Forumlar
Yeni Mesajlar
CerezExtra
EĞLENCE ↓
Şans Kurabiyesi
Renk Falınız
ÇerezRADYO
Sevgiliye Özel
ÇerezDERGİ
Hızlı Okuma Testleri
Pratik Çözümler
Yeniler
Yeni Mesajlar
Yeni ürünler
Yeni kaynaklar
Son Aktiviteler
İndir
En son incelemeler
Dükkan
Giriş
Kayıt
Yeniler
Yeni Mesajlar
Menu
Giriş
Kayıt
Uygulamayı yükle
Yükle
Forumlar
Tarih
Genel Türk Tarihi
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRK ALEMİ (Hanedanlar, Hükümdarlar, Devlet Başkanları)
JavaScript devre dışı bırakıldı. Daha iyi bir deneyim için, devam etmeden önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
You are using an out of date browser. It may not display this or other websites correctly.
You should upgrade or use an
alternative browser
.
Konuya cevap yaz
Mesaj
<blockquote data-quote="Suskun" data-source="post: 303003" data-attributes="member: 21093"><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">CENGİZ İMPARATORLUĞU</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">İmparatorluğun Kuruluşu</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cengiz, kısa zaman içerisinde Nayman, Oyrat ve Kırgızlar'ı yenmiş (1206) ve kuzey Çin'deki Hıtay (Kitay, Kitan)larla Tangut (Si-hia)lara karşı savaşarak (1211) başşehirleri Pekin'i almış (1214), generallerden Muhali de Sarı Irmağın kuzeyindeki bölgeleri zaptetmiştir (1217). Doğu Türkistan'daki Uygurlar (1209), Yedi Su bölgesindeki Karluklar'ın hükümdarı Arslan Han (1211) ve Almalık (Kulca) hükümdarı Bozar, Cengiz'in elçilerine müspet cevap vererek onun hükümdarlığını tanımışlar ve savaşsız bu devlete katılmışlardır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Karahıtaylar'a sığınan Nayman'lı Güçülük, Cengiz'e karşı savaşta yenilmiş, Liaotung ve Kore vergiye bağlanmışlardır. Komutanlardan Cebe Noyan, Cungarya ve Doğu Türkistan'ı geçerek Kaşgar ve Hotan üzerinden Pamir'e varmış, Cengiz'in ikinci oğlu Çağatay İrtiş membaından hareketle Balkaş gölünün kuzeyinden ilerlerken, büyük oğlu Coçi, Kaşgar, Uş ve Kokand üzerinden Maveraünnehir'e ulaşmıştır (1217).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Cengiz Han'dan Sonrası</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cengiz, ölümünden önce, üçüncü oğlu Ögedey'in (Oktay) hükümdar olmasını tavsiye etmişti. Ögedey, 1228'de toplanan Kurultay'da bu emre uyularak han seçildi ve kardeşi Çağatay tarafından tahta oturtuldu. Ögedey zamanında Kore ilhak olundu, kuzey Çin tamamiyle imparatorluğa bağlandı ve 1237-1241 yıllarında cereyan eden batı seferi Rusya ve bütün doğu Avrupa istilâ edildi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Ögedey'in ölümünden sonra devlet yeni bir han seçilinceye kadar onun eşi Töregene tarafından idare edilmiştir. Töregene, 1246 Kurultayında Batu'nun muhalefetine rağmen oğlu Güyük'ün han seçilmesini temin etti. Bu hareket, batı ordularının muzaffer kumandanı ve Coçi'nin oğlu Batu ile Güyük arasında silahlı bir çatışmaya sebep olmak üzere iken, Güyük'ün ölümü ile (1248) ortalık yatışmış ve onun eşi Ogul Gaymış'ın üç yıl naib olarak devleti idaresinden sonra (1248-1251), hükümdarlık Cengiz'in küçük oğlu Toluy'un nesline geçmiştir. Toluy'un oğlu Müngge (Möngke, Mengü)nin han seçilmesi (1251/52) tarafları tatmin etmiş ve çatışmayı önlemiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Müngge, Cengiz tarafından başlatılarak Ögedey zamanında kısmen takip edilen işlere devamla bunları tamamlamak istiyordu. Bu maksatla biri güney Çin, diğeri de Orta Doğu olmak üzere iki yönden büyük ordular sevkederek plânın tatbikine girişmiştir. Çin'deki orduların başında büyük kardeşi Hubilay (Kubilay), Orta Doğu'ya yollanan kuvvetlerin başında küçük kardeşi Hülagu bulunuyordu.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Eski geleneğe göre devlet sülâlenin malı sayıldığından, Cengiz daha hayatta iken türlü bölgeleri oğulları arasında taksim ederek bundan faydalanma hakkı tanımıştı. Buna göre büyük oğlu Coçi (Cuçi, Cuci) kuzey-batı, yani Kıpçak ülkesini, Çağatay Türkistan'ı, Ögedey doğu bölgelerini almış, küçük oğlu Toluy da, baba ocağını devam ettirmek üzere esas yurtta kalmıştı. Kağanlık kuvvetli bulundukça Cengiz'in oğulları merkeze sadakatle bağlı kalarak kendi ülkelerini birer vali gibi idare etmişlerdir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Fakat merkez zayfıladıkça imparatorluğun parçaları, geopolitik ve kültür merkezlerinin durumuna göre: 1) Hubilay (Kubilay) ile başlamış olan Çin Yüan sülâlesi (merkezî Moğolistan da buna bağlı idi), 2) Çağatay oğullarının idaresinde bulunan Türkistan, 3) Cuçi (Çoçi) oğullarının elinde Altın Ordu ve Hülagu ailesinin elinde bulunan İlhanlılar olmak üzere 4 kısma ayrılmıştır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Cengiz Han Kronolojisi</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">1200</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Gelecekte Moğollara Han Olacak İlk Kişi</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Moğolistan'ın 1160'larda doğan Temuçin adlı büyük savaşçı kralı, kabile reisi babasının ölümüyle henüz dokuz yaşındayken yetişkinliğe adım attı. Henüz ergenlik çağındayken dağınık Moğol savaşçılarının bağlılığını kazanmaya başladı ve komşu göçebe kabilelere karşı yaptığı cesur akınlarla ünlendi. Böylece kendisine 'Han' denmesi için gerekli olan desteği Moğollar arasından kazandı. 