevşeyen hem de sıkışabilen bir varlıktır. Gevşediği zaman yukarı doğru yükselen ateş olur. Hava sıkışıncaönce buhar ve duman olur. Bu duman ve buhar bulutları daha çok sıkışınca yağmur olur, su olur. Suyun sıkışması sonunda önce çamur, sonra toprak, en sonra da taş olur. O halde ateş-su-toprak, öz olarak hava ve onun gevşeyip sıkışmasının dereceleridir. Bu nedenle sıcaklık ve kuruluk seyrekliği ifade ederken, soğukluk ve ıslaklık yoğunlaşmış maddeyle ilişkilidir.

Tanrısal Güç ve Ruh Kavramı
Ana madde olarak düşündüğü havayı Tanrı gücüyle dolu olarak düşünür. İnsan nefesini, bedeni dolduran havayı insana can veren görüşüyle, insan ruhunu bir tutmuştur. Ruh kavramı ilk kez Anaksimenes'te ortaya çıkmıştır. ‘Tüm canlıların ruhu vardır.' sözüyle, doğada canlı-cansız ayrımını da yapan ilk insan olmuştur.


Aer'in sonsuz bir hareket içinde olduğuna ilişkin varsayımı onun aynı zamanda aer'in canlı olduğunu düşündüğünü göstermektedir. Sonsuza dek canlılığını koruduğu için aer, tanrısallığın tüm niteliklerini barındırır ve öteki tanrıların nedeni olduğu gibi her türlü maddenin de nedenidir. Aynı hareket aer'in bir fiziksel konumundan bir başkasına geçişini de açıklar. İçinde ilk madde ile ilk gücün birleşerek üst düzeyde bir sentez oluşturduğu ilkeyi hava diye koyan öğretisiyle Anaksimenes geç Stoa felsefesine kadar uzanan bir öğretinin, her şeye hükmeden pneuma öğretisinin kurucusu olmuştur.


Fiziki Düşünceleri
Anaksimenes'e göre yeryüzü tepsi şeklindedir. Yassılığından dolayı havanın üzerinde duruyormuş. Kosmos'u soğuk ve hava sararmış. Yıldızlarsa ona göre yeryüzünün altında değil çevresinde dolaşırlarmış. Ayın ışığını güneşten aldığını söylemiş ve ay tutulmasının doğru açıklamasını ilk Anaksimenes yapmıştır. Deprem kuramını, yer depreminin nedeninin yeryüzünün kendisi olduğunu söyleyerek açıklamıştır. Ya sıvının gevşettiği ya ateşin kemirdiği ya da içindeki havanın şiddetinin sarstığı bir takım parçaları yeryüzünden kayıp düşüyorlarmış. Anaksimenes'e göre güneş bir yaprak gibi yassıymış. Evrenin yedi bölümlü birbiriyle bağlantılı bir düzeni varmış. Ayrılmamış öğe yapısı, yıldızlar, güneşin dolaştığı ülke, ayın küresi, yağmur, gökgürültüsü, karı meydana getiren havanın birleşmesi ve dizilişi, denizler, ırmaklar ve toprak. (Toprak, her şeyi besleyen sudan meydana gelmiştir. Suyun kaynağı ise sıkışmış havadır.)

Bilimsel Düşünceler
Zaman zaman ay ışığında görülen gökkuşaklarından söz etmiş, suyu yaran bir küreğin çıkardığı yakamozları tanımlamıştır. Düşüncesi mitolojiden bilime geçişin özelliklerini taşır. Gökkuşağını bir tanrıça olarak değil de güneş ışınlarının yoğunlaşmış hava üzerindeki etkisi biçiminde ele alması, düşüncesinin ussal yanının kanıtıdır. Ancak evrenin bir yarımküre olduğu yolundaki inancından da anlaşılacağı gibi, kendinden önceki mitolojik ya da mistik eğilimlerden yine de bütünüyle arınabilmiş değildir. Bu nedenle Anaksimenes'in kalıcı katkısı kozmolojisinde değil, evrenin yapısında yoğunlaşmanın ve seyrelmenin de bir yeri olduğu görüşü vardır. Bu görüşü ve maddeler arasındaki açıkça görülebilir niteliksel farklılıkları yalın nicelik farklılıklarına indirgemesi, bilimsel düşüncenin gelişiminde çok etkili olmuştur.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Anaximandros

05G1r.jpg
Thales'ten sonra ikinci filozof Anaximandros'tur. Miletli Thales'in öğrencisi, ardından da ardılı (halefi) olmuştur. Güneş saatini bulduğu ve ilk haritayı çizdiği söylenir. Felsefe alanında Doğa Üzerine adlı eseriyle yazılmış ilk yapıt Anaximandros'a aittir.

Antikçağ tarihçisi Apollodor'a göre 42. Olimpiyatın 3. yılına denk gelen M.Ö 610′da Miletos'da doğmuş ve 64 yaşındayken, 58. Olimpiyatın 2. yılına denk gelen 546 yılında vefat etmiştir. Thales'ten ayrı olarak coğrafya ile de ilgilenmiştir. Apeiron ve Pythagoras'ı da etkilemiştir.

Anaximandros'ta arkhe (su maddenin ilk öğesidir) sorunu üzerine yoğunlaşmış, var olanların kökeninin anamaddenin ne olduğunu sormuştur. Ona göre ilk maddenin sonsuz, tükenmez olması gerekir; çünkü maddenin sonsuz yaratmasında sınırsız ve tükenmez olduğu görülür. Anaximandros sonsuz kavramını açık olarak belirleyip, maddeye yükleyen ilk kişidir. Ancak, Anaximandros anamaddeye yalnız sonsuzluk niteliğini yüklemekle kalmamış, daha da ileri giderek ilk maddenin yalnız sonsuz olmayıp, sonsuz olduğunu da savunmuştur. Çünkü ona, daha yakın olan başka bir belirlenim yüklenemez. Thales ilk maddeyi su ile, belli, bilinen bir madde ile bir tutmuştu.


Anaximandros'a göre bu yapılamaz çünkü her şeyin belirli bir sınırı ve sonu vardır. Karşıtı ile sınırlanmıştır. Sıcak soğuk ile, sıvı katı ile, aydınlık karanlıkla vb. Her belli olan, dolayısıyla sonlu ve sınırlı olan şey, meydana gelmiş olan şeydir. Meydana gelen her şey yeniden karşıtına döner. Böylece, birbirinin karşıtı olan şeylerden biri, öteki karşısında zaman zaman ağır basar. bunların içinden çıktıkları sonsuz anamadde içinde yeniden arınmalarına kadar sürer.

Apeiron anlayışından Anaximandros çok özgün bir doğa görüşü geliştirmiştir. Apeiron'dan önce sıcak ile soğuk oluşmuştur. Sıcak, başlangıçta soğuk ve karanlık olanı bir alev küresi olarak bir kabuk gibi sarmıştı. Soğuk'tan iki karşıt; katı ile sıvı doğmuştu. Sıvıdan yeri çevreleyen alev küresinin sıcaklığı yüzünden, buğular yükselip alev küresini halkalara, ateşle dolu olan hava tekerleklerine bölmüşlerdir. Bu tekerlekler de birtakım deliklerin; güneş, ay, alevler saçarlar. Böylece hava ile ateşin birleşmesinden gök meydana gelmiştir. Yer tepsi biçiminde değil, bir silindir, yuvarlak bir sütun biçimindedir ve boşlukta serbest olarak durur; gök de yerin etrafında döner.

Anaximandros'un bu açıklamalarından görülmektedir ki; doğal karşıtlarımız çeşitli ve karmaşık olayları, tek ve yalın bir temele bağlamak denemesi yapılmıştır. Anaximandros'u tam bir düşünür yapan da budur. Bu yalınlaştırıcı açıklama denemesi, onun gerçekteki çokluğu düşüncede bir birliğe bağlamak istemesidir.

ayrac.gif


Anaximandros Teorileri

Aperion, Sonsuzluk
Thales'in öğrencileri Anaximandros ve Aperion'a göre evrenin temel sorunu, ilkenin özü sorunudur. Arkhe kavramıyla duygusal verili olanı aşarak hedefi belli olan bir yönde metafizik bir kavrama doğru ilk adımı atmaktadır. Niçin sonsuz seçildiği bilinmektedir. Çünkü böyle bir kavram yaşam sürecinin sonsuza kadar devamını güven altına alabilir. Ona göre doğmak birmiş olmaktır, ölmek her şeyin ilkesine dönmektir ve dünyanın tanıdığı ya da tanıyacağı bütün varlıklar sonsuz sayıda olmuş ve olacaklardır.

Anaximandros sonsuzu nitel yönden homojel ama hala belirsiz bir madde yığını olarak düşünüyordu. Sonsuz kavramıyla sonsuz maddeyi kastettiği zaman, bununla sırf madde ile gücün henüz birbirinden ayrılmadığını anlatmak istiyordu. Bu dünyada olup bitenler Anaximandros'a göre asla sona ermeyen harekete dayanıyordu. İlkenin özüne ait olan bu hareket, ilke de özü vasıtasıyla olup bitenleri kavranabilir duruma getirecektir. Önemli başka bir adımı da, ilkenin evrensel süreçteki etkisini tek tek tasarlama ve ancak ondan sonra kavranabilir duruma getirme denemesidir.


Evren Bilimi
Evren'in sırf gözlemleme ve rasyonel düşünmeye dayalı meydana geliş öyküsünü ilk kez tasarlayan dünyamızın bir evren, planlı bir şekilde düzenlenmiş bir bütün olduğunu ilk kez o ifade etmiştir. Anaximandros'un mitolojiyi kullanmadan evreni açıklamaya çalışması, onu bu konuda kendinden önce yazan yazarlardan ayırır. Tarihe en büyük katkısı evren ve hayat hakkında yazdıklarıdır. Evrenin babası olarak adlandırılmıştır ve aynı zamanda astronomiyi de icat etmiştir. Bilinen dünyanın haritasını çizmiştir ve ussal çıkarımlara önem veren bir düşünür olduğundan simetriye yoğunluk vermiştir.

Sıcakla soğuğun önceden beri var olan doğuruşu kozmosun meydana gelişinde ayrılmış ve bundan yeryüzü çevresindeki havayı bir ağacın kabuğu gibi saran bir alev kümesi meydana gelmiş, bu küre parçalanıp da bir takım daireler halinde toplandığı zaman güneş, ay ve yıldızlar onun yerini almışlar. Güneş'in çizdiği daire dünyanın 27 misli, ayınki de 19 misli imiş, en yukarıda güneş sonra ay en aşağıda yıldızlar çemberi bulunuyormuş.

Anaximandros kuramındaki yenilik yerin şu ya da bu biçimde göklerde bir yerlerde asılı olduğu ya da bir yerden destek aldığı biçimindeki eski kanıyı reddetmesidir. Ona göre yeryüzü şekil bakımından silindir biçiminde ve yüksekliği genişliğin üçte biri kadardır. İki düz yüzeyden biri üzerinde biz yürüyoruz, öteki bunun karşısında bulunuyor ve yer evrenin merkezinde desteksiz bir konumda duruyor. Çünkü herhangi bir yönde hareket etmesi için bir neden yok, bu sebeple de hareketsiz.

