Hatay Antik Kentleri (Akdeniz Bölgesi)

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Hatay Antik Kentleri (Akdeniz Bölgesi)

Antiokheia (Antakya) Antik Kenti

STVsE.jpg
Antiokheia, Seleukosların krallarının kurup, Antiokheia diye adlandırdığı kentlerden en şanslısı ve krallık başkentidir.Büyük İskender’in varislerinden komutan-kral Antigonos’un kurduğu Antigoneia (Antigonos Yurdu) adını verdiği ve bir süre başkent yaptığı kent, kimine göre, Antakya’nın 8 km. kuzeyinde; kimine göre de Antakya’nın 18 km. kuzeydoğusundadır.
Kent, Antiogonos’un düşmanı, İskenderin diğer varisi komutan krallarından, Mısır’ı elinde tutan ptolemaios’a karşı yapılacak seferde, ya da ona karşı savunmada kullanılacak bir ordu üssü niteliğindeydi. Ontigonos oraya, hellen soyundan göçmenler yerleştirmiştir. Kentin yeri, kesin olarak saptanamamıştır. Çünkü, Antigonos’un İ.Ö.301’de Afyon yakınlarında İpsos savaşında yenilerek öldürülmesinden sonra bu yöreyi ele geçiren seleukosların kurucusu ve ilk kralı Seleukos, Antigoneia’yı tümüyle yıktırmıştır. Seleukos, yine Asi Irmağı kıyısında Antiokheia kentini kurunca, daha önce başka yerlere sürgün ettiği Antigoneia halkını, Antiokheia’ya göçmek zorunda bırakmıştır. Yıkılmış olan kentin yapı taşları da yeni kurulan Antiokheia’nın yeni yapılarında kullanılmıştır.

Büyük İskender’in generallerinden olan, I. Seleukos Nikator tarafından Habibneccar Dağı (Silpus tepesi) ile Orantes ırmağı (Asi Nehri) arasına (Antiochia) olarak kurulan (M.Ö. 300) kent, kısa zamanda gelişmiş ve çeşitli sanat eserleriyle bezenmiştir. Şehir M.S. II. yüzyılda 500 000 bin nüfusa ulaşarak, önemli bir ticaret, bilim ve eğlence merkezi haline gelmiştir. Şehir, M.Ö. 64 yılında Romalıların eline geçmiştir. Daha sonradan bir çok deprem geçirerek hasar görmüş, fakat her seferinde yeniden yapılarak, Hıristiyanlık döneminde önemli bir rol oynamıştır. Aziz Petrus buraya gelerek bir müddet kalmış ve Hıristiyanlığın yayılması ve tanıtılması konusunda çalışmalar yapmıştır.

W9CQP.jpg
Roma İmparatoru Diocletianus, Paganizim karşısında, ve onun tanrılarına karşı olan, Hıristiyanları sürekli olarak takip ettirtmiş ve ibadet yaptıkları yapıları yıktırmıştır.

Doğu Roma tarafından, Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinden sonra, İmparator Konstantinus şehri yeniden elden geçirilmiş ve Hıristiyanlık merkezi haline getirilmiştir.

Bu dönemde Antakya Patriği Doğu kilisesinin ruhi önderlerinden biri sayılıyordu. İ.S. I. yüzyıl içinde dünyanın dördüncü büyük kenti durumuna gelmiştir. İ.S. 34 - 36 yıllarında ilk Hıristiyanlar Antakya’yı merkez seçmişlerdir. Havariler dinlerini buradan yaymaya başlamışlardır. Roma İmparatoru Cladius zamanında (İ.Ö. 43 - 44) Antakya, olimpiyatların yapıldığı bir kent olmuş ve tarihteki, kültür ve ticaret yönünden önemi 400 yıl sürmüştür. İ.S. 526 yılında meydana gelen bir deprem sonucunda tamamen yıkılmıştır.

