Genetik Silahlar

Suskun

V.I.P
V.I.P
a. Genetik Silah


Yalnızca yaşları 20’nin altında olan yeşil gözlüleri veya Avustralya’da yaşayan yerlileri veya Yahudiler ile uzaktan bile akrabalıkları bulunmayan bazı Arap toplumlarını veya esmer İngilizleri öldüren veya sakat yapan veya kısır yapan bombaların (silahların, mikroorganizmaların) olduğunu düşünün. Şimdi insanları kısır yapan, belirli bir milleti çok kısa veya kısman uzun zamanlarda öldüren genetik bombalar vardır. Ama halem bu tür genetik silahların amaca doğru kesin şekilde yöneltilmesi, yani belirlenmiş toplum dışındakilere hiçbir ziyan vermemesi meselesi tam olarak çözülmemiştir. Bu zorlukları aradan kaldırmak için bilim adamlarına 5-10 yıl zamanın gerekli olduğu Dünya edebiyatında ve gazetelerde yazılmaktadır. Örneğin Thom Hartmann’ın “The Genetically Modified Bomb” veya Andrey Belov’un "Sooteçestvenniki” dergisindeki makalesi.


Böyle bombaların nerede ne zaman ve kim tarafından patlatıldığını tespit etmek çok zor. Bu bomba bir ilaç şişesinde olabilir ve kırılarak rüzgarla yayılır. Etki yapmak için gerekli geni taşıyan bakterilerin veya virüslerin bir kaçının hava ile insan vücuduna girmesi gerekir. Hatırlatalım ki, normal basınç ve sıcaklıkta, bir küp cm de 1019 molekül oluyor ve bu da Dünyada yaşayan insan sayından birkaç milyar defa çoktur. Yani nerede gizlenirsin gizlen, o şişeden çıkmış bakteriler veya virüslerin de sayısı çok fazla olduğundan, hedef alınan genleri taşıyan insanları bulur. Bir küçük şişedeki bombanın etki mesafesi bin kilometrelerle olabilir.


Genetik silahlar meyve ve sebzelerin tohumlarında da taşınabildikleri için insanlar bu silahları yiyecekleri ile de kabul edebilirler. Benzer genetik silahların meyve kurtlarına ve böceklere karşı kullanıldığını hatırlayın. Amerika’da bal arılarının ölmesini de öldürülmek istenen böceklere karşı kullanılan genetik silahların yan (halen kaçınılma yolları bilinmeyen) etkilerin sonucu olduğu düşünülmektedir.


Ne bir milleti, ne bir bölgede yaşayan insan türünü, diğerlerinden farklı yapan tek bir gen yoktur. Her bir insanın özelliklerinin (boyu, saçlarının ve gözlerinin renkleri, burnunun ve alnının şekli…) temelinde duran çok sayıda genler vardır. Diğer yandan insanların kanları karışmış ve bu nedenle de örneğin Çinli ve Alman aynı genlerin taşıyıcıları olabilirler. Bu nedenle de ortak değil, kesin şekilde olarak farklı genleri arayıp bulmak gerekir. Böyle işler yapılmaktadır ve farklı genleri taşıyan milletlere ve bölgelerdeki insanlara karşı genetik silahlar yaratılır.


Şimdiki zaman genetik silahların tehlikesi atom ve hidrojen, kimya ve bakteriyoloji silahlardan daha fazladır. Üretilmiş, ama kullanışı sakıncalı olan, genetik silahların miktarı da diğer silahların hepsinin toplamından daha fazla insan öldürmeye yeterlidir. Bu yeni silahların önemini bilerek gelişmiş ülkeler gelecek savaş stratejilerinde genetik silahlara daha fazla önem verirler.