Meteorolojik Düşünceler
Anaximandros'u ilgilendiren konu meteora yani gökyüzündeki nesnelerdi. Meteora'yı ve depremi fizik yönünden ilk o açıklamıştır. Gök haritalarını çıkarırken geometriden ve matematiksel oranlardan yararlanmıştır. Gnomon'u (Gök Ölçüsü), ilk o bulmuş ve güneş saatinin yanına dikmiştir. Ayrıca ilk haritayı çizen bir 'sphaere' yani gökküresi planlayıp gerçekleştirmiştir. Özellikle yeryüzünün boşlukta durduğunu keşfetmesi ve bunu matematiksel yönden açıklaması duyulmamış bir varsayımdır.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Aristotales

asVtQ.jpg
Antik Yunan filozof olan Aristoteles, Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biridir. Fizik, astronomi, ilk felsefe, zooloji, mantık, politika ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.

M.Ö 384 veya 385′te Athos tepesi diye adlandırılmış Makedonya kenti olan Stageira'da, Makedonya kralı II. Amyntas'ın hekimi olan Nikomakhos'un oğlu olarak dünyaya gelir. 17 yaşındayken Platon'un Atina'dki akademisine girmesiyle Platon'un en parlak çömezlerinden biri olur. Tütör veya yardımcı hoca olarak çalıştığı dönemde okuma tutkusuyla tanınmaktadır. Daha sonraları akademideki öğretime kendisi de katkıda bulunur. Kimi zaman Platoncu savları rakip lsokratos okuluna karşı savunmak için geliştiren, hatta zaman zaman da Evdamos ya da Can üzerine yazılarında olduğu gibi, bu tezleri büyükseyen diyaloglar yazar. Gryllos veya Retorik üzerine Aritoteles'in diyalog yazarlığı dönemine aittir.

Platon öldüğü zaman, akademinin başına ardılı olarak Spevsippos'u atamıştır. Antik Çağ'dan itibaren yaşam öyküsü yazarları herhalde kötücüllüklerinden Platon'un bu seçiminde Aritoteles'in akademiyi terk etmesinin asıl nedenini görüyorlardı. Çünkü Aristoteles, Spevsippos'a karşı garez barındırıyordu. Aynı yıl, belki de ustasının teşvikiyle, Ksenokratos ve Theophrastos ile bugün Biga Yarımadası olarak anılan Troas bölgesindeki Assos kentine gönderilir. Orada Tiran Atarnevsli Hermias'ın siyasi danışmanı ve dostu olur. Aynı sırada, özgünlüğünü daha o zamandan belli eden bir okul kurar. Burada girişimleri arasında yaşambilim üzerine çalışmaları yer alır. Theophrastos'un daveti üzerine, komşu Lesbos adasının doğu kıyısındaki Midilli kentine varır. 343′te Pella'daki Kral Makedonyalı Philippos'un sarayına, oğlu İskender'in eğitimini üstlenmek üzere çağırılır.


341 yılında Perslerin eline düşen Hermias'ın feci sonunu Pella'da öğrenir ve anısına bir ağıt düzer. Gerek Pella'da ikamet ettiği sekiz senelik dönem, gerek eğitmenlik vazifesinin içeriği hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmemektedir. Philippos'un ölümüyle İskender tahta oturur ve Aristoteles Atina'ya dönüp Akademiye rakip olarak Lykeion'u ya da diğer adıyla Peripatos'u kurar. Lykeion'lulara verilen Peripatetikoi adı uradan gelmektedir. Aristotelesburada on iki sene ders verir. M.Ö 323′te Büyük İskender'in bir Asya seferi esnasında ölmesi üzerine Atina'da Makedon karşıtı bir tepki dalgası peydah olduğu vakit, aslında Makedonculuk zannı taşıyan Aristoteles'e karşı, dine saygısızlık davası açılması söz konusu olur. Bir ölümlüyü Hermias'ın anısına bir ilahi yazarak ölümsüzleştirmekle itham edilir. Bunun üzerine Aristoteles, sokrates'in yazgısını paylaşmak yerine Atina'yı terk eder. Kendi deyişiyle Atinalılar'a felsefeye karşı ikinci bir suç işlemeleri fırsatını tanımaz. Annesinin memleketi olan Eğriboz adasındaki Helke'ye Khalkis sığınır. Ertesi yıl altmış üç yaşında ölür.


ayrac.gif


Aristoteles Sözleri

“Akıllı insan düşündüğü herşeyi söylemez, fakat söylediği herşeyi düşünür.”

“Arzu öyle bir şeydir ki, hiç doymak bilmez; bir çok insanların hayatı, arzuları doyurma yollarını aramakla geçer.”

“Adalet ilkin devletten gelmelidir. Çünkü hukuk, devletin toplumsal düzenidir.”

“Alçak olan kimse düşmekten korkmaz.”

“Kimi ister kimi verir doğa ile insan bir bütündür.”

“Arzu bir şeyi istemek veya söylemektir.”

“Bilim, iyi zamanlarda servet, kötü zamanlarda bir sığınak ve iyi bir yol göstericidir.”

“Bütün; başı, ortası ve bir sonu olandır.”

“Bir ‘dost' kimdir? Iki vücutta bulunan tek bir ruhtur.”

“Bir çok kişinin yaşamı, isteklerini doyurma yollarını aramakla geçer.”

“Bilge kişi zevk aramaz, kaygı ve acılardan uzak durur.”

“Bilgi doğuştan akılda yoktur, ama akıl bilgiyi üretecek kapasitededir.”

“Bütün insanlar doğaları gereği bilmek isterler.”

“Cesaret kuvvetle birleşince birazcık artar.”

“Çünkü doğaya güvenilir, paraya değil.”

“Dünya bir hücredir yalnızlığa seni iten fakat seni düşündürüp olgunlaştıran ortamda olabilir.”

“Demokrasi despotizmin en ileri şeklidir.”

“Dost kişinin ikinci benliğidir.”

“Erdem ve kabiliyet yönünden üstün olan kimselerin arkasından gitmek ve onlara uymak doğrudur.”

“Erdem bilincine sahip olmak yeterli değildir. Erdeme erişmek için ya da iyi insan olmak için çaba göstermeliyiz.”


“En büyük suçlar, gerekli olanı değil de, fazla olanı elde etmek için işlenir.”

“Eğitimin kökleri acı, meyveleri tatlıdır.”

“Fazileti olmayan insan, hayvanların en kirlisi, en vahşisi, en muhteris ve en doymak bilmez olanıdır.”

“Felsefe kişilerin yaşamı merak etmesinden doğar. Yaşamı en çok merak eden çocuklardır.”

“Gerçek mutluluk mal ve mülke sahip olmak ile değil, akıl ve erdeme sahip olmak ile mümkündür.”

“Gerçek bir arkadaş, iki gövdede yaşayan bir ruhtur.”

“Herkes en fazla kendi çıkarını, en az başkalarının çıkarını düşünür.”

“Hukuk her şeyin üzerinde olmalıdır.”

“Her devinim, ne denli hızlıysa o denli devinimdir”

“Hiç kimse rastlantıyla ya da onun aracılığıyla doğru ve akıllı olmaz.”

“Hiçbir dahi, biraz çılgınlık karışımından yoksun olamaz.”

“Hayatı bir şölen sofrası gibi bırakmalı, ne susuz ne de sarhoş olarak.”

“Her kişi öfkelenir, bu çok kolaydır; ancak tam istenilen kişiye, tam ölçüsünde, tam zamanında, tam yerinde, tam yöntemince öfkelenmek, ne herkesin yetkinliğindedir, ne de kolaydır.”

“Hükümetlerin alınyazılarını belirleyenler, her zaman silah taşıyanlardır.”

“İnsanlar arzularına son olmadığı için, bu arzuları tatmin edecek vasıtalara da son olmamasını isterler.”

“İyi, basit; kötü ise çok yönlüdür.”

“İnsanları iyi yapan yasalardır.”

“İyi iki anlama gelir: Birisi mutlak iyidir. Diğeri ise birisi için iyi olandır.”

“İnsanoğullarının yönetimi sanatı üzerinde düşünen herkes, devletlerin geleceğinin gençlerinin eğitimine bağlı olduğu konusunda ikna olmuşlardır.”

“İlkeler ya da ilk nedenler bilimidir felsefe.”

“İyiliğe gücün yetmezse, kötülük etme.”

“İnsan düşünen bir hayvandır, insanları tanıdıkça hayvanlara saygı duyuyorum.”

“İradene hakim fakat vicdanına esir ol”

“İşler, iş olarak şerefli veya şerefsiz diye ayrılmazlar. Yapılışlarındaki maksada göre şerefli veya şerefsiz olurlar.”

“İyi rejimler arasında demokrasi en kötüsüdür, ancak kötülerin en iyisidir.”

“İnsan politik bir hayvandır.”

“İsteklerini tutsak al, vicdanına tutsak ol.”

“İnsan, doğası gereği siyasi hayvandır.”

“İnsanlar bir açıdan iyi pek çok açıdan kötüdür.”

“Kanun düzendir, iyi kanun iyi düzendir”

“Kimilerinin gerçekten özgür olabilmesi için ötekilerin köle olması gerekir.”

“Kimse tesadüfle veya onun vasıtasıyla doğru ve akıllı olmaz.”

“Kişiler başaklara benzerler, içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler.”

“Mevkilerini para ile satan kimseler, masraflarını geri almak yoluna düşerler.”

“Mutluluğun özü, bizdeki tam bilgi ve ruh doğruluğudur.”

“Okuyup yazanla okumayıp yazmayan arasındaki ayrılık, ölülerle diriler arasındaki ayrılık kadardır.”

“Ortak tehlikeler, birbirlerinin can düşmanı olanları bile birleştirir.”

“Eflatun'u severim ama gerçeği daha çok severim.”

“Ruhun güzelliği bedenin güzelliği kadar çabuk görünmez.”

“Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür.”

“Zayıf, daima adalet ve eşitlik ister, halbuki bunlar kuvvetlinin umurunda bile değildir.”

“Sabır acıdır, fakat meyvesi tatlıdır.”

“Sevmek acı çekmektir, sevmemek ölmek.”

“Sözün en güzeli söyleyenin doğru olarak söylediği, işitenin yararlandığı sözdür.”

“Sıradan insanlar gibi konuş, bilge adamlar gibi düşün; böylelikle herkes seni anlasın.”

“Şiir, daha felsefidir ve ciddiye alınmayı tarihten daha çok hak eder.”

“Tek istikrarlı devlet, tüm insanların yasa önünde eşit olduğu devlettir.”

“Umut, uyanık adamın rüyasıdır.”

“Umut insanı uyandıran bir rüyadır.”

“Utanç gençlerin süsü, yaşlıların yüz karasıdır.”

“Yalnız erdemi bilmek yetmez, ona sahip olmak, onu yapmak da gerekir.”

“Yaratılış bakımından bütün kişiler öğrenmek isteği içindedirler.”

“Yetinmesini bilenler mutludur.”

“Yüreklilik güçle birleşince büsbütün artar.”