Bunun arkasından da, Sasani Kralı I. Hüsrev, 538 yılında, şehri ele geçirerek halkının büyük bir kısmını esir olarak Mezopotamya’ya sürmüştür. Daha sonra, Iustinianus şehri geri alarak daha küçük ölçülerde tekrar yaptırmış ve ismini Theopolis olarak değiştirmiştir. Ancak, Bizanslılar, 638 yılında Yarmuk savaşında Araplara yenilince, şehir 969 yılında tekrar Bizanslıların eline geçinceye kadar Arapların elinde kalmıştır. 1098 yılında haçlıların eline geçen şehirde, 170 yıl süren bir Latin devleti kurulmuştur.

Antakya, 1268 yılında Memlüklerin eline geçtiğinde bir harabe halindeydi ve bir daha eski durumuna gelememiştir. Kent, 1516 yılında Osmanlıların egemenliğine geçmiştir.

Antiokheia’dan günümüze ulaşabilen kalıntılardan bazıları:

St. (Aziz) Pierre Mağara-Kilisesi

hECNA.jpg
Antakya’ya hakim, kentin kuzeydoğusunda, Reyhanlı çıkışı yakınında Stauris (Hac) Dağı’nın eteğinde Aziz Pierre Mağara Kilisesi bulunmaktadır.

Aziz Pierre Antakya’daki ilk toplantısını ve ilk vaftiz törenini Habib Neccar Dağı’nın (Haçdağı) eteklerinde yapmıştır. Yahudi Mahallesi’nin kenarındaki mağarada toplananlar Hristas dinine bağlı anlamına gelen Hıristiyan ismini ilk kez burada almışlardır. Bu mağara-kilisede Aziz Pierre ve Aziz Barnabas ilk Hıristiyan cemaatine vaaz vermişlerdir. Böylece bu mağara-kilise Hıristiyanlığın ilk kutsal kilisesi olarak kabul edilmekle beraber ne zaman gerçek anlamda kiliseye dönüştüğü kesinlik kazanmamıştır.

1VNEq.jpg
Mağara-kilisenin girişinde biri büyük, ikisi daha küçük olmak üzere üç kapısı vardır. Sağır ve yuvarlak kemerlerle cephenin tek düzey görünümü böylece giderilmiş, yuvarlak ve yıldız şeklindeki sembolik pencereler de onları tamamlamıştır. Kutsal mağaranın döşemesindeki mozaikler V.yüzyıla aittir. Mağara içerisindeki duvarların tümü XII.-XIII.yüzyıla ait fresklerle kaplı olmasına rağmen günümüzde bunların yalnızca izleri görülebilmektedir.

Mağara-kilisenin girişinde 9,5 m. Genişliğinde, 13 m. derinliğinde ve 7 m. yüksekliğinde bir bölüm vardır. Buradan ibadet mekânına geçilmektedir. Buradaki apsid bölümünde Aziz Pierre’nin mermer sandukası ile duvarın üzerinde mermer bir Meryem heykeli dikkati çekmektedir. Mihrabın sağında kayalardan sızan, kutsal olduğuna inanılmış suların toplandığı havuzda vaftiz törenleri yapılmıştır. Mihrabın soluna açılmış kapıdan, 3 m.den sonrası duvarla kapatılmış bir tünel görülmektedir. Hıristiyanlığın ilk yıllarında Romalıların ani baskınlarına önlem olarak bu tünel kaçış amacıyla kullanılmıştır.

Haçlılar döneminde kilise birkaç metre daha uzatılmış ve yerel taş malzeme kullanılan iki kemerle ön cepheye bağlanmıştır. Ön cephe Papa IX.Pius’un isteği ile Kapuçin rahipleri tarafından 1863 yılında restore edilmiştir. Bu çalışmalara Fransa Kralı III.Napolyon da maddi katkıda bulunmuştur.

Kilisenin içerisinde, sunağın çevresinde bir takım mezarlar bulunmaktadır. Mağara kilisenin önündeki alanın birkaç yüzyıldan beri mezarlık olarak kullanıldığı da burada yapılan çalışmalar sonucunda anlaşılmıştır.