1200'de rakip kabileler bölgesinde kendi yönetimini oldukça sağlamlaştırdı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">1206</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Timuçin Büyük Kağan Seçildi</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Kurultayda ya da büyük toplantıda, 1206'da Timuçin (Cengiz Han), Orta Asya'nın bütün çöl ve steplerindeki bütün Türk-Moğol insanlarının üzerinde güçlü hükümdar, ya da 'Okyanussal Hükümdar' ilan edildi. Cengiz göçebe gruplardan yavaş yavaş güçlü bir ordu kurdu. Etrafındaki en sadık destekleyicilerle, ki bunlar onun en güçlü generalleri olacaklardı, Cengiz güçlerini sadakat yemini etmiş kabile reisleri kumandası altında birimlere ayırdı. Karizmatik yeni liderin seferber etmesiyle ordusu, çevresindeki dünyayı istila edebilecek kapasitedeki bir savaş makinası gibi ağır ağır ilerletildi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">1209-1218</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Öncü Zaferler</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">1209'da Cengiz, Çin'in kuzeybatı sınırındaki Xi Xia'nın Tangut Krallığı'nı kolayca yenilgiye uğratarak köle yaptı. 1211'de Kuzey Çin'in Çin Hükümdarlığı'nı yok etmek için bir sefere başladı. 1215'te başkent Zhongdu'yu aldı. 1218'de Kara Kıtay imparatorluğu batıda Moğol yönetimine teslim oldu.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">1221</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Moğollara Karşı Müslüman Direnişi</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">1218'de Cengiz tarafından yollanan tacir kervanı, Harezm sınırında kılıçtan geçirildi. Müslüman şahı, Moğolların barış elçisini öldürünce kendini, insanları, ve ülkesini tarihin en kanlı soykırımlarına mahkûm etti. Moğol ordusunun Semerkant, Herat ve Merv şehirlerini kapsayan yok etme girişimi 1219'da Ulrar ve Buhara'da başladı. Şehir halkının direnmesi sonucunda geniş kitleler kılıçtan geçirildi. Buna karşın, önemli yetenekleri olan sanatkarlar, Moğol topraklarına Cengiz'e Moğol uygarlığını kurmakta yardım için götürüldüler.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">1226</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Tangut Şehri Baskını</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Tüm Batı Türkistan onun kontrolü altındayken Cengiz, batıdaki Moğol yürüyüşü için asker vermeyi reddeden Xi Xia krallığına gazabını yineledi. Vahşice savaşta Tangut yöneticileri ve ileri gelenlerinin yanı sıra tüm vatandaşları kılıçtan geçirildi. Kurucuları Tibet ırkından olan Xi Xia Eyaletinin bozgunu sonunda, eyalet hemen hemen ortadan kalktı. Saldırının sonuna yakın başşehir Ningxia'da, hasta olan Cengiz, 1227'nin 18 Ağustos'unda öldü.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Kubilay ve Çin'de Yüan Sülâlesi</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Büyük Kağan Kubilay'ın, devlet merkezini Karakurum'dan Pekin'e nakletmesi ve asıl Moğol bölgesinin de bu merkeze bağlanması ile, Türk ve Moğol milletleri arasındaki münasebete bir set çekilmiş ve bunlar arasında uzun zamandan beri devam edegelen bağların her cihetten gevşemesine veyahut tamamen kesilmesine sebep olmuştur. Bu tarihten itibaren bu iki millet arasında meydana gelen temaslar, her yerde ve devirde milletler arasında görülen tabiî hudutları aşmamış, ve gerek etnik ve gerekse kültür bakımından, esaslı bir tesire yol açmamıştır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cengiz İmparatorluğu merkezinin zayıflaması neticesinde vücuda gelen parçalardan, merkezi Pekin olan doğu kısmının tarihi, Çin milletinin tarihi ile karışmış, batı kısım ise daha Moğol imparatorluğunun kurulmasından evvel gördüğümüz Türk merkezleri etrafında, bunun tarihî cereyanına katılmıştır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cengiz imparatorluğu, büyük kağanlardan Çinggis (Cengiz, 1206-1227), Ögedey (Oktay, 1227/1241), Güyük (1246-1248), Müngge (Möngke, Mengü, 1251/52-1259) ve kısmen Hubilay (Kubilay, 1264-1294) devirlerinde, kuvvetli bir merkeze bağlanmak suretiyle, birliğini muhafaza etmiştir. Müngge (Mönke, Mengü) Kağan ölürken, kendisine halef olarak küçük kardeşi Arık Buğa'yı seçmişti. O esnada Çin'deki orduların başında bulunan Kubilây, Şang-tu'da ordudaki beylerden oluşan bir kurultay yaparak kendisini kağan seçtirdi. Payitaht olarak Pekin'i seçti.