“Zayıflar her zaman adalet ve eşitlik isterler. Güçlülerse bunların hiçbirini takmaz.”


ayrac.gif


Korunan Yapıtları

İkinci küme Aristoteles'in bütün olasılıkla Lykeion'daki derslerini vermek için kullandığı notlardan ibaret bir yığın elyazmasından oluşuyor. Bu yapıtlara esoterik hatta daha doğru bir anlatımla akromatik adı veriliyor. Eskiçağ'dan itibaren bu elyazmalarının ahlafa nasıl intikal ettiği üzerine romansı bir anlatı yayılmış, Aristoteles ve Theophrastos'un elyazmaları, Theophrastos tarafından eski okul arkadaşı Nelevs'e bırakılmış; Nelevs'in cahil varisleri Skepsis'te bir mağaraya gömmüşler metinleri, elyazmalarını Bergama krallarının kitapsever açgözlülüğünden kurtarmak için, uzun zaman sonra M.Ö 1. yüzyılda torunları yazmaları altın pahasına Peripatetisyen Teoslu Apellikon'a satmışlar. Apellikon bunları Atina'ya götürmüş. Son olarak, Mithridates'le savaştığı sırada Sylla Appellikon'un kitaplığını ele geçirip Roma'ya taşmış. Orada da bu kitaplık Tyrannion tarafından satın alınmış. Lykeion'un son okul yönetici Rodoslu Andronikos M.Ö 60 civarında Aristoteles'in ve Theophrastos'un akromatik eserlerinin ilk redaksiyonunu yayımlamakta kullanacağı nüshaları ondan almıştır.

Aritotales'in ölümünden sonra kesintisiz olarak etkinliğe devam eden Lykeion'un nasıl olup kurucusunun elyazmalarını yitirmiş olabileceğini anlamak güç. Herhalükarda Aristotales'in yapıtlarının ilk önemli yayımı bu yapıtların öenmini vurgulamak için yukarıda aktardığımız söyleni yayan kişi olmasına karşın Andronikos'unki. Aristotales'in yapıtları ancak Andrikos'la beraber, yani filozofun ölümünden üç asır kadar sonra, asıl mesailerine başlayacak, üzerlerine sayısız şerh yazılacaktır. Bugün Aristotales'in metinlerini, Androkinos'un onlara verdiği biçimde ve yaygın olarak da yine Andornikos'un koyduğu başlıklar altında okuyoruz.


Bu olguların yapılan yorumların akıbetiyle olan ilişkisi gözardı edilemez nitelikte. Nitekim, bundan şu sonuca varılıyor ki, bugün Aristotales'in kitapları olarak tanıdığımız yazıların hiçbiri Aristotales'in kendisi tarafından neşredilmemiş. Aristotales, örneğin Metafizik'in değil; felsefe tarihinde nedenler teorisi, temel felsefi güçlükler, çokanlamlılık, edim ve güç, varlık ve öz, tanrı gibi konular üzerine yazılmış bir düzine kadar kısa incelemenin yazarı. Editörler daha sonraları bu risaleleri biraraya getirip, Aristotales de bu konuda istemli bir ipucu vermediği için, kısmen keyfi Metafizik, yani fizikten sonra okunacak inceleme başlığı altında toplamışlardır. Bundan ötürü hem metafiziğin hem Aristotales'in diğer yapıtlarının çoğunlukla birbirinden az çok bağımsız, açıkça kavranabilir bir ilerleme sunmayan, kimi yinelemeler ve hatta bazen de çelişkiler içeren etütler topluluğu olarak ortaya çıkmasına şaşırmamalıyız. Yalnız bu yazıları bitmemiş halleriyle umuma muhtemelen hiçbir zaman sunmayacak olan Aristotales'e bu yüzden serzenişte bulunmak isabetsiz olur.

Öte yandan, Andronikos'un sözü geçen risaleleri, hem lojik bir sıra, hem de didaktik kaygılar güden bir dizim içinde düzenlediğini görüyoruz. Bu sistematik sıralamayı, eleştirellik kaygısı taşımaksızın kabul ettiğimizde bir takım terslikler de ortaya çıkmıyor değil. Aristotales felsefesine yorumcular tarafından sıkça atfedilen sistematik karakter, büyük ölçüde eserlere bütünüyle dışlak bir neşri keyfiyetten doğmuş oluyor, bir taraftan da bu fikri saklanmış yapıtların eğitselliği kuvvetlendiriyor.

Bir yorum çalışması, bu metinlerin yalnız didaktik maksadını değil, aynı zamanda Aristotalesçi eğitimin, örneğin Sokratesçi gelenekteki monologlu değil de diyaloglu eğitiminden ayrışan kendine özgü niteliklerini de göz önünde bulundurmalıdır. Aristotalesçi eğitimde karşımızdaki yazarın tutumu, çömezleriyle diyalog halinde bir ustanınki olmasa da, yine de bir ustanın zihninde ve eserinde diyalog halinde olan, çoğu zaman geçmiş filozoflardan alıntılanmış, düşüncenin huzuruna çıkartılmış tezler. Böylece, Aristoteles'in yapıtlarında, bir doktrinin dogmatik sunumuna değil, güçlükler ve çelişkiler arasından kendine yol açan, zaman zaman büyük zahmetle yolunu arayan bir hakikatin oluşumuna tanık oluyoruz. Aristoteles'in incelemelerinde oldukça az sayıda tasımla karşılaşmamıza, bu incelemelerin silojistik üslupta değil de Aristoteles'in de dediği gibi diyalektik bir strüktürle tertiplenmiş olmasına öyleyse şaşmamalı. Diyalektik, yani bir diyalog misali terakki eden, pro ve kontra argümanlar arasında gidip gelen.

Aristoteles, Platon'un Eleştirisi
Aristoteles'in düşüncesinin evrimi hakkında süregelen tartışma ne boyutta olursa olsun, Platoncu bir okulda yetiştiği için ilk önce bu felsefeyle kopuşunun nedenlerini belirgin biçimde ortaya koyma kaygısı taşıdğını düşünmemiz için geçer sebepler vardır. Homeros hakkında Platon'un bir sözünü Aristoteles'le beraber Nikomakthos'ta Etik'te yazdığı gibi yad edecek olursak, hem dostluk, hem hakikat onun için kıymetli olsa bile, ikinciyi birinciye yeğlemek durumundadır.

Varlığın Bilimi
Aristoteles daha önce söylendiği gibi, Metafizik başlığını taşıyan bir yapıtın yazarı değil. Bu derlemenin, kitap sırasının, hatta başlığının kendisinin dahi sorumluluğu sonradan gelen editörlere aittir. Bu durumun felsefece bir önemi olmazdı. Tabii aslında bu on dört kitapta geliştirilen felsefi kurgu kolayca kavranabilir bir birlik ve süreklilik sergileye. Burada iki çok farklı tasarıyı fiile geçiriyor gibi gözüküyor ve bu ikisinin geleneksel olarak metafizik adı altında anılarak birbirleriyle özdeşleştirilmesi, aralarındaki bağıntının problematikliğini maske ediyor.


ayrac.gif


Yitik Aristoteles

İlk kısım yazılar dışrak yapıtlar olarak adlandırılmıştır. Dışrak, terimini Aristoteles Lykeion'dan daha geniş bir okuyucu kitlesine yönelik eserleri için kullanmıştır. Bu yapıtlar, diğer birçok Eskiçağ metni gibi Milat'ı izleyen ilk asırlarda yitirilmiştir. Gerçi bu yapıtların en azından başlıklarını, Aristoteles'in yapıtlarının adlarını mahfuz listelerden biliyor ve ardından gelen yazarların kaleme aldıkları taklit yapıtlardan ve yaptıkları alıntılaran da içerikleri hakkında muğlak da olsa bir fikir edinilmektedir.

Bu yapıtlar yazımsal biçimleri itibariyle, Platon'unkilerle mukayese edilebilir nitelikteler ve aralarından birçoğunun diyalog biçimleri takip edilerek yazılmış olduklarını düşünmemize yol açacak nedenler var. Cicero, Aristoteles'in stilinin pürüzsüzlüğünü övüp yazısının akışını altın bir ırmağa benzetirken hiç kuşkusuz bu yapıtlara göndermede bulunuyordu. Ne var ki, asırdır belli bir ölçüde yeniden oluşturulmaya çalışılan içeriği felsefe tarihçileri için sorun teşkil etmeye devam ediyor. Bunun en temel nedeni, Yitik Aristoteles külliyatının, korunan metinlerden anladığımız Aristotelesçilik'le yakından uzaktan bir ilgisi olmaması, büyük ölçüde Platoncu temaları geliştiriyor. Bazen, ustasının çalışmalarıyla aynı doğrultuda kalmak kaydıyla daha öteye giden savlar savunuyor.


Aristoteles'in yayıma yönelik olmayan eserlerinde eski Platoncu dostlarını eleştirdiği fark ettiğimizde, acaba iki ayrı hakikat mi güttüğü sorunu depreşmeye başlıyor. Bir büyük kitlelere yönelik dışrak hakikat rejimi, bir de Lykeionlu öğrencilere münhasır içrek bir rejim. Ancak bugün yaygın kanı olarak bu yapıtların bir yerde Aristoteles'in hala Akademiye mensup, yani Platon etkisi altında olduğu döneme ait gençlik yazıları olduğu da düşünülüyor. Hatta bu fragmanlar örneğin Jagger gibi genetik Aristoteles okumaları yapan yorumcular için Aristoteles'in düşüncesinin evrimleşmesinin ilk noktasını tayin etmeye kullanılmıştır.

Bu yitik yapıtların başta gelenleri Evdemos ya da Ruh Üstüne, Felsefe Üzerine, Protreptik, Gryllos ya da Retorik Üzerine, Adalet Üzerine, Asalet Üzerine, Bir Şölen.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Demokritos

hDj5W.jpg
Leukippos'un öğrencisi Demokritos, M.Ö 460-370′li yıllarda yaşamış ve Sokrates'ten sonra ölmüş olmasına rağmen, sokrates öncesi doğa filozoflarından sayılmıştır. Hocasının ortaya attığı teoriyi büyük ölçüde geliştirerek ünlenmiştir. Parmenides'in temsil ettiği tekçilik ile Empedokles'in çokçuluğu karşısındaki aracılık girişimleri sonucu, atom veya bölünmeyen öz teorisi ile ünlenmiştir.

Varoluş ile ilgili çok kesin bir görüş ortaya koymuştur. Evrendeki oluşuma kesin bir zorunluluk egemendir. Bütün olup bitenleri bir rastlantı ile izah etmeye çalışmak ona göre saçmalıktır. Yaratılmamış, yok olmayan, değişmeyen varlık, özdeksel atomdur. Öz, maddeyi temsil eder ve onunla her nesne yapılabilir şeklindeki görüşüyle, materyalist doğa biliminin ilk temellerini atmıştır.


Atomcular, sadece bir hacim, bir şekil ve belki de bir ağırlık içeren bölünmez en küçük birim olarak tarif ettikleri atomun ve atomların hareket ettiği boşluğun ezeli, ebedi mevcudiyetini ortaya atmışlardır. Bütün bu marteryalist görüşlere rağmen, tek gerçek atomlar ve atomların hareketidir prensibini, ruhun açıklanması aşamasında da tutarlı bir şekilde kullanmışlardır.

Bilinçli bir materyalist yaklaşımla, algılama ve düşünmeyi, vücuttaki en ince, en hafif ve en düzgün ateş atomlarının hareketi olarak izah eden Demokritos, kendisinden önceki düşünürlerin üzerinde durmadığı oranda, ahlak (etik) ile de ilgilenmiştir.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Empedokles

2JUjy.jpg
Sokrates düşünürlerinden bir tanesidir. Sicilya'da bir Yunan kolonisi olan Agrigentum kentinin yurttaşıdır. Doğa düşünürlerinden biri olan Empedokles, kendinden önceki doğa düşünürlerinin temel öğe olarak belirlediği, su, ateş ve havaya toprak öğesini de ekleyerek, hepsini bir arada kullanan ilk düşünür olmuştur.