Aziz Pierre Mağara-kilisesi Nasturi Kilisesi’nin Bizans Kilisesi’nden ayrılmasıyla eski önemini yitirmiştir. Günümüzde Aziz Pierre’nin şehit edildiği, Vatikan’ın kutsal yer ilân ettiği Mağara-kilise 1963 yılında Papa IV.Paul tarafından Hıristiyanların Haç yeri olarak ilan edilmiş, her yıl 29 Haziran’da buraya gelen din adamları ve cemaatin katıldığı toplulukla kutsal ayinler yapılmaktadır. Bu törenlere her yıl Vatikan’ın temsilcisi de katılmaktadır.

Titus (Vespasianus) Tüneli

xh6i0.jpg
Samandağı–Kapısuyu köyündedir. M.S.II. yüzyıla aittir. Sel sularının limana girmemesi için yaptırılmıştır. Samandağ’ın 5 Km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında Seleukos Nikator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan şehirdir. Şehrin, dağın hemen bitiminde , dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı bulunmakta idi.

Sellerin bu limanı doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırılmış, tünel Titus zamanında tamamlanmış ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 m. genişliği 6 m. olan bu tünel vasıtası boşaltılmış , böylece limanın dolması engellenmiştir. 130 m.si tünel , geriye kalan kısmı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevlik’e kadar 1380 m. dir.

NOlNV.jpg
Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100 m. kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda Roma dönemine ait mezarın en çok ilgi çekeni, çukurun tabanındaki geniş mağaradır. içinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasında Beşikli Mağara olarak anılmaktadır.

Antik şehrin yerleşim yerinin yukarı kısımlarında tapınak kalıntılarına da rastlanır , bunlardan başka , Mağaracık köyü civarında da çok sayıda mağara vardır.

Trianus Su Kemeri

Bugün Devlet Hastanesi bitişiğinde bulunmakta ve memikli Köprüsü diye anılmaktadır.

Kemer, 9 km. ilerideki Daphne (Harbiye) den Antakya’ya su getiren düzenin bir bölümüdür. Günümüze ulaşabilen kısmının uzunluğu 9 m.dir.

Kharon Kabartması

IS4MR.jpg

Aziz petros'un Antiokheia'ya geldiğinde ilk vaazını verdiği yerde yapılan kilisenin yakınında IV.Antiochos Epiphanes tarafından Kharon olarak isimlendirilen kayalara oyulmuş Cehennem kayıkçısı kabartması bulunmaktadır.

Kharon, Hellen-Roma çok tanrılı dinine göre yer altı ülkesi hades’e giden ölüleri, yolun başlangıcında olduğu anlaşılan Akheron Irmağından geçiren ve yaptığı bu iş için para alan kayıkçının adıdır.

Bu parayı verebilsinler diye, gömülen ölülerin ağzına bir obolos (metelik) konmaktaydı.

Ermiş petros (St.Pierre ) Mağarası yanına, kaya üzerine yapılmış kabartma Kharon’u canlandırmaktadır.



Surlar

WjEaf.jpg

Kentin doğu yanında, Sulpius Dağı/Habib Neccar Dağı’nın tepesindedir. Bizanslılar tarafından yenilenmiştir.

Antakya surları İstanbul surlarından sonra Anadolu'daki en uzun surlar olup, 30 km.uzunluğundadır.

Hellenistik dönemde yapılmış, daha sonra Roma ve Bizans döneminde yapılan eklerle günümüze kadar bir bölümü ulaşabilmiştir. Habib Neccar Dağı'nın yamacındaki bölümler iyi bir durumda ayaktadır. Bizans Döneminde buraya bir de iç kale yapılmıştır.

Antakya'daki V.yüzyılda oluşan depremlerden ötürü surlar büyük ölçüde hasar görmüştür
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Samandağı Antik Kenti


WoQK4.jpg
M .Ö. 310'da Seleukosların kurduğu önemli bir liman kentidir. İlk yerleşimi Paleolitik çağda başlamış olan Seleucia Pieria antik kenti ,devletin liman kenti, Antakya ise başkenti olmuştur.
İsa Peygamberin havarilerinden St. Paul bu limandan ilk seyahatini Tarsus'a yapmıştır.