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Karakurum'da bulunan Arık Buğa, geleneğe muhalif hareket eden bu kurultayı tanımadı. İmparatorluğun diğer tarafları da bu hususta Arık Buğa taraftarı oldular. Fakat Kubilây, Arık Buğa'yı yenerek, davayı kendi lehine halletti. Kubilây uzun mücadelelerden sonra Güney Çin'i de kendi hâkimiyeti altına almağa muvaffak oldu ve sülâlesi, Yüan ismi ile, Çin tarihinde parlak bir devir yarattı. Kubilây büyük kağan sıfatiyle imparatorluğun diğer kısımlarını da kendine tabi saymakta devam etmiş ve İran İlhanlıları uzun bir müddet bu metbuiyeti bilfiil kabul etmişlerdir. Fakat sülâlenin gittikçe Çinlileşerek imparatorluğun başı olmaktan ziyade, Çin hükümdarları şekline girmesi, diğer mıntıkalar üzerindeki tesirini azaltmış ve bir müddet sonra, devletin diğer kısımları ile olan nazarî bağlılığı da sona ermiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red"></span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Çağatay Sülâlesi ve Türkistan</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cengiz İmparatorluğu'nun Çağatay ismi ile anılan Türkistan kısmında ayrı bir sülâlenin teşekkülü, Çağatay'ın ölümünden sonra olmuştur. Cengiz zamanında bu saha resmen Çağatay'a verilmiş olmakla beraber, hiçbir zaman Çağatay tarafından müstakil bir surette idare edilmemiştir. Bu bölgedeki eski Türk sülâleleri yerlerinde bırakılmış olduğu gibi, sonradan bu il içinde gördüğümüz Maveraünnehir'de, Hucent'te oturan Mahmâd Yalavaç ve sonra oğlu Mesut Bey tarafından büyük kağan namına idare edilmiştir. Burasının Cengiz ailesinden ilk hanı Kara Hülagu olup (1242-1247).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Kağan Güyük ona halef olarak Çağatay'ın oğlu Yisü Mengü'yü tayin etmişti. İmparatorluğun parçalanması ile neticelenen mücadeleden sonra, Çağatay'ın torunu Algu, Doğu ve Batı Türkistan'a, ayrıca Harezm ülkesinin bir kısmı ile Afganistan'ı da ilâve ederek, Çağatay oğulları tarafından idare edilen bir birlik vücuda getirmiştir. Algu'nun vefatından sonra (1266), hâkimiyet Ögedey ailesinden Kaydu'ya ve sonra bunun oğlu Çapar'a geçmişse de sonradan tekrar oğullarından Duva elinde kalmıştır (1291-1306).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">İmparatorluğun parçalanmasına götüren iç savaşlar, bilhassa Türkistan'ın iktisadî vaziyetini sarsmış olduğundan, idarede devamlı bir istikrar temin edilememiştir. Duva'nın bilhassa iktisadî vaziyeti düzeltmek için Cengiz oğulları arasında umumî bir sulh yapma teşebbüsü de sonuçsuz kalmıştır. Tarma Şirin tahta geçince (1326-1333) İslâmiyeti kabul etmiş ve bu suretle Maveraünnehir'in diğer İslâm memleketleri ile olan iktisadî münasebetleri kuvvetlenmişse de, diğer taraftan Cengiz yasasını bozduğundan, şark kısmındaki kabilelerin ayaklanmasına sebep olmuştur.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Birkaç defa yer değiştiren idare merkezi, Kazan (ölm. 1346) zamanında tekrar yer değiştirerek, Maveraünnehir'de Karşı şehrine nakledilmiş ve bundan sonra idarede İslâm tesiri artık katîleşmiştir. 1346-47 yıllarından başlayarak, hanlar ile askerî kumandanlar arasında alevlenen mücadele neticesinde, merkezin kuvveti büsbütün zayıflamış ve idare, başta resmen Cengiz ailesine mensup bir han bulunmakla beraber, bunları istedikleri gibi kullanan kumandanlar elinde kalmış ve bu vaziyet pek az değişikliklerle Timur zamanına kadar devam etmiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Hülagu ve İlhanlılar</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Büyük kağan Müngge (Mengü) 1253'te, kardeşi Hülagu kumandasında büyük bir orduyu İran'a göndermişti. Hülagu, 1256'da Amu Derya'yı geçti ve hâkimiyetini kabul ettirmek üzere, İran ve Kafkasya'daki küçük yerli beyleri kabul etti. Bu sonuncular arasında, vaktiyle büyük kuvvet ve nüfuza malik olan İsmailîler'in reisi Rüknettin de vardı. Rüknettin tabiler arasında kabul edilmediği için, Alamut kalesine kaçarak, muhalefet göstermek istemişse de muvaffak olamamış ve kısa bir zamanda gerek kendi ve gerek İran'daki bütün taraftarları ortadan kaldırılmıştır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Hülagu, bülük kağanın vassali sıfatiyle, burada büyük bir devlet kurmayı tasarlamıştı. İran'ın zaptı