Empedokles'e göre bu dört temel öğe, sevgi ve nefret gücü ile birleşip ayrılırlar. Bir başka deyişle sevgi ve nefret de, maddeyi meydana getiren temel öğelerdendir ve değişimleri açıklamak için kullanılmışlardır. M.Ö 490 yılında Sicilya'nın Agrigentum kentinde, seçkin bir ailenin oğlu olarak doğmuştur. Siyasi bakımdan anayurdu olan bu kentte oldukça aktif ve yararlı bir rol oynamıştır. Babasının M.Ö 470 yılında kentin tiranının devrilmesinde önemli bir rolü vardır yine.


Empedokles, bilgisinin doğal güçleri denetlemek için anahtar olduğunu, bilgisiyle insanların rüzgarları durdurabileceğini, yağmur yağdırabileceğini ve hatta ölüleri Hades ülkesinden geri getirebileceğini ileri sürmüştür. Bu düşünceleri nedeniyle kendisinin büyü olduğu dedikodusu ortaya çıkmıştır. Sadece kuramlarla değil, aynı zamanda pratikle de ilgilidir. Bir kenti kasıp kavuran veba salgınını, o kenti çevreleyen bataklıkları kurutarak önlemiştir. Doğduğu kent olan Agrigentum'un havasını sağlıklı kılmak amacıyla, kuzey rüzgarına yol açabilmek için şehri kuzeyden çevreleyen kayaları parçalatmıştır.

Empedokles Parmenides'ten sonra düşüncelerini şiir şeklinde ifade eden ikinci önemli düşünürdür. Kendisinden sonra aynı şekli yine kendisinin bir hayranı olan Romalı Lucretius devam ettirmiştir. Ölüm yeri ve şekliyle ilgili olarak ise, farklı rivayetler vardır. Bir söylenene göre Etna Yanardağı'na atlayarak hayatına son vermiştir. Başka bir söylenene göre ise 60 yaşlarında iken Yunanistan'da Peloponnesos'ta normal bir şekilde ölmüştür.


ayrac.gif


Empedokles Felsefesi

Doğa Üzerine adlı yapıtında Empedokles'in özgünlüğünü gösteren iki önemli düşüncesi vardır. Bunlardan ilki, temel öğenin birden fazla olduğunu kabul etmesidir. Kendisinden önceki düşünürlerin öne sürdüğü temel öğeler su, hava ve ateşti. Empedokles ise bunlara bir de toprak öğesini ekledi. Aslında bu dört öğe en başından beri vardı. Bu öğeler ne değişecek ne de yok olacaklardı. Başlangıçları ve sonları yoktu. Evrende bunların miktarları hep aynı kalır. Her şey bu dört öğenin belirli birleşmelerinden oluşur.

“Nasıl ki ressamlar tapınaklara adak olarak adanacak resimleri yaparken ellerine çeşitli boyaları alır ve onları uygun oranlarda birbirlerine karıştırılırlarsa, bunun için de bazı boyalardan daha fazla, bazılarından sa daha az miktarlar alırlarsa ve böylece bu boyalardan dünyada rastlanan sayısız şeylerin, örneğin ağaçların, erkeklerin, kadınların, kuşların, balıkların, hatta uzun ömürlü tanrıların resimlerini yaparlarsa, aynı şekilde doğa da dört öğreyi alarak onların her birinden farklı miktarları farklı oranlarda karıştırıp var olan şeyi meydana getirir.“

Diğer özgün düşüncesi ise bu temel öğelerin birleşip ayrılması için bir hareket ettirici güç olması gerektiğidir. Empedokles bu gücü, sevgi ve nefret olarak açıklamıştır. Sevgi, öğeleri birleştirir, nefret ise bunları birbirinden ayırır. Bunun yanında Empedokles, var olan bir şeyin yok olmasının veya yokluktan bir şeyin meydana gelmesinin imkansız olduğunu söyler.


“Ölümlü olan bir şeyin ne var olması ne de her şeyi alıp götüren ölümle son bulması söz konusudur. Var olan sadece öğelerin bir araya gelmesi ve birbirlerine karıştıktan sonra ayrılmasıdır. Ölüm, işte şeylerin bu ritminin bir anına insanlar tarafından verilen bir addan ibarettir. Bu öğeler bir insan, bir vahşi hayvanın, bir bitki veya bir kuş biçiminde birbirlerine karıştıklarında insanlar bir doğuş olduğunu söylerler. Ögeler birbirlerinden ayrıldıklarındaysa insanlar bunu acıklı ölüm kelimesiyle açıklarlar. Ancak bu doğru bir adlandırma değildir.“

Evrenin de bu şekilde oluştuğunu söyler. Başlangıçta sevginin etkisiyle bütün öğeler birbirine karışmış durumdadır. Nefretin küre şeklindeki evrene yaklaşmasıyla bir girdap, çevrinti hareketi oluşur ve bu öğeler birbirlerinden ayrılırlar. Güneş ve ay tutulması konusunda doğru bir gözlem yapmış, ayın ışığını güneşten aldığını anlamıştır. Deriden yapılan solunumu açıklamıştır. Hayvanların nasıl ortaya çıktıklarıyla ilgili kuramı vardır. Algının nasıl meydana geldiğini, gözü ve görmenin nasıl olduğunu da açıklamıştır.

“Bir zamanlar ben de erkek ve kız çocuğu, çalı, kuş ve denizde sıçrayan dilsiz balık olmuştum.“

Kanın, insan hayatının ana taşıyıcısı ve düşünmenin merkezi olduğunu söyler. Empedokles'e göre, temel öğeler kanda, en olgun biçimde bir araya gelmişlerdir. İnsanın tüm yetenekleri ise bu karışımın olgunluğuna bağlıdır.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Herakleitos

1uwfu.gif
Efesli Heraklitos hakkında pek fazla şey bilinmemektedir. Yalnızca Efes'de yaşayan Sokrates öncesi filozoftur ve Efes'in yerlisi olduğu ve babasının adının Bloson olduğu gibi detaylar dışında hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir. Batı felsefe tarihinde dinamik bir felsefi sistem ortaya koyan ilk kişidir.

Heraklitos'un hayatına dair pek bir şey bilinmemekle birlikte bilinen şeyler Diogenes Laertiso tarafından öğrenilmiştir. M.Ö 535 yılında doğan Heraklitos M.Ö 475 yılında vefat etmiştir. Efes Okulu'nu kurmuştur ve metafizik, epistemoloji, etik ve politika ile ilgilenir.


ayrac.gif


Herakleitos Ahlak Kuramı
Heraklitos iki tür insanın varlığını ayırd etmektedir; Logos'u kavrayamayan ve kavrayabilen insanlar. Logos'u kavrama bu kavrayışa uygun yaşamayı gerektirir.Evrenin yasası olan Logos'u bilmek aklın ödevidir. Logos'u tanıyıp anlayan kimse bu akıl yasasını kendi eylemine de ölçü olarak alacaktır.

Heraklitos'un amacı insanları Logos'a uygun davranmaya sevketmektir. En üstün amaç bilgelik ve doğruyu bulmak, doğruya uygun yaşamaktır. Mutluluk hakikati bilerek, ona uygun yaşayarak elde edilir. Mutluluk bedensel hazlardan kaynaklanmaz. Tutkulara karşı mücadele etmek ve ölçülü olmak gerekmektedir. Tutkulara karşı mücadele etmenin zor olduğunu ancak arzu edilen şeyin bedelini ruhun ödediğini söyler.

İnsanlar yasaya uygun davranmalıdır;

“Halk yasayı kentin surlarını savunur gibi mücadele ederek korumalıdır.”

Evren Anlayışı
Herakleitos'a göre tüm evren ateşten var olmuştur ve bir süre sonra yine ateşe dönecektir. Evrenin var oluşu ve yok oluşu olayı periyodik olarak sonsuz kere yinelenecektir. Evren, belirli dönemlerde var olan ve yine belirli bir dönemde yok olan bir olgudur.

Herakleitos'ta yeni olan taraf; evrenin birden bire bir oluş ve yok oluş olgusu olarak görülmesidir. Milet Okulu'na göre evren özü somut olan bir şeyden; sudan ya da havadan yapılmıştır, her şeyin özünde bu maddeler bulunur. Heraklit ise ateşi ana madde yapmakla, varlıkların özde bir madde değil, bir olgu olduğuna dikkat çekmiştir.

Önemi ve Etkileri
Herakleitos'un kendisinden sonra gelenler üzerinde çok büyük etkisi olmuştur. Her şeyin aktığı öğretisi ve göreceliği sofistlerin şüpheciliğinin en büyük dayanaklarından olmuştur. Sokrates gençliğinde Kratylos'un öğrencisi olduğunu ve ondan oluş dünyasının sürekli akış içinde olduğu görüşleri aldığını belirtmektedir. Platon “Kratylos”‘un sonunda ona göre hiçbir şeyin sağlıklı olmadığını ve her şeyin bir gidiş ve akış olduğunu belirtir. Stoacılar Herakleitos'un felsefesini izlerler. Özellikle yeniçağda Goethe, Hölderlin, Hegel ve Nietzsche Herakleitos'u örnek almıştır. Hegel Herakleitos'un eserini almadığı hiç bir düşüncesinin olmadığını söyler. Nietzsche dünyanın herzaman doğruya yani Herakleitos'a muhtaç olduğunu söyler.

ayrac.gif

Herakleitos Bilgi Kuramı
Heraklitos'un en çok önem verdiği şey bilgeliktir. Ama bu aynı zamanda geleneksel Yunan düşüncesidir. Bilgeliğin her şeyden üstün olduğunu ifade ediyor. Ona göre bilgece olan şey saf ateştir. Biz ruhumuzda bulundurduğumuz ateş oranında bilgeyiz. Ruhu kuru ve parlak olan daha bilge, ruhu ıslak olan ise daha az bilgedir. Heraklitos bilgeliği şöyle ifade ediyor;

“Ölçülü olmak en büyük erdemdir. Bilgelik doğaya kulak vererek hakikati söylemek ve doğru olanı yapmaktır.”
“Bilgelik tektir; her şeyi herşeyle yöneten düşünceyi bilmektir.”
“Beni değil, logos'u işiterek her şeyin bir olduğunu kabul etmek bilgeliktir.”
Herakleitos insan bilgisinin sınırlı olduğundan söz ediyor. Bunu şu fragmentinden anlıyoruz:
“En denenmiş kişinin idrak ve muhafaza ettiği şey dahi bir kanıdan öteye gitmez. Ama yalancılarla yardakçıları Dike mutlaka yakalayacaktır.”

Duyular aracılığıyla doğrudan doğruya elde edilen bilginin önemini vurguluyor ve görme işitme yoluyla öğrenileni tercih ettiğini belirtiyor. Ancak ruhları barbar olanların yani logos'u kavrayamayanların gözleri ile kulaklarının kötü tanıklar olduğunu söylüyor.

ayrac.gif

Herakleitos İnsan Kuramı
Heraklitos'a göre insan üç şeyden meydana gelmiştir; ateş, toprak ve su. Bu üçü arasında sürekli bir dönüşüm vardır. Rular için ölümün su olmak olduğunu, su için ölümün toprak olmak olduğunu, topraktan ise su olduğunu, sudan da ruh olduğunu söyler.

İnsan ruhu aslında ateşten meydana gelmiştir; ancak bu ateş ruh haline dönüşürken nemlenen bir ateştir. Heraklitos'a göre ruhlar nemden buharlaşır. Ruhsal durumların en alt seviyesi su veya nem olmaktır. Su veya nemli olmak Hades'in çamurlu yollarında son bulur. Ruhsal durumların en üstü seviyesi sıcak ve kuru hava olmaktır. Ruhun en iyi ve en bilgesi parlak ve kuru olanıdır.