Dor mabedi de burada bulunmaktadır. Seleukos Roma döneminde donanma üssü olarak kullanılmıştır.

Liman Asi ırmağının ağzında kurulmuş olup, sürekli alüvyonlarla dolma tehlikesi altında kaldığı için M.S. I. yüzyılda Roma İmparatoru Vespasianus bu tehlikeyi önlemek amacıyla, 1330 metre uzunluğundaki Titus-Vespasianus tünelini yaptırmıştır.

Tünelin yakınında Roma döneminde yapılan kalker taşa oyulmuş 12 kaya mezarı vardır. Beşikli Mağara adıyla anılan mezarın bulunduğu mağara en genişi ve en ünlüsüdür.



St. Simon (Aziz Symeon Stylites) Manastırı


Z7gVT.jpg
Antakya'daki Hıristiyan azizlerinden Symeon Stylites Manastırı kentin 18 km. batısında, Nahırlı Köyü yakınında, Âsi Nehri'nin yatağına bakan bir tepe üzerindedir.

Samandağı'nın en yüksek tepesinde MS.V.yüzyılda yaşayan Terk-i Dünya tarikatının öncülerinden Aziz genç Symeon Stylites (MS.389-459) manastırının günümüze ulaşan kalıntılarının ortasındaki sütun üzerinde, biraz soluk alabilmek için bütün dünya nimetlerinden elini ayağını çekip, otuz yıl Tanrıya dua ederek geçirmiştir.

Suriye ile Kilikya'nın birleştiği yerde dünyaya gelen Genç Symeon Antakya'da yaşamış, sonra kendisini bir hücreye kapatmıştır. Üç yıl sonra hücresinden çıkmış, yakınındaki dağa kendisinin çizdiği bir daire içerisine zincirlemiştir. Aziz Symeon Stylites'in sabrı, dayanıklılığı ve inancı çevrede duyulmuş, Hıristiyan dünyasının her tarafından gelen hastalar, dertliler Ona başvurmuşlardır. İnsanlardan kaçma umudunu yitirdiğinden yükseklere çıkmayı yeğlemiştir. Söylentiye göre de papaz unvanını sütunun üzerinde yaşarken almıştır.

eoXTX.jpg
Başlangıçta üç büyük taştan oluşan sütun yavaş yavaş yükseltilmiş ve sonunda 20 m.ye ulaşmıştır. Söylentiye göre de Aziz zaman zaman buradan kuş gibi uçmuştur. Aziz Symeon Stylites 7 yaşından 20 yaşına kadar “John'un Manastırı” olarak isimlendirilen bu yerde Stylite eğitimi almıştır. Ölümünden sonra İmparator I.Leon (457-474) buraya onun adına bir manastır yaptırmıştır.

Araştırmacılar Antakya'nın 45 km. doğusunda, bugün Suriye'nin sınırları içerisinde, genç Symeon Stylites'den yaklaşık 100 yıl önce yaşamış, aynı ismi taşıyan bir azizden söz etmişlerdir.

Bu arada Daniel Stylites (409-493) isimli İstanbul'da yaşayan bir diğer aziz Suriye'deki Symeon Stylites'i ziyaret ederek dönüşünde Anaplous'de (Kuruçeşme) Boğaziçine karşı bir sütunun üzerinde 30 yıldan fazla yaşamıştır. Ayrıca Kapadokya'da aynı ismi taşıyan bir azizin de sütun üzerinde yaşadığı söylenmiştir.

3H2ne.jpg
Eski kaynaklarda “Cebel-Mar Sem'an” veya “Dar Sem'an” denilen Genç Symeon Stylites'in Manastırı başlangıçta ona inananlar tarafından yapılmıştır. Kaynaklarda yapının mimarının ismine rastlanmamıştır. Ancak Aziz manevi gücünden şifâ arayanlar ile onların yakınları buraya gelerek yapım çalışmalarına yardımcı olmuşlardır. Bu arada manastır plânının bir melek tarafından çizildiğine de inanılmıştır.