tamamlandıktan sonra 1258 başlarında Bağdat'ı ele geçirdi. Hülagu'yu tanımakta gecikmiş olduğu gibi, ona karşı koymak için bir kuvvete de sahip bulunmayan halife Müstasım, aile efradı ile öldürülmüştür. Halife ailesinden ancak bazı kimseler Mısır'a kaçarak ölümden kurtulabilmişlerdir. Bunlardan iki kişi 1260 ve 1261'de, Sultan Baybars tarafından arka arkaya halife ilan edilmiş ve bu aile, Mısır'ın Osmanlılar tarafından zaptına kadar, burada sözde halifelik etmiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Bağdat'ın zaptından sonra, Suriye Beylikleri de Hülagu himayesine girmişler; Mısır'daki Türk kuvvetleri ise, Hülagu'nun, tâbi olmaları hakkındaki talebine, Filistin'e hücum ile cevap vererek, 1260'ta Nabulus yanında, Ayni Calût'ta Hülagu'nun ordusunu büyük bir hezimete uğratmışlardır. Hüagu'nun halefleri, Türkistan ve Altın Ordu ile de mücadelelerde bulundukları gibi, Mısır Türk devletine karşı Avrupa devletleriyle de birleşmeğe çalışmışlardır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">İslâmiyeti kabul eden Ahmed (1282-1284) zamanında, İlhanlılar'ın asıl kuvvetleri arasında da İslâmiyet yayılmağa başlamış ve müslümanların yardımı ile tahta geçen ve İslâmiyeti kabul ederek Mehmet ismini alan Gazan Han (1295-1304) zamanında, İlhanlılar'ın geri kalan kısmı da müslüman olmuştur. İlhanlılar teşkilâtı uzun sürmemiş, Ebu Said Bahadır Han (1316-1335) devrinden itibaren başlayan ihtiras kavgaları, onun ölümünden sonra daha çok büyüyerek, devletin temelini sarsmıştır. Memleketteki kuvvet, Azerbaycan'da Emir Çoban Oğulları ve Bağdat'ta kurucusu Şeyh Hasan olmak üzere başlıca iki ailenin eline geçmiştir. Merkezin zayıflaması, eskiden mevcud bir çok yerli beylerin istiklâllerini kazanmalarına yol açmıştır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Cuçi ve Altın Ordu</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Türk tarihinde sonraları Altın Ordu ismiyle tanınmış olan devlet, evvelce Cengiz'in büyük oğlu Cuçi (Cuci)'ye verilmişti. Cengiz öldüğü zaman, Cuçi ülkesi Harezm ile Hazer denizinin güney sahilindeki İran eyaletleri de dahil olmak üzere, İrtiş'in batı tarafındaki bütün bölgeleri içine almakta idi. Cuçi babasından altı ay önce vefat etmiş olduğundan, Cengiz onun yerine Cuçi'nin ikinci oğlu Batu'yu tâyin etmiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">İmparatorluğun türlü kısımları daha Cengiz Han'ın sağlığında çocukları arasında taksim edilmiş olduğu gibi, oğulları da bu geleneği uyarak, kendi ülkelerini çocukları arasında taksim etmişlerdir. Böylece Coçi'nin büyük oğlu Orda, ülkenin doğu kısmına (Ak Orda); Batu, asıl Kıpçak sahasına (Gök Orda); Tok Timur, İdil nehrinin orta ve kuzey bölgesinde; Şiban, Ural'dan başlayarak Güney Sibirya ve civar bölgelere v.b. sahip olmuşlardır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Altın Ordu kuvvetli bir merkeze sahip olduğu müddetçe bunların hepsi de Batu ailesinin hâkimiyetini tanımış ve daha ziyade devletin türlü kısımlarında, hâkimiyetleri babadan oğula geçen birer vali vaziyetinde bulunmuşlardır. Fakat merkezin zayıflaması ve bilhassa Batu sülâlesinin kesilmesi ile başlayan mücadelelerde bunlar yalnız büyük birer etken olmuşlardır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Harezmşah Kutbeddin Mehmed'in tedbirsiz hareketi ve Cengiz garafından gönderilen elçilerin Otrar valisi tarafından öldürülmesi (1218), Cengiz'in batı seferini çabuklaştırmış ve yukarıda anlatıldığı gibi üç koldan ilerleyen kuvvetlerin birleşmesiyle meydana gelen büyük ordunun başında ilerleyen Cengiz Han Harezmşahlar'ı yenerek Buhara ve Semerkand'ı tahrip etmiştir (1219-1220).</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Kutbeddin Mehmed'in oğlu Toluy güney-batıdan ilerleyerek Merv'i almış (1221), Tebriz ve Tiflis üzerinden Kafkasya'yı geçerek Kiyev civarında Dnepr'e varmıştır (1222). İran'ın zaptı tamamlandıktan sonra (1222-1224) güney orduları Anadolu'nun içerisine kadar sokulmuşlardı. Cengiz kendisi Hindukuş'u aşarak (1221) İndus civarında Harezmliler'in arta kalan ordularını dağıttıktan sonra Lahor'a kadar Pencap'ı istilâ etmiştir (1222). Fakat güney Çin'deki karışıklıklar yüzünden geri dönmek mecburiyetinde kalmış ve Tangut seferi esnasında attan düşerek yaralanan Cengiz Han (1226), 1227 yılında ölmüştür.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Cengiz İmparatorluğu'nun Tarihi Önemi</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cengiz imparatorluğunun, kısa bir müddet için dahi olsa, bozkır ve civar memleketlerdeki kargaşalıkları ortadan kaldırmak suretiyle, kıtalar arasındaki münasebetler ve bunun sayesinde, eski ticaret yolları tekrar emniyet altına alınarak, gerek maddî ve gerek manevî kültür malzemelerinin o devirde dünyanın bir ucundan öbür ucuna naklini kolaylaştırmış olmasiyle, beşeriyet tarihinde büyük bir rol oynamış olduğunda şüphe yoktur.