Hatırlatmak gerekir ki atom ve hidrojen bombaları kullanıldığında, onlar şehirleri yakıyor ve yıkıyor. Büyük bombanın düştüğü yerden yaklaşık 100 kilometre kadar mesafede bütün canlıları öldürüyor veya hasta ediyor. Bu yıkıcı ve yakıcı etkini azaltmak amacı ile nötron bombaları üretildi. Bu bombalar büyükleri aynı mesafelerde canlıları öldürmek için kullanıla bilirler, ama asıl amaçları taktik silah gibi tanklar ve diğer zırhlı araçlardaki insanları öldürmek içindir.


Atom bombasının çeşitleri gibi, kimyasal ve bakteriyolojik silahlar da milletleri ve bölge insanlarını biri birinden ayıramıyor ve hepsini öldürüyor. Bu silahların nereden geldiğini ve düşmanin hangi ülke olduğunu da bilmek kolaydır. Diğer yandan bunların bir tanesi bir ülkenin insanlarının hepsini hedef alabilmiyor. Bu tür silahları kullanan ülke kendi vatandaşlarını hedef olan ülkeden önceden çıkarmak zorundadır ve karşı ateşlerin kendi ülkesine vereceği zararları göz önünde bulundurmalıdır. Böyle olduğu için atom bombaları Dünyaya savaş değil, barış getirdi.


Genetik silahlar ise atom ve diğer bombalardan çok farklılar. Onlar yalnız bir milletin veya bir bölgenin insanlarını hedef alıyor, hangi ülkede bulunmaklarından bağımsız olarak. Hedef halinde olmayan, yani belirlenmiş geni taşımayan insanlar bombanın patladığı merkezde (gerçekte bu merkezin nerede olduğunu yalnız bombayı patlatan, yani ilaç şişesini kıran insan bile bilir) olsalar bile hiç etkilenmezler. Doğal olarak böyle özelliğe sahip genetik silahlar kesin olarak kullanılacağı düşünülür. Acaba hazır olduktan hemen sonra kullanmayabilirler mi?


Tam olarak geliştirilmiş genetik silahlar bulunandan sonra (yani yaklaşık 5-10 yıldan sonra) Birleşmiş Milletler Teşkilatına gerek kalır mı? Irakta ki Sünni-Şii veya Afganistan’daki Talibanların savaşları devam eder mi? Toptan yok olmazlar mı? Neden Amerika acele etsin ve İran’a savaş açsın ki? Bombalar dökerek petrolü yakmak, gerekli yolları, boruları ve fabrikaları yıkmak iyidir veya 5-10 yıl İran’ın atom bombasını engellenmesini saklayarak, diğer yandan genetik silahların gelişimini hızlandırmak?


Dünyanın bir çok yerinde milletleri, halkları ve bölgelerin kökenli insanlarını biri birinden ayıran (yalnızca birine mahsus olan) genleri belirlemeye çalışıyorlar. Bu günler için Amerika da yaklaşık 50 tür insanları kesin şekilde ayırabilen genler bulunmuştur. Bu o demek ki, bir ülkenin elinde her hangi bir etnik gruba karşı genetik silahlar olsa, onlar yer yüzerinden yok edilebilir. İngiliz Tıp Birliğinin (BMA) raporunda yazıyor: ”Genetik bilimin hızla gelişmesi, yakın yıllarda, etnik grupların yok olmasına getirebilir.”


Batı ülkelerinin verilerine göre İsrail yıllardır hızlı şekilde yalnızca Arapları etkileyen genetik silahlar üzerinde çalışıyorlar. Onlar özel gen taşıyan insanlara karşı bakteriler ve virüsler üretme ile uğraşırlar. Bu bakteriler ve virüsler insan vücuduna dahil olduktan sonra oradaki genetik kodları değiştirirler. Unutmamak gerekir ki insana zarar vermek onu tedavi etmekten daha kolaydır. Bu yönde işler Nes Tziyona biyoloji merkezinde yapılır. Elde olan bilgilere göre Irak Araplarının genleri Yahudilerinkinden daha fazla farklı olduğu için, onlara karşı genetik silahı bulmak daha kolaydır. Genetik silahlar olan mikroorganizmaları hava (rüzgar) veya su ile iletmek kolaydır.