Heraklitos'un genel olarak insanlar hakkındaki düşünceleri şöyledir;

“En değerli kişilerin birdir yeğ tuttuğu, o da geçici şeylerin ölümsüz ünü. Oysa kitle sığır gibi tıkınmakla geçiriyor gününü.”

Heraklitos'a insanlar yığınlar gözüyle bakıyor. Yığınları küçümsüyor ve Logos'u anlamadıkları için dinlerken sağır gibi olduklarını söylüyor ve varken yoklar deyişinin onlara uyduğunu ifade ediyor. Çoğunluğun anlayışı ve düşüncesi olmadığını ima ediyor. Onların Halk ozanlarına inandıklarını, çoğunluğun kötü, azınlığın ise iyi olduğunu bilmeden yığını öğretmen kabul ettiklerini düşünüyor.

ayrac.gif

Herakleitos Varlık Kuramı

Ana Madde Ateş
Herakleitos, nesnelerin kendisinden gelip, kendisine gittiklerini ilk maddenin ateş olduğunu söylemiştir. Ona göre dünyamız sonsuz canlı ateşten değişmeyle meydana gelmiş ve bir vakit gelecek sonunda ateşe girecektir, böylece akış yeniden başlayacaktır:

“Bütünün kendisi olan bu kozmosu ne bir tanrı, ne de bir insan meydana getirmiştir. O, daima belli ölçülere göre yanan, belli ölçülere göre sönen ezeli ve ebedi ateştir.”

Ona göre ateş, ihtiyaç ve tokluktur.Çünkü ihtiyaç veya açlık, ateşin kozmik düzenine işaret eder; tokluk ise bir nesnenin ölümünü, ateşe dönüşmesini ifade eder.

Herakleitos'a göre herşey ateşten geldi ve yok olup tekrar ateşe dönecek. Ateşin gelip her şeyi yargılayıp mahkum edeceğini söyler. Ateşin kendisinden meydana gelen şey değiştiği halde, ateşin kendisi değişmez. O hep varolan ateştir. Belli bir ölçü içerisinde ateş ile maddeler karşılıklı olarak birbirlerine dönüşürler. Bu dönüşümler kozmik düzeni meydana getirirler:

“Her şey ateşle takas olur, ateş de her şeyle; tıpkı altın ile malların ve mallar ile altının takas edilmesi gibi.”

Karşıtların Birliği ve Savaşı
Karşıtların savaşı oluşun zorunlu ve tek şartıdır. Eğer karşıtlıklar arasındaki savaş olmasaydı hiçbir şey olmazdı. Kozmos karşıtlıkların savaşının meydana getirdiği bir uyum harmoniadır:

“Karşıt olan şeyler bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlardan en güzel uyum doğar. Her şey çatışma sonucunda meydana gelir.”

Varlıkların meydana gelişi ancak birbirlerine zıt olan ve bundan ötürü birbirlerini devam ettiren zıtların çatışmasına bağlıdır. Herakleitos, savaşın her şeyin babası ve kralı olduğunu; kimini tanrı, kimini insan olarak ortaya çıkardığını; kimini köle, kimini özgür kıldığını söyler. Herakleitos, tanrılarda, insanlarda yok olsun o kavga diyen ozanı kınıyor. Çünkü pes ve tiz sesler olmazsa uyum olmazmış, birbirine karşıt erkek ve dişi olmazsa canlı varlıklar olmazmış.

Evren zıt unsurlardan meydana gelmiştir. Bu zıtlıklar arkasında ise bir olan hep durmakta olup tanrı adıyla anılır. Bu ayrılıklı birliği filozof çeşitli simgelerde ve şekillerde görüyor. İnen ve çıkan yolun aynı olduğunu, iyi ile kötünün aynı olduğunu, çemberin çevresinde başlangıç ve sonun ortak olduğunu, yazının yolunun düz ve eğri olduğunu, soğuğun ısınıp, sıcağın soğuduğunu; nemlinin kuruyup kurunun nemlendiğini söylüyor. Tüm zıtlıklar, ikililiklerine rağmen aynı şey olup bir'in ayrı ayrı yanlarıdır.Fragmentlerinde sıkça belirtiyor:

“Bağlanışlar; bütünler ve bütün olmayanlar, birarada duran ve ayrı duran, birlikte söylenen ve ayrı söylenen. Her şeyden bir, bir'den her şey.”

“Yayın adı yaşamdır, işi ise ölüm.”

“Ölümsüzler ölümlü, ölümlüler ölümsüz. Biri diğerinin ölümünü yaşar, diğeri de ötekinin yaşamını ölür.”

Akış Öğretisi
Herakleitos'a göre her şey akar ve sürekli değişir. Ana madde olarak gördüğü Ateş bir an için bile hareketsiz kalmayan bir maddedir. Bu büyük filozofun akış öğretisini ifade eden sözleri şunlardır:

“Aynı ırmaklara girenlerin üzerinden farklı sular akar”

“Aynı ırmaklara gireriz ve girmeyiz. Biziz ve biz değiliz.”

Oluş ve Değişmenin Değişmeyen Yasası Logos

Logos sözcüğü dillere çevrilmesi zor olan çok anlamlı bir kelimedir. Söz, düşünce, akıl, anlam anlamlarına gelir. Herakleitos'un logos'u halen tartışılmaktadır. Değişmenin kendisine göre gerçekleştiği yasaya logos diyor. Ateş ölçüyle yanar ve ölçüyle söner. O halde her şeyin kaynağı olan ve ateşin en saf biçimde kendisinde bulunduğu güneş bile bu yasaya uymaktadır. Güneşin ölçülerini aşmayacağını, eğer bunu yaparsa adaletin hizmetkarları olan Erinys'lerin onu yakalayacağını söyler. Herakleitos eserine logos ile başlıyor:

“Bu her zaman mevcut olan logos'u insanlar yalnızca işitmeden önce değil, işittikten sonra da anlamıyorlar. Her şey bu logos'a göre olup bittiği ve ben her şeyi doğasına göre ayırt ettiğim ve nasıl olduğunu bildirip açıkladığım halde, söylediklerimle ve yaptıklarımla karşılaştıklarında acemi gibi davranıyorlar. Uykudayken ne yaptığını unutan diğer insanlar gibi bunlar da uyanıkken ne yaptıklarının farkında değiller.”

Logos herkeste ortak olan düşünmedir. Ancak logos her şeyde ortaklaşa olmasına rağmen çoğunluğun sanki kendilerine özgü düşünceleri varmış gibi yaşadığını söyler. Ona göre nasıl ateşe yaklaştırılan kömürler başkalaşarak ateşleşirler, uzaklaştırılınca da sönerlerse ruhumuz da ortaklaşa olanın ardından giderse logos'tan pay alır, ayrılırsa logos'suzdur.

“Akla uygun konuşmak isteyenler yasasına bağlı bir kentten daha güçlü bir şekilde her şeyde ortak olana sıkıca sarılmalıdır. Çünkü bütün insan yasaları tanrısal olandan beslenmektedir. Bu tanrısal yasa her şeyi dilediğince yönetir ve her şeye fazlasıyla yeter.” Herakleitos evreni logos'un yönetmesine rağmen insanların bunu anlayamamalarından yakınıyor.

Görelik Kuramı
Herakleitos'a göre her şeyin göreli olduğu görüşü vardır. Ondan kalan fragmentler evrensel göreliliği ifade ediyor:

“İnsan tanrı tarafından küçük çocuk olarak çağrılır, nasıl ki çocuk da yetişkin insan tarafından öyle çağrılırsa”… “En bilge insan, tanrıyla karşılaştırılırsa bilgelik, güzellik ve bütün diğer şeyler bakımından bir maymundur”… “En güzel maymun, insanla karşılaştırılırsa çirkindir”… “Deniz suyu en temiz ve en pistir.Balıklar onu içebilirler ve onlar için o kurtarıcıdır.Buna karşılık insanlar için o içilemezdir ve öldürücüdür” (DK. B 79, 83, 82)

Bu evrensel görelilik iyinin, kötünün; doğrunun, yanlışın, adaletin, adaletsizliğin aslında göreli kavramlar oldukları düşüncesini doğurur. Ancak Herakleitos'a göre iyiliğin varolması için kötülüğün, ışığın varolması için karanlığın, tokluğun varolması için açlığın olması gereklidir. Adaletsizlik olmasaydı adaletin adı bilinmezdi. Herakleitos hastalığın sağlığı; açlığın tokluğu; yorgunluğun dinlenmeyi hoş kıldığını söyler.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Parmenides

pzpkS.jpg
Doğa filozoflarından sayılmakla birlikte, Antik Yunan felsefesinde rasyonalizm geleneğinin ilk filozoflarından biridir. M.Ö 600 ile M.Ö 500lerde yaşadığı ve yalnızca düşünür olarak değil yasakoyucu ve devlet adamı olarak da rol oynadığı sanılmaktadır. Parmenides'e göre, evrende değişen hiçbir şey yoktur. Gerçeklik, yani Varlık, mutlak anlamda Bir'dir, kalıcıdır, süreklidir, yaratılmamıştır, yok edilemez; o ezeli ve ebedidir; onda hareket ve değişme yoktur.

Parmenides Felsefesi

Parmenides, mantık diyalektiğin ilk kullanıcılarındandır. Felsefi görüşlerinde Anaximenes, Xenophanes ve Pisagorcuların etkileri olduğu görülür, ancak o daha çok kavramsal düşünmeye yönelmiştir. Doğru ile sanı'yı kavramlar üzerinden ayırmaya çalışır. Onun Bir'ci görüşü, bir takım mantıksal çıkarsamalarla evrende değişim olmadığını kanıtlamaya çalışır. Gerçeklik ebedi ve değişmez olan, yaratılmmaış ve yokedilemez olan, sürekli ve kalıcı olan Bir'dir.


Varlık, varolagelmiştir, parçalı değil bir bütündür, hareket ve değişim söz konusu değildir. Varlık hakkında söylenebilecek tek şey varlığın varolduğudur. Böylece ortaya özdeşlik ilkesi çıkmıştır. Varlık varolandır, hiçlik ya da varolamayan var değildir der Parmenides. Yalnızca varolan düşünülebilir ve varolmayan düşünülemez. Buna bağlı olarak da yaşadığımız dünyanın bir görünüşler dünyası olduğu, gerçek olmadığı önermesine varılır. Ontolojik düzlemde görünüş ile gerçeklik, epistemolojik düzlemde akılsal ile duyumsal olanın ayrıştırılması böylece ortaya konulmuş olunmaktadır. Onun geliştirdiği anlamda diyalektik, salt kavramlarla düşünme yöntemidir.

Parmenides'den günümüze Doğa Üstüne adında sadece fragmanları bulunan uzun şiiri kalmıştır. Parmenides bu şiirinin kendisine Tanrıça'nın hakikati ilhamı üzerine genç yaşta kaleme almıştır. Şiirinde Parmenides Tanrıça'nın katına yükseltildiğini ve dizelerin ondan aldığını söyler. Parmenides'in dönemindeki diğer yazarlar da gökyüzüne yükselme veya cehenneme inişi teması sık görülmektedir. Eser iki bölüme ayrılmaktadır; ilk bölümde hakikat, ikinci bölümde illüzyon dünyası ele alınır. Duyu dünyası yanılgı üretir. Görünenlerin ardında değişmeyen, sınırlanmayan, bölünmeyen bir şey bulunmaktadır ancak bu fenomel dünyanın algısından doğrudan çıkarılamaz. Görünen fizik dünyanın gündelik algısı illüzyon üretir. Dünyanın gerçekliği ise yukarıda sayılan bir varlığa dayanır.