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Fakat bunun en büyük tesiri Türk sahasında, Türk milleti üzerinde olmuştur. Cengiz'den önceki bu devirler ve Türk sahasının münferit bölgelerinin tarihi bakımından, bu tesirin olumlu veya olumsuz olarak yorum veya izahına imkân olmakla beraber, Türk sahası ve milletinin bu devirden sonraki kaderi cephesinden, bunun umumî olarak çok mühim ve olumlu bir vazife gördüğü inkâr edilemez.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cengiz ve onun halefleri hâkimiyet peşinde koşarken, belki kendileri de bunun neticelerini düşünmeden, Türkler'in o devirde de en mühim kuvvetini teşkil eden bozkır kavimlerini nizama koyarak, bunları eski devirlerde olduğu gibi, bir kuvvet rezervuarı haline getirmişler ve bunların yardımı ile Türk sahasını tek bir merkez etrafında birleştirmekle, Türk kavimlerinin birbirleriyle kaynaşmalarını temin etmişlerdir. Bu kuvvetli ve taze yeni Türk dalgaları, bilhassa hudutlarında, münferit Türk zümrelerinin komşularının tesiri altında, ayrı birer etnik birlikler teşkil etmelerine mâni oldukları gibi yabancı zümrelerin tesirleri altında birbirinden farklı kültürler vücuda getirmelerini de önlemişlerdir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cengiz ve haleflerinin işgal ettikleri yerlerde bir çok kültür merkezlerinin yıkıldığını ve birçoklarının da yer değiştirdiğini bildiğimiz gibi, bunların yerine yenilerinin de vücuda geldiğini görüyoruz. Bu yıkma ve kurma hadisesinde Türkler'in kayıp ve kazançları ayrıca tetkike değer bir meseledir ve bunun herhalde, bir millet olarak, Türkler'in aleyhinde olmadığı da görülecektir. Bu devirden, Türkler'in İslâm çerçevesi içinde bir tek kültür camiası olarak çıkmış olmaları da, milli bünye bakımından mühim bir kazanç teşkil eder. Hudud boylarında gördüğümüz Türk zümrelerinin geri kuvvetler ile birleşerek kuvvetlenmiş olmaları da, bu mıntıkaların hususî vaziyetleri göz önünde tutulursa, Türk tarihi için ehemmiyetsiz bir hâdise sayılmaz.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cengiz imparatorluğu parçalanarak, münferit mıntıkaların istiklâllerini ilân etmeleri, Türk sahasını, iktisadî bakımdan daratmış olduğu gibi, aralarında vukua gelen mücadeleler de Türk kanının lüzumsuz yere harcanmasına sebep olmuş ve resmen dahi devam eden haricî birlik de Timur zamanında büsbütün ortadan kaldırılmıştır. Türk sahasının hudutlarındaki teşekküllerin hiçbirinin Türkler'in kuvvet kaynağı olan bozkırları tamamıyla kendi tarafına celbedememiş olmasına yol açmış ve bunu daimî kargaşalık haline getirmiştir.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Yeni bir birliğe doğru lâzım olan esasların kısmen hazırlanmış olmasına rağmen, Timur'un halefleri arasında bu kumandanın başladığı işi devam ettirebilecek şahsiyet çıkmamıştır. Bu birbirinden ayrı mıntakaların zayıflayarak yeni bir Türk kuvvetini kabul etmeğe hazır bulunduğu bir anda en kuvvetli devrini yaşayan Anadolu Türk zümresi de, önündeki işi başarmakta kendi kuvveti kâfi geldiği için, diğer Türk kuvvetlerinin birleştirilmesinde kendisi için bir menfaat görmemiş, böylece Türk sahasının bir idare altında toplanmasına imkân bulunamamıştır. Daha sonra maddî kuvvetten ziyade manevi kuvvetin rol oynamağa başladığı devirde, artık Türk sahasının en mühim mıntıkaları düşmanların pençesi altına girmiş bulunuyordu.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"><span style="color: red">Türk -Moğol İmparatorluğu Devrinde Sosyal ve Askerî Teşkilât</span></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Hun ve diğer Türkler'le Cengiz ordularının gösterdikleri büyük başarıların bir taraftan eşine az rastlanan kahramanlık, deha mertebesindeki strateji ile vecd derecesine varan savaş azminde ve o devre göre tatbik etdilen teknik üstünlükte, diğer cihetten sivil teşkilâtla askerî teşkilâtı kaynaştırarak yürütmelerinde, sosyal nizamı aynı zamanda askerî bir nizam haline getirmelerinde aramak gerekir; yani onlarda aile, oba, boy, halk gibi sosyal teşekküller, aynı zamanda onluk, yüzlük, binlik ve tümen gibi askerî birlikleri de karşılıyordu ve bir savaş halinde bütün millet iç teşkilâtını bozmadan tek bir ordu gibi harekete geçebiliyordu.