Manastırın doğu-batı yönünde 160 m., kuzey-güney yönünde 130 m.lik bir plânı vardır.Üç ayrı girişi olan manastırın ortasında Azizin yaşadığı taş bulunuyordu. Manastırın ilk bölümü 551 yılında tamamlanmıştır.

Günümüze son derece iyi bir konumda gelen yapının duvarları içerisine kayalara oyulmuş oturma yerleri dikkati çekmektedir. Mozaik döşemeli zemin kaçak kazılar sonucu yok edilmiştir.

Manastırın tapınak kalıntıları, sarnıçlar, aziz odaları, mahzenleri ve onlara ait mimari parçalar çevreye dağılmış durumdadır. Aziz Symeon Stylites'in de üzerinde yaşadığı sütunun 13 m. Uzunluğunda 2 m2 genişliğindeki bölümü günümüze ulaşabilmiştir.


Titus Tüneli

I8msa.jpg
Hatay Samandağı'nın 5 km. kuzeyinde denize hakim bir yamaçta MÖ.300 yıllarında Seleukos Nikator tarafından bir şehir kurulmuş ve bu şehre Onun ismi verilmiştir.

Bu şehrin sonunda da dağdan gelen dere ağzında bir iç liman bulunuyordu. Bu liman aynı zamanda Antakya bölgesinin ticari yönden önemli bir merkezi konumunda idi.

Ancak, dağlardan gelen sellerin limanı doldurmaya başlaması üzerine İmparator Vespasianus zamanında dağın bir bölümü delinerek bir tünel açılması ve böylece limanın sellerin getireceği alüvyonlardan kurtarılması düşünülmüştür.

Bunun üzerine çalışmalara İmparator Vespasianus (MS.69-79) zamanında başlanmış, oğlu İmparator Titus (MS.79-81) zamanında da tamamlanmıştır. Bununla beraber bir belgede İmparator Antonius Pius (138-161) zamanında tamamlandığı da yazılıdır.

Bu durumda tünelin ne zaman tamamlandığı kesinlik kazanamamıştır. Burada yapılan çalışmalarda derenin önü bir
mmQjQ.jpg
duvarla kapatılmış ve sel suları yüksekliği 7.00 m., genişliği de 6.00 m. olan bir tünel ile limandan uzakta denize akıtılmıştır. Bu çalışma sonucunda da limanın dolması önlenmiştir.

Titus Tüneli 130 m. uzunluğundadır. Bu kanalın uzunluğu girişten Çevlik'e kadar 1.380 m.dir.

Tünelin deniz tarafındaki girişi yakınında da kaya mezarları bulunmaktadır.

Günümüzde tünelin üzerinde blok taşlardan yapılmış, bugün de kullanılabilir durumda olan tek kemerli bir Roma köprüsü bulunmaktadır.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Myriandos Antik Kenti

Myriandos, iskenderun'un 5 km. güneybatısında, deniz kıyısındadır. Heredotos, oradaki körfezi, Myriandos Körfezi olarak anmaktadır.
Xenophon da, kendisinin bu yöreden geçişi sırasında, İ.Ö.401'de, orada Phoinike (Fenike) soyundan halkın oturduğunu söylüyor. Tam deniz kıyısında ve zengin bir kent olan Myriandos'un da diğer İlkçağKentleri gibi tarihsel yapı taşları, yeni yapılarda kullanılmak üzere teknelerle taşınarak tüketilmiştir.

Eski kentten günümüze gelebilen herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Seleukeia Pieria (Çevlik) Antik Kenti

6yvgw.jpg

Seleukeia Pieria, Antakya'nın 26 km. güneybatısında, deniz kıyısındaki ilçe merkezi Samandağ'ın ve Çevlik/Kabaklıca köylerinin bulunduğu yerdedir.
Seleukeia, Seleukos Yurdu anlamına gelmektedir. Piereia ise eski Hellenlerin kullanımında sanat tanrıçaları Mousa'ların yurdu anlamına gelmektedir. Diğer Seleukeia'lardan ayrılması için Seleukeia Piereia diye anılmıştır.