Parmenides'in Pisagor, Empedokles ve diğerleri gibi peygamber, büyücü ve şifacı olduğu, felsefesini mitoloji ve karışık mistik vizyonlarla edindiği ve dizelerle sunduğu söylenmiştir; çünkü kendisi öne sürdüğü felsefeyi yer altı dünyasının Tanrıçası Tartaros'dan aldığını söylemiştir. Eserde Tanrıçanın şu ifadeleri de bunu göstermektedir:

“Hoşgeldin ölümsüz sürücülerin kendisiyle ilgilendiği ve yolculuğunda seni bulunduğumuz yere kısrakların taşıdığı genç adam. Bu yolda seni bekleyen kötü kader yok ve bu yol insanların genelinin hak ve adalet dışında çıktığı bir yol da değil. Burada her şeyi, içinde hiçbir doğru inancın olmadığı ölümlülerin hakikat ve görüşlerinin etrafında dolaştığı sarsılmaz kalbi bulacaksın.”
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Pisagor

HNt3M.jpg
M.Ö 580 – M.Ö 500 tarihleri arasında yaşamış olan İyonyalı filozof, matematikçi ve Pisagorculuk olarak bilinen akımın kurucusu. En iyi bilinen önermesi, Pisagor önermesi. Pisagor, günümüzde sayıların babası olarak bilinmektedir. Pisagor ve öğrencileri her şeyin matematikle ilgili olduğuna, sayıların nihai gerçek olduğuna, matematik aracılığıyla her şeyin tahmin edilebileceğine ve ölçülebileceğine inanmışlardır.

Pisagor, kendisini filozof, bilgeliğin dostu olarak adlandıran kişidir. Pisagor düşüncelerini yazıyla yaymadığı için onun hakkında bildiklerimiz öğrencilerinin yazılarında anlattıklarıyla sınırlıdır. Pisagor'a atfedilen birçok eser gerçekte onun öğrencilerinin olabilir.

Pisagor Yunanistan'da, Ege Denizi'nde, Dilek Yarımadası'nın karşısında bir ada olan Sisam adasında doğmuştur. Yüzük taşı yapımcısı Mnesarkhos'un oğludur. Pherekdeys'in öğrencisi olup, ölümünden sonra Hermodamas'ın öğrencisi olmuştur. Yurdundan ayrılarak Mısır'a gelmiştir. Antihop'un ‘Erdemde Sivrilenler Üzerine' adlı eserinde söylendiğine göre, Mısırlıların dilini öğrendi. Daha sonra Sisam adasına geri döndüğünde yurdunun tiran Polykrates'in baskısı altında olduğunu görünce İtalya'nın güneyindeki bir Yunan kenti olan Kroton'a gitti.


Burada efsanevi şarkısı Orpheus'un kurduğu Orfesçuluğun etkisinde gizli dinsel bir topluluk kurdu. Kroton'da kurduğu bu topluluk siyasi bir rol de üstlenmiştir. Topluluktakiler kendilerini matematikçiler olarak adlandırmaktaydılar. Bunlar okulda yaşayan ve kişisel hiçbir şeye sahip olmayan kişilerdi. Ruh göçü öğretisi etkisinde et yemiyorlardı. Komşu bölgelerde yaşayan öğrencilerin de okula katılmalarına izin veriliyordu. bu öğrenciler ise dinleyiciler olarak adlandırılıyorlardı. Matematikçilerin tersine dinleyicilerin et yemelerine ve kendi eşyalarına sahip olmalarına izin vardı.


ayrac.gif

Pisagor Teorileri

Pisagor Karşıtlıkları
Sayılardan bazıları da düzenli bir sırada sıralanan on temel ilkesyle açıklanır;
Sınırlı-sınırsız, tek-çift, bir-çok, erkek-dişi, sağ-sol, duran-hareket eden, doğru-eğri, aydınlık-karanlık, iyi-kötü, kare-dikdörtgen.

Astronomi
Pisagorcuların bilim alanında en büyük başarıları astronomidedir. İlk defa olarak yeri, evrenin merkezi olmaktan çıkarmışlar, onu küre şeklinde düşünmüşler, yerin, evrenin ortasındaki görünmeyen merkezi ateşin etrafında dolandığını söylemişlerdir. Merkezi ateşin etrafında batıdan doğuya olmak üzere on tane gök cismi saydam kürelere takılmış olarak dönmektedir. Yer, karşıyer, güneş, ay o zaman bilinen beş gezegen ile duran yıldızlar gökü. Güneş tutulması, ay, yer ile güneşin arasına girince, ay tutulması da yerin ya da karşı yerin gölgesi ay üzerine düşünce olur. Bütün hızla giden şeyler bir ses çıkarırlar, dolayısıyla yıldızlar da bir ses çıkarırlar. Bu sesin yüksekliği yıldızın merkezi ateşe olan uzaklığıyla orantılıdır. Böylece, göklerin de musikisi vardır ama bunu sıradan ölümlüler işitemezler.

Tetraktys
Bir sayısının geometrideki karşılığı noktadır. İki nokta yan yana getirildiğinde ise bir doğru ya da çizgi elde edilir. Bu iki sayısının karşılığıdır ve artık elimizde uzunluğu olan bir şekil vardır. Üç sayısı ise üçgene karşı gelir ve düzlevi temsil eder. Dört sayısı dört yüzlü bir şeklin karşılığı olup artık bir cisim çıkmıştır ortaya.

Pisagor Teoremi
Bir dik açılı üçgende dik kenarlar üzerine kurulan karelerin yüzölçümlerinin toplamı, dik açılı köşeye karşı gelen kenar üzerine kurulan karenin yüzölçümüne eşittir. Bu teoremin matematik formülle ifadesi şöyledir; a² + b² = c²


Ruh Göçü Öğretisi
Herodot'un aktardıklarına göre; Pisagor, Mısırlılardan bir ruh göçü öğretisi almıştır. Bu öğretiye göre; ruh ölümsüzdür, vücut yok olunca her defasında meydana gelen bir başka varlığa girer ve bütün varlıkları dolaşıp yeniden o zaman doğan bir insan vücuduna girer ve bu yaklaşık 3000 yıl sürer.
Bir anlatıya göre; “Bir gün sopayla dövülen bir eniğin yanından geçerken ona acımış ve şöyle demiş: Dur, vurma! Çünkü o sevdiğim bir adamın ruhu, bağırışını duyunca onu tanıdım.”

Diğer Başarıları
Pisagor'un en büyük başarısı, müziğin 1, 2, 3, 4 sayılarının orantılı aralıklarına dayandığını keşfetmesi olmuştur. Pisagor evrenin bu sayıların toplamı olan 10 sayısına (1+2+3+4=10) dayandığını söylemiştir.
Onun ardıllarından Hippasos irrasyonel sayıları keşfetmiştir; fakat Pisagor için bu düşünülemez bir şeydir ve bu konu yüzünden Hippasos'un öldürüldüğü söylenir.
Ayrıca kareyi keşfetmişlerdir. Örneğin 9 bir kare sayıdır: 3*3=9 , yine 4 bir kare sayıdır: 2*2=4
Dünyanın yuvarlak olduğunu, her gezegenin bir ekseni olduğunu ve gezegenlerin bir merkezi noktada döndüklerini söyleyen ilk kişilerden biriydi. Bu noktayı önce dünya olarak belirlese de sonradan bu düşünceden vazgeçip gezegenlerin merkezi bir ateş etrafında döndüğünü söylemiştir. Bu ateşi asla Güneş olarak tanımlamamıştır. Ayrıca Ay'ın başka bir gezegen olduğuna inanmış ve ona “Karşı-Dünya” demiştir.

Pisagor Ezoterizmi
Ezoterizm'de, Pisagor büyük inisiyelerden biri olarak kabul edilmektedir. Delphoi'te, Mısır'ın Teb ve Memphys kentlerinde ve Babil'de bulunmuş olan Pisagor inisiyatik eğitim aldıktan ve uzun gezilerinden sonra, Taranto Körfezi'nin uç noktasındaki bir Dor site-devlet'i olan Croton'da (Crotona) bir enstitü açarak kendi ezoterik ekolünü kurmuştur. İnisiyatik niteliğinin yanı sıra bilimler akademisi niteliği taşıyan bu enstitüde dinler ve manevi bilimlerin yanı sıra maddi bilimler (fizik, matematik, siyaset bilimi vs.) de öğretilmekteydi. Pisagor bu bilimlere “insan bilgisinin tümünü kuşatan” anlamında “matemata”lar adını vermişti ki, bilindiği gibi, matematik sözcüğü bu terimden doğmuştur. Pisagor'a göre, tüm felsefe ve dinlerde hakikatin (verite) dağınık ışınları yer almaktaysa da, bu ışınların merkezi ezoterik doktrindi. Ayrıca hakikate ulaşmada öncelikle “sezgi” gerekliydi, gözlem ve muhakeme yeterli değildi.

Pisagor'un Rejim Modeli
Pisagor Croton'da inisiyatik eğitim yoluyla, yönetici sınıfın liyakete göre atamayla seçilen bilgelerden oluştuğu yönetim modelini uygulamayı amaçlıyordu. Platon'un sonradan ‘Devlet' adlı eserinde söz edeceği bu yönetim rejimi kimilerine göre dünyada pratiğe geçirebilmiş tek kişi Pisagor'dur. Bu yönetim rejimi şu şekilde açıklanır;

Yöneticiler yurttaşların oylarıyla değil, atama yoluyla seçilmelidir. Yöneticiler hiyerarşisine alınacak kişiler liyakatleri esas alınarak yöneticilerce belirlenmelidir. Yöneticiliğe uzanan yolda fırsat eşitliğinin sağlanması için kız ve erkek tüm çocuklar devlet tarafından yetiştirilip eğitilmelidir. Bu eğitimde belirli aşamalarda sınavlar yapılmalı ve sınavlarda başarılı olamayanlar ekonomik çalışma alanlarına kaydırılmalı, başarılılara ise ezoterik doktrin dersleri verilmeye başlanmalıdır. Ezoterik öğrenimde kuramsal ilkeleri öğrendiklerini kanıtlayanlar, uygulama deneyiminden oluşan bir eğitimden geçirilmeliler.

Bu eğitimden de geçenler arasından, kitaplardan öğrendiklerini gerçek dünyaya, yaşama uygulayabilecek ve başlıca ilgilerinin kamu refahı olduğunu gösterebilmiş olanlar yöneticiler vasi sınıfına seçilebilirler. Bu sınıfa üye olmanın çekici gelmemesi için, bu sınıf üyelerinin toprakları, özel evleri, altınları olmamalı, yalnızca fazla olmayan, sabit bir maaşları olmalıdır. ayrıca bu kimselerin çeşitli sakıncaları olabileceğinden, evlilik yapmamaları gerekir.

Enstitü'nün Gelişimi ve Dağıtılması
Zamanla esntitünün gitgide güç kazanması Pisagorcular'a Croton site-devletin yönetimini ellerine almalarını sağlamıştı. Pisagor buraya gelmeden önce aristokratlardan oluşan binlerce meclisince yönetilen Croton artık üç yüz inisiyeden oluşan bir konsey tarafından yönetiliyordu. Pisagorcu yapılaşma giderek Güney İtalya'nın diğer kentlerine ve Akdeniz'deki bazı adalara da sıçramaya başlamıştır; fakat çıkarları zedelenenler ve inisiyasyona alınmayanlar bir süre sonra karşılık vermekte gecikmediler. Bundan sonra gelişen olaylar hakkında kaynaklar farklı bilgiler vermektedir. Kimilerine göre Pisagor dahil en üst düzeyli inisiyelerin hemen hemen hepsi öldürülmüş, kimilerine göre de, Pisagor kaçmayı başarmış ve Metapontium kentinde yüz yaşına yaklaşırken eceliyle ölmüştür.