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Cengiz Han bu bakımlardan yeni bir şey ortaya koymuş olmayıp, bu bölgelerde eskiden beri mevcud olan hayat tarzını, büyük askerî harekâta uygun bir şekilde teşkilâtlandırarak bundan ustalıkla faydalanmasını bilmiştir.En küçük aile birliğine Moğolca'da yasun ("kemik") deniyordu. Bu yasun'a mensup olanlar akraba oldukları için birbirleriyle evlenmezler ve bir ebügün ("ced")den türediklerine inanırlardı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Bir kaç yasun'un birleşmesiyle aymag ve obog'lar (=Türkçe oymak, oba, "soy, kabile, aşiret, boy" anlamında) meydana gelirdi. Obog'a mensup olanlar da birbirleriyle evlenmezler ve menşelerini müşterek bir cedde bağlarlardı: Obog'lar için kullanılan diğer bir tâbir de urug idi (= Türkçe uruğ, "akraba, kabile, boy, soy, nesil" anlamında). Başka başka obog (soy)lara mensup olanlar evlenince birbirlerine "kuda" derlerdi (Uygurcada kudaş, diğer lehçelerde kuda). Yasun ve urug dışındaki kimseler cad (=Türkçe cad, yat, "yabancı") sayılırdı.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Fakat savaşlar yalnız cadlara karşı yapılmaz, obog ve urug mensubu akrabalar arasında da çarpışmalar olurdu. Bu takdirde akrabalar yabancı sayılırdı. Bundan başka, bazan birbirine uzak obog (soy)lara mensup olan şahıslar da karşılıklı hediyeler alıp vermek suretiyle anda (kan kardeşi) olurlardı. Anda'lar birlikte yaşamazsa da yasun, aymag ve obog fertleri gibi birbirlerini desteklerlerdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Urug, yani akrabalar, bir obog'un yani boyun hâkim sınıfını teşkil ederlerdi. Bunların arasında da bir de bogol-bo'ol denilen köleler sınıfı vardı ki, bunlar diğer şark milletlerindeki kölelerden farklı olup, harp esirlerinden meydana gelen hizmetkârlardan ibaretti ve kendi boy özelliklerini muhafaza ederlerdi. Bogol'llar zamanla urug sayılarak akraba sınıfına girebiliyordu. Yararlık gösteren bogol (köle)ler, serbest bırakılınca, bunlara darhan (tarhan) denirdi.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Sonraları calagu (genç, delikanlı) tâbiri de "uşak" anlamında kullanılmıştır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Nüfuz derecesine göre akrabalar arasında da kademeler bulunurdu. Yasun ve obog'lar, kabiliyet, cesaret ve beceriklilikleri ile temayüz etmiş olan şahıslar tarafından idare edilirlerdi ki, bunlara noyan ("bey, reis komutan") denirdi. Noyan'ların isbaşına gelişinde menşe ve nesil-nesep rol aynamazdı. Bunların vasıflarını belitmek üzere bagatur ("bahadır, cesur"), seçen ("bilge, akıllı"), mergen ("nişancı"), bökö, büke ("pehlivan") v.b. gibi tabirler de eklenirdi. Noyan'dan başka Çinceden alınan Taysı (prens) ve sengün (komutan), Türkçe'den gelen tigin (prens) buyrug (komutan)v.b. tabirler de kullanılırdı. Noyan, önceleri hem sivil, hem askerî âmirleri ifade ederken, sonraları umumiyetle "subay" anlamında kullanılmıştır.</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue"></span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 15px"><span style="color: blue">Noyan'ların en yakın yardımcılarına nökör-nöker denirdi. Bu sözün menşei hakkında ihtilaf vardır. Barthold, bunun Farsçadan gelme bir söz olduğunu ifade etmişse de, Vladimirtsov, aksine Farsçadaki nöker sözünün Moğol menşeli olduğunu ileri sürmüştür.</span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Suskun, post: 303003, member: 21093"] [FONT="Comic Sans MS"][SIZE=4][COLOR="blue"][COLOR="red"]CENGİZ İMPARATORLUĞU İmparatorluğun Kuruluşu[/COLOR] Cengiz, kısa zaman içerisinde Nayman, Oyrat ve Kırgızlar'ı yenmiş (1206) ve kuzey Çin'deki Hıtay (Kitay, Kitan)larla Tangut (Si-hia)lara karşı savaşarak (1211) başşehirleri Pekin'i almış (1214), generallerden Muhali de Sarı Irmağın kuzeyindeki bölgeleri zaptetmiştir (1217). Doğu Türkistan'daki Uygurlar (1209), Yedi Su bölgesindeki Karluklar'ın hükümdarı Arslan Han (1211) ve Almalık (Kulca) hükümdarı Bozar, Cengiz'in elçilerine müspet cevap vererek onun hükümdarlığını tanımışlar ve savaşsız bu devlete katılmışlardır. Karahıtaylar'a sığınan Nayman'lı Güçülük, Cengiz'e karşı savaşta yenilmiş, Liaotung ve Kore vergiye bağlanmışlardır. Komutanlardan Cebe Noyan, Cungarya ve Doğu Türkistan'ı geçerek Kaşgar ve Hotan üzerinden Pamir'e varmış, Cengiz'in ikinci oğlu Çağatay İrtiş membaından hareketle Balkaş gölünün kuzeyinden ilerlerken, büyük oğlu Coçi, Kaşgar, Uş ve Kokand üzerinden Maveraünnehir'e ulaşmıştır (1217). [COLOR="red"]Cengiz Han'dan Sonrası[/COLOR] Cengiz, ölümünden önce, üçüncü oğlu Ögedey'in (Oktay) hükümdar olmasını tavsiye etmişti. Ögedey, 1228'de toplanan Kurultay'da bu emre uyularak han seçildi ve kardeşi Çağatay tarafından tahta oturtuldu. Ögedey zamanında Kore ilhak olundu, kuzey Çin tamamiyle imparatorluğa bağlandı ve 1237-1241 yıllarında cereyan eden batı seferi Rusya ve bütün