Bu bölgede ilk yerleşim M.Ö. 4500 yıllarına kadar iner.Kentin tarihi Seleukoslarla başlar. Büyük İskender'in ölümünden sonra generalleri arasında paylaşılan ve burayı da içine alan topraklar Seleukos'un yönetiminde kalmıştır. Seleukoslar merkezleri Babil olmasına rağmen buradan Akdeniz'e hükmetmek istiyorlardı. Bunun güçlüğünü anlayan imparator önce burayı devletinin başkenti yapmayı düşünmüş, ancak her an denizden gelecek saldırıya uğraması mümkün ve savunması güç olan bu şehri başkent yapmaktan vazgeçerek Antakya'ya yönelmiştir. Kent'in Roma egemenliğine geçmesiyle önemi daha da artmıştır. Daha sonra Bizans
2xKCg.jpg
hakimiyetine geçmiştir. Bu dönemde liman eski önemini kaybetmiştir.

Seleukeia Pieria şehri aşağı ve yukarı olmak üzere iki kısımdan kurulmuştur. Yukarı şehir deniz seviyesinden 300 metre yüksekliktedir. Burada büyük malikaneler, mabetler ve resmi binalar bulunmaktadır. Aşağı Şehir,liman ve çevresinde kurulmuştur. Aynı zamanda burada büyük bir hamam ve küçük bir tiyatro, Dor mabedi bulunmaktadır. Şehrin çarşı ve El-Mina ismini taşıyan iki kapısı bulunmaktadır. Kentin 12 km. kadar uzunluktaki çevre surları günümüze ulaşamamıştır.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Rhossos (Arsuz) Antik Kenti

Arsuz, İskenderun'un 33 km. güneybatısında, deniz kenarındadır. Arsuz'un kuruluşu İ.Ö. 300 yıllarına kadar uzanmaktadır.
Rhossos kazı alanında, Bizans dönemine ait mozaikler bulunmaktadır. Kentten bazı kalıntılar günümüze ulaşabilmiş, ancak deniz suları İlkçağdan bugüne kadar yükseldiğinden eski limanın kalıntıları ve ilkçağ kenti kalıntılarının bir bölümü denizin içindedir. Karada ise bir höyük, tarihsel yol, mozaikli döşeme parçaları, nekropolis kalıntıları bulunmaktadır.

Rhossos kazı alanı içinde mozaiklerin biraz ilerisinde Romalıların mezar, Bizanslıların zeytinyağı ve şarap depolamak için kullandıkları lahitler bulunmaktadır.
Rhossos kıyısındaki antik liman ise zaman içinde aluvyonlarla dolmuştur. Antik limanın arkasında kalan tepenin altında da bir tapınak olduğunu sanılmaktadır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Baias (Payas) Antik Kenti

Nur Dağları'nın eteklerinde bir kıyı kenti olan Payas (Yakacık), Antik dönemde Baias adıyla bilinmektedir. Antik çağlardaki tarihi ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Alexandreia (İskenderun) Antik Kenti

iMbOn.jpg
Alexandreia, Hellen diline göre, Alexandros (İskender) Yurdu anlamındadır. Aynı adı taşıyan diğer kentlerden ayrılması için, Kilikya'daki bu kente, Roma döneminde, Alexandreia Minor (Küçük Alexandreia), Haçlılar döneminde de Alexandretta denmiştir.
Alexandreia, İ.Ö. 333'te bu yöreden geçen İskender'in isteği üzerine, veya Onun ölümünden (İ.Ö.323) sonra İmparatorluğu bölüşme kavgasına giren komutanlardan biri olan Antigonos'un kurduğu, bir diğer olasılığa göre de Antigonos'dan sonra bu yöreleri ele geçiren I.Seleukos tarafından kurulmuştur.