Pisagor'un Bilim ve Sanata Katkıları
Matematik ve astronomiye katkıları olmuştur. Pisagor bağıntısı adıyla bilinen bağıntının kanyanğıdır. Müziğin matematiksel oranlara indirgenebileceğini ortaya koymuş ve dianotik skalayı keşfetmiştir. Günümüzde bazı bilim adamlarının çok sıcak baktığı kürelerin müziği adıyla duyulan kürelerin armonisi önermesini ortaya atmıştır. Müzikle tedavi çalışmalarıyla tıbba katkıda bulunmuştur. Bir iddiaya göre, Dünya'nın yuvarlak olduğunu ve ikili hareket içinde olduğunu biliyordu. Bunları yalnızca inisiyelerine açıklamıştı ki, bu açıklamaları, ezoterik doktrin yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılarak bu bilgilerin kabulünde rol oynamıştır. 3,4,5 ve 5,12,13 özel üçgenlerini bulmuştur.

ayrac.gif


Pisagorculukta Sayı

Demirciler çalışırken örslerinden çıkan sesi duyan Pisagor bunun çok uyumlu olduğunu düşünmüş ve doğa kanunları buna izin veriyorsa, bu kanunlar matematikseldir demiştir. Bundan yola çıkarak hareketle notaların matematiksel formüllere dönüştürülebileceğini keşfetmiştir. Matematik ve müzik arasında böylece bir bağlantı kurulmuştur. Ayrıca ses perdesi ile tel uzunluğu arasında bir ilişki olduğunu bulmuştur.

Ondan sonrakiler sayı oranlarında seslerin gizli bağlantılarını aramaya girişip bir sesin niteliği ile ses dizisindeki yerini bu sese karşılık olan sayının niteliği ve sayılar dizisindeki yeri ile bir tutmuşlardır. Matematikle böylesine yakından uğraşan Pisagorcular, sayılardan edindikleri bilgileri genelleştirerek sayıları bütün varlığın ilkeleri yapmışlardır. Bir sayısı temel sayıdır. Tek ve çift sayıları meydana getirendir. Sayıların ve varlıkların sonsuz dizisi Bir'den çıkar. İki türlü Bir vardır. İlki, bütün sayılar zincirinin içinden çıktığı ve sonuç olarak da onları içeren, kuşatan, özetleyen, karşıtı olmayan Mutlak Bir'dir. Bütün varlıkların değişmez ilkesi ve ebedi kaynağı, sarsılmaz ilkesidir.


İki sayısı dişiliği ve doğanın bu dişilikten geldiğini ifade eder. Üç sayısı uyum ve düzenle maddenin içerdiği üçlü öğeyi temsil eder. Bu sayı, başlangıcı, ortası ve sonu olan ilk rakamdır, yetkin bir sayıdır. Dört tanrısal gücü simgelemektedir. İlk çift sayı İki'nin kendisi ile çarpımından elde edilen bu sayı adaletin de simgesidir. Beş sayısı evliliğin simgesidir. Altı organik ve hayati varlıkların türlü şekillerini gösterir. Burada dişilik ilkesi olan iki, erkeklik ilkesi olan üç, mutlak bir ile birleştiği için soyların devamını da gösterir. Yedi sayısı kritik sayıları temsil eder. Örneğin, yedi günlük, yedi aylık ya da yedi yıllık dönemlerin varlıkların gelişiminde baskın rolleri vardır. Sekiz sayısı akıl, ahlak ve erdemin temsilcisidir. Dokuz sayısı mutlak bir ayrı tutlacak olursa ilk tek sayı üç'ün karesidir. Dört gibi dokuz da adaleti temsil eder.

On sayısı ise yetkin bir sayıdır. Her şey ondan çıkmaktadır. Yaşamın ilkesi ve yol göstericisidir. Göksel ve tanrısal olduğu kadar insanidir de. Eğer on olmasaydı her şey belirsizlik içinde ve karanlıkta kalırdı. Bütün sayıların temelidir o. On sayısının içinde ilk olarak eşit sayıda tekler ve çiftler bir araya gelmişlerdir.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Platon

Qfqok.jpg
Platon felsefe açısından çok önemli bir filozof olduğu gibi aynı zamanda matematikçi, felsefi diyaloglar yazarı ve Batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisi'nin de kurucusudur. Akademi aynı zamanda günümüzdeki modern üniversite oluşumunun başlangıcı larakta kabul edilir. Sokrates'in öğrencisidir ve Aristo'yla birlikte doğal felsefe, bilim ve Batı felsefesinin temellerini atmıştır. Platon, Sokrates'in düşüncelerinden olduğu kadar, onun adalete uymayan öldürülmesinden de etkilenmişti. Geniş omuzları ve atletik yapısı nedeniyle, Yunanca Platon lakabı ile anıldı ve bu şekilde tanındı.

Platon'un felsefi görüşleri üzerine hala tartışılmaktadır. Batı felsefesinin başlangıç noktası ve ilk önemli filozoftur. Antik çağ yunan felsefesinde, Sokrates öncesi filozoflar daha ziyade materyalist görüşler üretmişlerdir. Antik felsefenin maddeci öğretisi, atomcu Demokritos ile en yüksek seviyeye erişmiş, buna idealist felsefe istifade etmiş ve kurguladığı düşünsel ürünleri; çok ustaca, şiirsel bir anlatımla süsleyerek asırlar boyu insanları etkilemeyi başarmıştır.

Modern filozoflardan Alfred North Whitehead'e göre Eflatun'dan sonraki bütün batı felsefesi onun eserine düşülmüş dipnotlardan başka bir şey değildir. Görüşleri İslam ve Hristiyan felsefesine derin etkide bulunmuştur. Platon, eserlerini diyaloglar biçiminde yazmıştır. Diyaloglardaki baş aktör çoğunlukla Sokrates'tir. İnsanlarla görüşlerini tartışır ve onların görüşlerindeki tutarsızlıkları ortaya koyar. Platon çoğunlukla görüşlerini de sokrates'in ağzından açıklamıştır.


Platon, algıladığımız dış dünyanın esas gerçek olan idealar ya da formlar dünyasının kusurlu kopyaları olduğunu, gerçeğe ancak düşünce ve tahayyül yoluyla ulaşılabileceini savunmuş, insan ruhunun ölümden sonra beden dışında kalıcı olan idealar dünyasına ulaşacağını söylemiştir. Görüşleri ortaçağda İslam filozoflarınca korunmuş ve İslam düşünce dünyasındaki Yeni Platonculuk akımına neden olmuştur. Rönesans sonrasında Batı Avrupa'da Antik Yunancadan çevirileri yapılmıştır.


ayrac.gif


Platon Yaşlılık Dönemi
Platon bu süreçte daha önceden ele aldığı birçok konuyu tekrar gündeme getirerek, bir kez daha incelemiştir. İlgisi daha çok ahlaki sorunlar ile insanoğlunun mutluluğuna yöneliktr. Yetkin insan yerine, yetkin toplumu tarif etme çabası içersindedir. Yetkin topluma ve dolayısıyla toplumsal mutluluğa erişmenin yolu, ideal devlet düzeni içinde yaşamaktır. Devlet yönetimiyle ilgili olarak en çok üzerinde durduğu konular, dostluk, hitabet ve siyaset sanatlarıdır. Platon'a göre sorunlar, ancak felsefeyle çözülebilir. Gerçek dostluk, hikmet sevgisiyle ruhları tutuşmuş insanların beraberliğinden başka bir şey değildir. Hitabet sanatıysa ruhun, bildiklerini sözlerle anımsatmaya çalışmasıdır. İnsanların doğal amaçları olan toplumsal mutluluğu sağlamakla görevli devlet yönetimi sanatıda, felsefe olmadan yapılamaz. Neleri toplumsal mutluluğu yaratabileceğini, felsefeden başka hiçbir şey tarif edemez.

Burada önemli bir zorlukla karşılaşılır. ‘Siyaset sanatı ve ideal devlet düzeninin gerektirdiği çözümleri sadece felsefe üretebilir.' ancak Platon, kendisinden çok sonraları stoacı düşünür Kıbrıslı Zenon'un tasarladığı gibi, sadece bilge ve erdemli kişilerden kurulu bir akıllı insanlar toplumuna ulaşmanın imkansızlığını, hemen kavramıştır. Bu görüşünü de, yığınlar hiçbir zaman filozof olmayacaktır özdeyişiyle vurgulamaktadır. Dolayısıyla toplumları mutluluğa ulaştırmak, yönetimin bilge kişilere teslim edilmesi ile mümkün olur. Platon'a göre, başa filozoflar geçmez, ya da baştakiler felsefe yapmazlarsa, insanlığın acıları asla sona ermeyecektir.

Devleti teşkil eden kişileri, er ve bilgiyi sevenler. Bu ayırım bir başka şekilde şöyle ifade edilebilir, halk, askerler ve koruyuculardır. Toplumu meydana getiren fertlerin tamamı, bu üç özellikten birini, diğerlerinden daha fazla arzu edecekler ve isteklerine, ideal devlet düzeni içersinden ulaşacaklardır.


İdeal devlet kavramı içerisinde, genç nesillerin eğitimi için şiir ve musikiye verilen önem, güzel sevgisini öne çıkartan bir anlayıştır. Platon, idealara estetik yolu ile erişme metodu olarak tarif edilebilecek bu görüşten zamanla vazgeçmiş, daha objektif sayılabilecek bir yönteme, matematiğe doğru yola çıkmıştır. Matematiği kullanarak idealara ulaşılabileceğini düşünen filozof için bu çaba, bir bakıma ruhun idealar dünyası özlemiyle bu gayeye yönelik bitmek bilmeyen gayret anlamını da taşımaktadır. Ruh, beden içerisinde bir hapishanedir. Kendisini ancak bilgi ve erdem ile kurtarabilir. O halde bilge kişi, idealar dünyasına özlem duyan bir ruh taşıdığının bilincinde olarak, kendini ölüme hazırlamış olmalıdır. Ölüm özlemi ise, ruhun ileride varolmaya devam edeceğinin göstergesidir. Ruh ölümsüz olmasaydı, böyle bir istek duymazdı. ruh bu yüzden, öncesiz ve sonrasız diye tarif edilen idealardan biridir ve dolayısıyla kökü, idealar dünyasındadır.

Platon yaşlılık diyaloglarında, doğa meselelerini de ele alarak, yeni bir dünya görüşüne varmayı denemiştir. Bu analizin tamamı Anaksagoras'ın teolojik görüşünün didik edilmesi şeklindedir. Doğada bütün olup bitenler bir amaca yöneliktir. Her şeyin gerçek nedeni Nous'dur. Tanrısal akıl ya da doğrudan Tanrı olarak tarif edilen Nous işe karışmadan önce Evren, Demokritos'un materyalist öğretisi ile betimlediği mekanik bir tözdür. Platon'a göre, Nous tarafından biçimlendirilerek kaosdan düzene geçirilmiş, ruhu ve zekası olan bir canlıdır evren. Büyük düzenleyici, kendisi gibi önsüz ve sonsuz bir töz bulmuş ve ona biçim vermiştir. Evren, Tanrı tarafından bilinen dünya ideasına uygun olarak ve benzetilerek biçimlendirilmiş bir görüntüdür.