doğu Avrupa istilâ edildi. Ögedey'in ölümünden sonra devlet yeni bir han seçilinceye kadar onun eşi Töregene tarafından idare edilmiştir. Töregene, 1246 Kurultayında Batu'nun muhalefetine rağmen oğlu Güyük'ün han seçilmesini temin etti. Bu hareket, batı ordularının muzaffer kumandanı ve Coçi'nin oğlu Batu ile Güyük arasında silahlı bir çatışmaya sebep olmak üzere iken, Güyük'ün ölümü ile (1248) ortalık yatışmış ve onun eşi Ogul Gaymış'ın üç yıl naib olarak devleti idaresinden sonra (1248-1251), hükümdarlık Cengiz'in küçük oğlu Toluy'un nesline geçmiştir. Toluy'un oğlu Müngge (Möngke, Mengü)nin han seçilmesi (1251/52) tarafları tatmin etmiş ve çatışmayı önlemiştir. Müngge, Cengiz tarafından başlatılarak Ögedey zamanında kısmen takip edilen işlere devamla bunları tamamlamak istiyordu. Bu maksatla biri güney Çin, diğeri de Orta Doğu olmak üzere iki yönden büyük ordular sevkederek plânın tatbikine girişmiştir. Çin'deki orduların başında büyük kardeşi Hubilay (Kubilay), Orta Doğu'ya yollanan kuvvetlerin başında küçük kardeşi Hülagu bulunuyordu. Eski geleneğe göre devlet sülâlenin malı sayıldığından, Cengiz daha hayatta iken türlü bölgeleri oğulları arasında taksim ederek bundan faydalanma hakkı tanımıştı. Buna göre büyük oğlu Coçi (Cuçi, Cuci) kuzey-batı, yani Kıpçak ülkesini, Çağatay Türkistan'ı, Ögedey doğu bölgelerini almış, küçük oğlu Toluy da, baba ocağını devam ettirmek üzere esas yurtta kalmıştı. Kağanlık kuvvetli bulundukça Cengiz'in oğulları merkeze sadakatle bağlı kalarak kendi ülkelerini birer vali gibi idare etmişlerdir. Fakat merkez zayfıladıkça imparatorluğun parçaları, geopolitik ve kültür merkezlerinin durumuna göre: 1) Hubilay (Kubilay) ile başlamış olan Çin Yüan sülâlesi (merkezî Moğolistan da buna bağlı idi), 2) Çağatay oğullarının idaresinde bulunan Türkistan, 3) Cuçi (Çoçi) oğullarının elinde Altın Ordu ve Hülagu ailesinin elinde bulunan İlhanlılar olmak üzere 4 kısma ayrılmıştır. [COLOR="red"] Cengiz Han Kronolojisi 1200 Gelecekte Moğollara Han Olacak İlk Kişi[/COLOR] Moğolistan'ın 1160'larda doğan Temuçin adlı büyük savaşçı kralı, kabile reisi babasının ölümüyle henüz dokuz yaşındayken yetişkinliğe adım attı. Henüz ergenlik çağındayken dağınık Moğol savaşçılarının bağlılığını kazanmaya başladı ve komşu göçebe kabilelere karşı yaptığı cesur akınlarla ünlendi. Böylece kendisine 'Han' denmesi için gerekli olan desteği Moğollar arasından kazandı. 1200'de rakip kabileler bölgesinde kendi yönetimini oldukça sağlamlaştırdı. [COLOR="red"]1206 Timuçin Büyük Kağan Seçildi[/COLOR] Kurultayda ya da büyük toplantıda, 1206'da Timuçin (Cengiz Han), Orta Asya'nın bütün çöl ve steplerindeki bütün Türk-Moğol insanlarının üzerinde güçlü hükümdar, ya da 'Okyanussal Hükümdar' ilan edildi. Cengiz göçebe gruplardan yavaş yavaş güçlü bir ordu kurdu. Etrafındaki en sadık destekleyicilerle, ki bunlar onun en güçlü generalleri olacaklardı, Cengiz güçlerini sadakat yemini etmiş kabile reisleri kumandası altında birimlere ayırdı. Karizmatik yeni liderin seferber etmesiyle ordusu, çevresindeki dünyayı istila edebilecek kapasitedeki bir savaş makinası gibi ağır ağır ilerletildi. [COLOR="red"]1209-1218 Öncü Zaferler[/COLOR] 1209'da Cengiz, Çin'in kuzeybatı sınırındaki Xi Xia'nın Tangut Krallığı'nı kolayca yenilgiye uğratarak köle yaptı. 1211'de Kuzey Çin'in Çin Hükümdarlığı'nı yok etmek için bir sefere başladı. 1215'te başkent Zhongdu'yu aldı. 1218'de Kara Kıtay imparatorluğu batıda Moğol yönetimine teslim oldu. [COLOR="red"]1221 Moğollara Karşı Müslüman Direnişi[/COLOR] 1218'de Cengiz tarafından yollanan tacir kervanı, Harezm sınırında kılıçtan geçirildi. Müslüman şahı, Moğolların barış elçisini öldürünce kendini, insanları, ve ülkesini tarihin en kanlı soykırımlarına mahkûm etti. Moğol ordusunun Semerkant, Herat ve Merv şehirlerini kapsayan yok etme girişimi 1219'da Ulrar ve Buhara'da başladı. Şehir halkının direnmesi sonucunda geniş kitleler kılıçtan geçirildi. Buna karşın, önemli yetenekleri olan sanatkarlar, Moğol topraklarına Cengiz'e Moğol uygarlığını kurmakta yardım için götürüldüler. [COLOR="red"]1226 Tangut Şehri Baskını[/COLOR] Tüm Batı Türkistan onun kontrolü altındayken Cengiz, batıdaki Moğol yürüyüşü için asker vermeyi reddeden Xi Xia krallığına gazabını yineledi. Vahşice savaşta Tangut yöneticileri ve ileri gelenlerinin yanı sıra tüm vatandaşları kılıçtan geçirildi. Kurucuları Tibet ırkından olan Xi Xia Eyaletinin bozgunu sonunda, eyalet hemen hemen ortadan kalktı. Saldırının sonuna yakın başşehir Ningxia'da, hasta olan Cengiz, 1227'nin 18 Ağustos'unda öldü. [COLOR="red"]Kubilay ve Çin'de Yüan Sülâlesi[/COLOR] Büyük Kağan Kubilay'ın, devlet