Karaağaç mevkiindeki Telli köy adını taşıyan höyükte Mc. Evan`ın bulduğu bazı çanak çömlek parçaları buranın antik çağ öncesi yerleşime açıldığını göstermektedir. Milattan Önce: MÖ. 2000'li yıllarda burada Hititler'e bağlı Kadu Beyliği`nin kurulduğu bilinmektedir. ( Kadu, Hitit`çe de körfez anlamına gelmektedir.) MÖ. 1200`lü yıllardan önce Fenikeli`ler burada "Myriaydus" adıyla bir koloni kurmuşlardır. Burası M.0. 1200`den sonra merkezi Reyhanlı olan geç devir Hattini krallığına bağlandı. MÖ. 7. yüzyılda Türk asıllı bir millet olan Hurriler`in eline geçen İskenderun ve çevresi MÖ. 6. yüzyılda Perslerin eline geçmiştir.

Kp8Wq.jpg
İskenderun gerçek anlamıyla MÖ. 333 yılında, Asya seferine çıkmış olan Büyük İskender tarafından kurulmuştur. O zamanlar asıl adı "Alexandreia" idi. Kent Roma egemenliğine girdikten sonra, İranlıların istilasına uğramış, kalesi tahrip edimiştir. Yeniden inşa edilen kentin adı Peutinger tabularında, bu bölgede cüzzam hastalığı yayılmış olduğu söylentileriyle Alexandreia Scabiasa olarak gösterilmektedir. IV.yüzyıldan itibaren “Küçük İskenderiye” de denilmiştir.Büyük olasılıkla kalesi Abbasi halifesi tarafından yeniden yaptırılımıştır. İslam kaynaklarında İskenderiye, İskenderun`a olarak da geçen kent, Doğu Roma-İslam arasında birçok kere el değiştirmiş, daha sonra Türklerin eline geçmiştir.

Bugün İskenderun'da İlkçağa ait görünür kalıntı bulunmamaktadır. Antakya yönünden kente giden ana yolun solunda Ortaçağ liman yapı kalıntıları görülebilmektedir.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Alalakh (Açana Höyüğü) Antik Kenti

z39LY.jpg

Tel Açana (Açana Höyüğü) diye anılan tarihi kalıntılar alanı, Asi Irmağının kıyısında, Antakya-Reyhanlı yolunun bitişiğindedir.
Açık Müze konumundaki bu yerde, AlalakhKentlerinden kalma saray kalıntıları, aslan heykelleri, insan kabartmaları, çeşitli mimarlık yapıtı parçaları gibi kalıntılar bulunmuştur.

Bu alanda, British Museum adına 1936-1939 ve 1946'da Sir Leonard Wolley'in yürüttüğü arkeolojik kazılar yapılmıştır. Burada yıkılanın yerine yenisi kurularak, kendi çağının özellikleri yaşatılmıştır. Her kentin altında bir önceki kentin kalıntıları bulunmaktadır.

Burada yerleşimin, İ.Ö.1200 dolaylarında, Hitit İmparatorluğunu da yıkan göç dalgalarının yaptığı yıkım üzerine sona erdiği sanılmaktadır.

Höyükte, 10 ayrı kalıntı tabakası saptanmıştır. Üstten başlayarak 7.katta Hammurabi'nin (Babil Kralı İ:Ö.1728-1686) çağdaşı olan Yamhad Kralı Hammurabi'den kalma yazılı belgeler bulunmuş ve o tabakadaki Alalakh kentinin,
WdMoH.jpg
başkenti Halep olan Yamhad Krallığına bağlı Mukiş ilinin yönetim merkezi olduğu anlaşılmıştır.

Daha üstte, 4.katta ise, Mittani devletinin egemenliği zamanından kalma yazılı levhalar bulunmuş ve bunlardan İ.Ö.15.yüzyıldaki Alalakh'ın, Mittani devleti bağımlısı küçük bir Hurri krallığının başkenti olduğu öğrenilmiştir.

Alalakh, İ.Ö.1370 yılında, Hititler'in güçlü kralı I.Suppiluliuma tarafından ele geçirilmiştir.

Açana Höyüğü yakınında, kuzeyde bulunan ve bugün tel Tayinat (Tayinat Höyüğü) diye anılan yerde de kazı çalışmaları yapılmış ve bir Hitit sarayı ile tapınağının kalıntılarına rastlanmıştır. Ancak, kazı yeri sonradan kapatılmıştır. Taşınabilir buluntular da Antakya Müzesine konmuştur.
 