-Küre biçimindedir. Zira, her noktası benzer olan tek şekil küredir.
-Döner. Eli ayağı olmayan, küre biçimindeki bir töz için tek yetkin devinim dönmedir.
-Tektir. Yetkin bir kopye olarak yapıldığından, birden çok olamaz.
-İlksiz ve sonsuzdur. Aslı, ideası, ilksiz ve sonsuzdur.

Nous, her şeyi, her şey için iyi olana göre düzenler. En büyük ve en doğru düzenleyicidir. Bir evrim daha geçiren Platonik düşüncede güzel kavramı, artık yerini iyiye, ama herkes ve her şey için iyi olana bırakmıştır. Değerler skalasının en üstüne yerleşmiştir. İyi böylece iki kavram özdeşleşmiş olmaktadır. Nous ve Tanrı iyinin ta kendisidir. Yarattığı ve biçimlendirdiği dünyada eksiksiz ve yetkin olmalıdır. Bu eksiksiz ve yetkin dünya, idealar dünyasıdır. Duyumlar dünyası ise, tanrısal bir takım sınırlamalar nedeniyle, idealar dünyasına ancak olabildiğince uygun olacaktır.

Değerler skalasında iyi kavramının altında sıralanacak çeşitli erdemlerin yerlerinin belirlenmesinde matematik bir ayıraç olarak kullanılmalıdır. ancak bu yolla aşağı doğru bir sıralama yapılabilir. Yukarı doğru yapılması gerekli bir sıralamada ise, diyalektik kullanılacaktır. Arkhe'ye yüklenen tanrısal nitelik, metafizik açıdan dikkate değer bir özellik meydana getirmektedir. Platon felsefesindeki bu değişim çok ilginçtir. İlk filozoflar veya doğa filozoflarına ait materyalist felsefenin, temel töz'e ulaşmak yönündeki idealine, metafizik yolu ile bir dönüşümü içeren, çok geniş çaplı bir daire böylece tamamlanmaktadır.

ayrac.gif

Platon Olgunluk Dönemi
Platon, Sokrates'in bilgi erdemdir tezini daha derinlemesine irdeledikten sonra, iki tür bilmenin söz konusu olabileceği görüşünü öne sürer. Doğru algılama ve bilgi, iki ayrı dünya yaratmıştır. Bir yanda meydana gelen ve yok olan, doğru algılamanın, göreceli gerçeklerin dünyası, diğer yandan, sağlam ve sürekli, asıl gerçekliğin, idealar dünyası.

Platon'un bilgi kuramının çıkış noktası Protagoras'çıdır. Bir şeyi bilen kişi, onu algılayabilen kişidir. Bu yüzden insan her şeyin ölçüsüdür. Algı, daima var olan bir şeydir. Bilgi olduğu için de şaşmaz diyor Ptoragoras. Platon bu görüşte, Herakleitos'un var dediğimiz her şeye, gerçekte oluş sürecinde olan bir nesnedir şeklindeki akış kuramını katar. Platon'a göre;

-Bilgi bir algıdır, algılama yargısıdır.
-İnsan her şeyin ölçüsüdür.
-Her şey akış halindedir.


Şeklinde özetlenebilecek kuramın, algılanan nesneler için doğru, gerçek bilgi açısından yanlış olduğu sonucuna varmıştır. Ünlü idealar kuramı, işte bu bilgi anlayışından doğmuştur. Bu kuram, hem mantık hem de metafizik içeriklidir.

İdealar dünyasından gelerek, insani beden ile birleşen ölümsüz ruhun amacı, asıl yurduna tekrar kavuşmaktır. Bu isteğin gerçekleşmesine yardımcı olarak işlevi yerine getiren şey bedendir. Bu kavuşmanın gerçekleşmesi, idelara ulaşmaya, ideaları bilmeye bağlıdır. Bu bilgi yine bir anımsamadır. Ancak bu anımsama işleminin frekansı, ruh ve bedenlere göre değişkenlik gösterir. Platon'a göre ruhlardan çok büyük bir çoğunluğunun anımsadığı bulanık görüntülerdir. Ruhlardan küçük bir azınlıkta algılama yetisi daha az bir oranında anlama yetisi ve nihayet pek azında, ideaları tamamiyle hatırlayabilme, akıl yetisi vardır. Bu sonuncular, rölatif gerçeklerden algıladıklarına dayanarak, hangi ideaların hayalleriyle karşı karşıya olduklarını tanımlayabilirler. Yeryüzü, idealar dünyasına benzer. Yeryüzündeki her nen, idealar dünyasından pay almıştır.


Bu anımsama vetiresinin irdelenmesi Platon'u, sevgi kavramına götürmüştür. Yaşadığımız ve idealardan pay almış bu dünyayı, objektif kriterler çerçevesinde algılayabildiğimiz, gerçeklere varabilmemiz mümkündür diyor ünlü düşünür. Platon'a göre en çarpıcı örneği, güzel kavramının değerlendirilmesinde görmekteyiz. Sevgi, güzele yönelmektedir. Güzel kavramı, idealar dünyasındaki gerçekliğin anımsanması sonucu verilen bir hükmü içermekte ve dolayısıyla sevgiyi yaratmaktadır. Platon sevgiyi, bütün ölümlülerde rastlanan bir ölümsüzlük çabası olarak tanımlar. En basit hali ile eros, tüm insanlarda kendilerini yaşatacağına inandıkları bir nesil yetiştirme içgüdüsüyle görmektedir. Bazı insanlarda eros kavramı daha üstün bir niteliğe bürünmüştür. bu seçkin kişilerde, yani ideaları tamamiyle hatırlama aklına sahip bireylerde eros, bu güzelliklere ulaşmak ihtirası şeklinde tezahür eder. Bu arzuyu gerçekleştirebilecek bilgilerin eksikliğini hisseden seçkinler, bilgisizlikten kurtulmak çabası içinde bulurlar kendilerini.

Bu kişiler erosu, dünyaya çocuk getirmekten öte bir işlev, idealara ulaşarak erdemli işler yapmak ve yeryüzünde sürekli bir isim, sonsuz bir şeref bırakmak çabası ve aşkı olarak görürler. Felsefi meseleleri inceleyen birçok düşünür tarafından yazılan incelemelerde, iyi, doğru ve güzel kavramları, insanoğlunun doğuştan sahip olduğu özelliklerdir şeklinde dile getiren Platon öğretisinin altında yatan düşünsel zincir budur.


ayrac.gif

Platon Geçiş Dönemi

Platon felsefesiyle ilgili olarak mümkün olan en kısa tarifi vermek istersek, onun sokrates öncesi Doğa Filozofları gibi mutlak ve değişmez olan ile değişen arasındaki ilintilerle ilgilendiğini söyleyebiliriz. İlk filozoflar, doğada mutlak ve değişmez olanı aramışlar, Platon ise hem doğada hem de ahlak ve toplum yaşamında mutlak ve değişmez olanın peşinden koşmuştur.

Çalışmalarında, hareket noktasının sofist öğreti olduğunu görüyoruz. Sofist tezleri, bazen küçümseyici, çok kere de alaycı bir dille tenkit ettiğini bildiğimiz Platon'un bu seçimi, öyle pek gelişi güzel değildir. Thales'den Demokritos'a kadar tüm doğa filozoflarının felsefeye materyalist yaklaşımlarından sonra, insanı odaklayan ilk öğretiler, sofistler tarafından ortaya atılmış ve bu görüşler Platon' un ahlakçı ve toplumsal analizleri için müsait bir temel oluşturmuştur.

Platon, sofistlerin hazza dayanan yaşam görüşlerini detaylı bir tartışmaya açarak, Sokrates öğretisini aşmaya karar vermiştir. Yine de sofist disiplinin karşısında, ustasının iyi kavramı ile çıkar; ” İyi, doğru bir yaşamın kesin ölçütü ve amacıdır.”


Platon bu sağlam temellere oturttuğu teziyle, içerdiği ‘doğru' kavramının tarif edilebilir, hiç değilse araştırılabilir bir şey olması ile mümkün olduğunu kavramıştır.

Bunu çözmeye çalışırken; “Aradığımız şey bilinen bir şeyse, bunu aramaya gerek yoktur. Bilinmeyen bir şeyse, bulduğumuz şeyin aranan şey olduğunu nerden bileceğiz?” sorusu ile sofistler, Platon'u zor duruma sokmuşlardır. Platon ise, Orpheus ve Pisagorasçı öğretilerden edindiği ruhun ölmezliği kavramıyla çözmeyi deneyerek, Sokrates disiplinini aşma yolunda ilk adımı atmıştır.

Ruh ölümsüzse eğer, aranan doğru ile daha önceki yaşam dönemlerinde muhakkak karşılaşmış olmalıdır. Ölümsüz bir ruh taşıyan insanoğlu için öğrenmek, eskiden bilinen bir şeyi hatırlamaktan başka bir şey değildir. Ancak ölümsüz ruhunu eski yaşamında görüklerinden anımsadıkları son derece mutlak bilgilerdir. Üstüne üstük, bir de bu dünyadaki doğrudan algılamaların getirdiği zihni karmaşa, bu bilgileri daha sallantılı tasavvurlar haline dönüştürmektedir.

Platon bir diyaloğunda Sokrates'in ağzından şu sözleri söylemektedir; “Ben bir ebeyim. Şu farkla ki, kadınları değil, erkekleri doğurtuyorum. Benimle konuşmaya başlayan, önce bilmezmiş gibi görünür. ama konuşma ilerledikçe açılır ve anımsamaya başlar. Bununla beraber, benden bir şey öğrenmediği bellidir. En güzel bilgileri, sadece kendi içersinde bulur ve ortaya koyar.”

Böylece Platon öğretisinin, doğru sanı ve bilgi arasındaki karşıtlık ile ruhta bilinçsiz bir halde mevcut, doğuştan tasavvurlar şeklinde özetlenebilecek iki ana görüşüne varılmıştır. Doğru sanı, muğlak ve süreksizdir. Bilgiler ise temele, bir neden bağlanmakla, dayatılmakla sağlam ve sürekli olur.

ayrac.gif


Platon Felsefesi
Platon felsefesini beş farklı kuram içerisinde incelemek mümkündür. Bilgi, idealar, ruhun ölümsüzlüğü, evrendoğum ve devlet kuramlarıdır. Platon, bütün yaşamı boyunca Sokrates'ten edindiği ilham ile gerçek bir ahlakçı olarak kalmış, bütün kuramları, etik ağırlıklı görüşlerle irdeleyerek geliştirmiştir. Sokrates ve Platon'a göre felsefenin ana ereği, insanın mutluluğu ve yetkin yaşamının sağlanmasıdır. Yetkin bir yaşam, ancak erdemli bir hayat sürmekle elde edilebilir. Erdemin temeli bilgi, özü idealar, gerekçesi evrendoğum, güvencesi ölümsüzlük ve yaşamsal sığınağı devlettir.

Platon, elli yıllık uzun bir süre boyunca bu kuramsal yapıyı düşünmüş, ilintili felsefi meselelerle didişmiş ve bu arada görüşlerini düzeltip olgunlaştırmıştır. Bu yüzden Platon felsefesinin incelenmesi açısından en akılcı yol, bu değişim ve gelişmeyi takip ederek, öğretinin geçirdiği evreleri anlamaya çalışmaktır.
 
Düzenleyen yönetici:
Top