Biyoloji silahlar çok defa denenmiştir, ne zaman ve kimler tarafından denendikleri de biliniyor. Genetik silahlar denenmişler mi? Bu soruya cevap vermek zor, çünkü genetik silahın etkisi başka bir hastalık altında gizletile bilir (örneğin bağışıklığın kaybı gibi). Kimlerin denediğini de bilmek imkansızdır. Ama bazı belgeler vardır. Örneğin 2002 Ağustos ayında Birleşmiş Milletler Teşkilatı Madagaskar adasına doktorlar takımı göndererek garip bir hastalık ortaya çıkarmıştı. Güçlü baş ve karın ağrısı veren enfeksiyon hastalığı yalnızca aynı etnik gruptan olan insanları iki günde öldürüyordu!


Genetik silahlar yalnızca insanlarda hastalıklar ve ölüm baş vermesi için üretilmiyorlar. Moleküler biyolojinin (genetik mühendisliğinin) hızla gelişmesi diğer projeleri de öne çıkarmıştır. Örneğin genleri değişilmiş böceklerin üretilmesi. Böyle böcekler asfalt ve beton yolları, metalleri ve boyaları kemirerek dağıtmak, yakıtları bozarak düşman ülkeye zarar vermek amacı taşıyor.


b. Gereğini yapmak gerekir




Hepimiz masallar dinlemişiz ve gökten üç elma düşeceğini biliyoruz. Hıristiyanların da masallarında çok zaman üç sayısı geçiyor. Ama bir fark vardır. Avrupa’da yaşayanlar elmanın neden düştüğünü de biliyorlar, ama diğer Hıristiyanların eğitim sistemleri bizimkine benzediğinden Newton kanunlarını gerekli seviyede bilmiyorlar. Avrupalılar üç meselesinde de masal çerçevesinin dışına çıkmışlar. 200-300 yıldır biliyorlar ki farklı süreçlerin (aydınlatılmak istenen olayın) bağlı olduğu bakımsız değişkenlerin sayısı üçten farklı olabilir. Matematik dilde desek incelenen fonksiyon farklı sayıda değişkenlerle belirlenebilir. Bizler düşünce tarzımızı belirleyen geleneklerimize daha fazla bağlı olduğumuzdan her zaman anlatmağa çalıştığımız problemin de üç bacağı olduğundan konuşuyoruz.


Bilim ve teknoloji anlamda Süper Devletler atom, hidrojen ve nötron bombalarını biri birinden kalkan gibi korunmak amacı ile ürettiler. Hindistan, Pakistan ve şimdi de İran komşularından korunmak ve gerekirse vurmak için. İran’ın bombası en fazla bizler ve Araplar için tehlikelidir. Bu bombaların yaratılması temel bilimlerin gelişmesinden daha fazla teknolojilerin incelenmesine, üretilmesine ve ekonomik güce dayanırdı. Ama çok daha fazla insanı yenmek gücü olan genetik silahlar esasen temel bilimler seviyesine dayanır. Bu silah kalkan rolü oynamayacak, kullanılacak ve yenecek. İlk hedefler de Afganistan, İran ve Orta Doğu toplumları olmayacaklar mı?


Adata insanlar hayvan ve bitki türlerinin yer yüzünden silinmesini istemiyorlar. Şimdi bazı hayvan türlerinin korunması için onların tane başına çekilen masraflar, sıradan bir insanın yaşamı için çekilen masraftan çok fazla olabilir. Bu açıdan bakarsak bölge insanlarının da hepsinin ortadan kaldırılması söz konusu olmamalı. Sadece genetik bilimini kullanarak bunların türünü değiştirerek ve sayısını belirleyerek onları kullanmak istemeyecekler mi? Böyle fikirler 60 yıl önceden bilinmektedir.