Düzenleyen yönetici:

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Daphne (Harbiye) Antik Kenti

TfkK7.jpg
Daphne antik yerleşimi Antakya'nın bugün içerisinde kalmıştır. Antik çağlarda ormanlık yöre içerisindeki bu kentin, Yunan mitolojisindeki Apollon ile Daphna'nın aşk öyküsünde ismi geçmektedir.
Kent ismini ilk kez Roma döneminde duyurmuş ve Roma'nın önde gelen komutanları ile yöneticileri burada villalar yaptırmışlardır. Bu villalarda ortaya çıkan ve mozaik sanatı yönünden son derece önemli olan döşeme mozaikleri Antakya Müzesinde sergilenmektedir.

Roma döneminden sonra özelliğini ve önemini kaybetmiştir. Yöredeki en önemli yapı Apollon mabedi olup, bir yangın sonucu içerisindeki büyük ölçüde altın kaplamalı ve değerli taşlarla süslü Apollon heykeli ile birlikte yanmış ve günümüze yalnızca temel kalıntıları ile bazı mimari parçalar gelebilmiştir. Bu mabedi M.Ö.III.yüzyılın başında I.Seleukos yaptırmıştır. Bunun dışında Harbiye'de yeni yapılanmalar birbirini izlediğinden Roma çağına ait herhangi bir kalıntı ile karşılaşılamamıştır.

İlk çağ yazarlarından öğrenildiğine göre Roma İmparatoru Hadrianus (117-138) burada bulunan su kaynağındaki bir yazılardan kendi geleceğini öğrenmiş, bundan ürkerek kaynağı kapatmıştır. Bu kaynak Iulianus döneminde (361-363) yeniden halkın hizmetine açılmıştır.

Daphne ile Aşk-Işık Tanrısı Apollon'un Mitolojide geçen hikayesi:

s4zRs.jpg
Zeus'un oğlu Işık Tanrısı Apollon, ırmak kenarında genç ve güzel bir kız görür. Bu eşsiz güzelin adı Daphne'dir. Apollon ondan hoşlanır ve konuşmak ister. Fakat Daphne, Apollon'un içinden geçenleri anlamıştır. Kaçmaya başlar. O kaçar, Apollon kovalar.

Apollon bir taraftan; “kaçma seni seviyorum” diye bağırır. Daphne ise Tanrılarla sevişen kadınların başlarına neler geldiğini bildiği için korkuya kapılır ve kaçmaya devam eder.

Aralarındaki mesafe gittikçe kısalır ve bir an gelir ki Daphne, Apollon'un sıcak nefesini saçlarının arasında duyar. Artık kurtuluşunun kalmadığını anlayan Daphne, birden durur ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırır: -“Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru.”

Bu içten yalvarış üzerine Daphne organlarının ağırlaştığını, odunlaştığını hisseder. Olgun göğsünü gri bir kabuk kaplar, kokulu saçları yapraklara dönüşür, kolları dallar halinde uzar, körpe ayakları kök olup toprağın derinliklerine dalar, bir defne ağacı oluverir.

Bu manzara karşısında şaşıran Apollon, Defne'nin ağaç oluşunu hayret ve üzüntü ile seyreder.

Sonra da sarılır ve sert kabukları altında hala çarpmakta olan kalbinin sesini duyar ve şöyle seslenir:
EmKWP.jpg


“Daphne, bundan sonra sen, Apollon'un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların, başımın çelengi olacak. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler. Şarkılarda, şiirlerde adımız yan yana geçecek."

Bu tatlı sözler üzerine Daphne, dallarını eğerek Apollon'u saygı ile selamlar.

İşte o zamandan beri şiir ve silah zaferi Defne dalı ile ödüllendirilir ve Defne'nin gözyaşları bugün hala Harbiye'de şelaleler halinde akmaktadır.
 
Düzenleyen yönetici:
Top