İnsan bitki ve hayvan türünü değiştirmeyi çoktan öğrenmiştir ve bunlarda onu böyle işleri genişlendirmek düşüncelerine yöneltmiştir deyebilir miyiz? (Hitler zamanı bunlar açık şekilde tartışılırdı.) Tarih boyu toplumların birileri diğerlerinin topraklarına sahip olup, onları kendilerine köle etmemişler mi? Ama şimdiki zaman yer (zenginlikleri ile birlikte), su ve hava daha da fazla önem taşıyor. İleri teknoloji devirde fabrikalarda ve toprakta basit işçi kuvvetine pek gerek kalmamıştır. Gelişmiş ülkelerde çok insan servis alanında çalışmağa başlamıştır.


Çok zaman insanı hayvandan ayıran (dış görkem dışındaki, hayvanlarda dış görkeme göre birileri diğerlerinden ayrılılar) en önemli faktör olarak sosyal hayat sayılır. Örneğin yaklaşık milyar yıldır Dünyada yaşayan karıncaların (insanlar toplumlarınki 10-50 bin yıl mertebesindedir) hayatına göz atsak, görüyoruz ki onların çok milyonlu ailelerinde basit sosyal hayat, insan toplumlarında gördüğümüzden daha mükemmel olabilir. Bir milletin içindeki basit (eğitim, bilim ve kültür içermeyen) insaniyetlik, milyonlarca karıncanı birleştiren karıncalıktan daha mükemmel değildir. (Unutmamak gerekir ki Doğa hakkında basit bilgiler karıncalarda olmasaydı onlar bu kadar zaman yaşam sürdüremezlerdi. Örneğin yerin altında su basmayan yuvalar ve çamurdan dayanıklı ve milyonlarca karıncayı barındıran, çok mükemmel havalandırma sistemleri olan inşaatlar yapabilirler. Sakat olanları doyururlar. Profesyonel uzman ve işçilere bölünmüşler.)


Bilim ve teknoloji seviyesi yükseldikçe, Dünyanın milyon yıllar boyunca ürettiği ve biriktirdiği yakıt 300-1000 yıl arasında tükenir. Yer yüzünde insan sayısı çok hızla artmış, ama onun yaşamı için gereken toprak, temiz su ve hava yetersiz olmuş. Küresel ısınma tehlikenin boyutunu artırır. Diğer yandan yeni bilimlerin ve teknolojilere katkıda bulunan toplumlarda insan sayısı azalır, ama sadece tüketici olanlarınki hızla artıyor. Bu gidişat genetik silahların gelişmesini hızlandırarak, onların kullanılmasını da yaklaştır mır mı? Gelişmiş Ülkelerin (gelişmekte olan ülkeler içinde Çin ve Rusya’nyı unutmayalım) bu süreci hızlandırmakta amaçları kendilerine gelecek kazandırmak değil mi?


Gelişmiş ülkeler, Güney Kore, Çin ve Rusya kaçınılmaz büyük zorluklara direnmenin yolunu iyi eğitim, yeni bilim ve teknolojiler üretmekte görüyorlar. Bizim böyle bir derdimiz yok olduğu, kurumlarımızın yaptıklarından (YÖK, M.E.B, TUBİTAK ve TUBA dahil) ve yüksek seviyesi olmayan (uzmanlıktan uzak) bu konulara bağlı TV programlarından, gazeteler yazılarından ve toplumda konuşulan konulardan görüyoruz. Gerekenin yapılacağından konuşuyorlar, ama gerekenlerin içinden önemlilerinin neler olduklarını tam olarak bilmiyoruz. Kesin bilinen o ki, okul ve Üniversite sayısının katlanması. Hükümetin eğitime ve bilime bilinçsiz ayırdığı para ne kadar artsa da kalitede ilerleme olmayacak. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki fark hızla büyümeye devam edecektir.

Yazar Prof. Dr. Oktay Hüseyin
 
Top