merkezini Karakurum'dan Pekin'e nakletmesi ve asıl Moğol bölgesinin de bu merkeze bağlanması ile, Türk ve Moğol milletleri arasındaki münasebete bir set çekilmiş ve bunlar arasında uzun zamandan beri devam edegelen bağların her cihetten gevşemesine veyahut tamamen kesilmesine sebep olmuştur. Bu tarihten itibaren bu iki millet arasında meydana gelen temaslar, her yerde ve devirde milletler arasında görülen tabiî hudutları aşmamış, ve gerek etnik ve gerekse kültür bakımından, esaslı bir tesire yol açmamıştır. Cengiz İmparatorluğu merkezinin zayıflaması neticesinde vücuda gelen parçalardan, merkezi Pekin olan doğu kısmının tarihi, Çin milletinin tarihi ile karışmış, batı kısım ise daha Moğol imparatorluğunun kurulmasından evvel gördüğümüz Türk merkezleri etrafında, bunun tarihî cereyanına katılmıştır. Cengiz imparatorluğu, büyük kağanlardan Çinggis (Cengiz, 1206-1227), Ögedey (Oktay, 1227/1241), Güyük (1246-1248), Müngge (Möngke, Mengü, 1251/52-1259) ve kısmen Hubilay (Kubilay, 1264-1294) devirlerinde, kuvvetli bir merkeze bağlanmak suretiyle, birliğini muhafaza etmiştir. Müngge (Mönke, Mengü) Kağan ölürken, kendisine halef olarak küçük kardeşi Arık Buğa'yı seçmişti. O esnada Çin'deki orduların başında bulunan Kubilây, Şang-tu'da ordudaki beylerden oluşan bir kurultay yaparak kendisini kağan seçtirdi. Payitaht olarak Pekin'i seçti. Karakurum'da bulunan Arık Buğa, geleneğe muhalif hareket eden bu kurultayı tanımadı. İmparatorluğun diğer tarafları da bu hususta Arık Buğa taraftarı oldular. Fakat Kubilây, Arık Buğa'yı yenerek, davayı kendi lehine halletti. Kubilây uzun mücadelelerden sonra Güney Çin'i de kendi hâkimiyeti altına almağa muvaffak oldu ve sülâlesi, Yüan ismi ile, Çin tarihinde parlak bir devir yarattı. Kubilây büyük kağan sıfatiyle imparatorluğun diğer kısımlarını da kendine tabi saymakta devam etmiş ve İran İlhanlıları uzun bir müddet bu metbuiyeti bilfiil kabul etmişlerdir. Fakat sülâlenin gittikçe Çinlileşerek imparatorluğun başı olmaktan ziyade, Çin hükümdarları şekline girmesi, diğer mıntıkalar üzerindeki tesirini azaltmış ve bir müddet sonra, devletin diğer kısımları ile olan nazarî bağlılığı da sona ermiştir. [COLOR="red"] Çağatay Sülâlesi ve Türkistan[/COLOR] Cengiz İmparatorluğu'nun Çağatay ismi ile anılan Türkistan kısmında ayrı bir sülâlenin teşekkülü, Çağatay'ın ölümünden sonra olmuştur. Cengiz zamanında bu saha resmen Çağatay'a verilmiş olmakla beraber, hiçbir zaman Çağatay tarafından müstakil bir surette idare edilmemiştir. Bu bölgedeki eski Türk sülâleleri yerlerinde bırakılmış olduğu gibi, sonradan bu il içinde gördüğümüz Maveraünnehir'de, Hucent'te oturan Mahmâd Yalavaç ve sonra oğlu Mesut Bey tarafından büyük kağan namına idare edilmiştir. Burasının Cengiz ailesinden ilk hanı Kara Hülagu olup (1242-1247). Kağan Güyük ona halef olarak Çağatay'ın oğlu Yisü Mengü'yü tayin etmişti. İmparatorluğun parçalanması ile neticelenen mücadeleden sonra, Çağatay'ın torunu Algu, Doğu ve Batı Türkistan'a, ayrıca Harezm ülkesinin bir kısmı ile Afganistan'ı da ilâve ederek, Çağatay oğulları tarafından idare edilen bir birlik vücuda getirmiştir. Algu'nun vefatından sonra (1266), hâkimiyet Ögedey ailesinden Kaydu'ya ve sonra bunun oğlu Çapar'a geçmişse de sonradan tekrar oğullarından Duva elinde kalmıştır (1291-1306). İmparatorluğun parçalanmasına götüren iç savaşlar, bilhassa Türkistan'ın iktisadî vaziyetini sarsmış olduğundan, idarede devamlı bir istikrar temin edilememiştir. Duva'nın bilhassa iktisadî vaziyeti düzeltmek için Cengiz oğulları arasında umumî bir sulh yapma teşebbüsü de sonuçsuz kalmıştır. Tarma Şirin tahta geçince (1326-1333) İslâmiyeti kabul etmiş ve bu suretle Maveraünnehir'in diğer İslâm memleketleri ile olan iktisadî münasebetleri kuvvetlenmişse de, diğer taraftan Cengiz yasasını bozduğundan, şark kısmındaki kabilelerin ayaklanmasına sebep olmuştur. Birkaç defa yer değiştiren idare merkezi, Kazan (ölm. 1346) zamanında tekrar yer değiştirerek, Maveraünnehir'de Karşı şehrine nakledilmiş ve bundan sonra idarede İslâm tesiri artık katîleşmiştir. 1346-47 yıllarından başlayarak, hanlar ile askerî kumandanlar arasında alevlenen mücadele neticesinde, merkezin kuvveti büsbütün zayıflamış ve idare, başta resmen Cengiz ailesine mensup bir han bulunmakla beraber, bunları istedikleri gibi kullanan kumandanlar elinde kalmış ve bu vaziyet pek az değişikliklerle Timur zamanına kadar devam etmiştir. [COLOR="red"]Hülagu ve İlhanlılar[/COLOR] Büyük kağan Müngge (Mengü) 1253'te, kardeşi Hülagu kumandasında büyük bir orduyu İran'a göndermişti. Hülagu, 1256'da Amu Derya'yı geçti ve hâkimiyetini kabul ettirmek üzere, İran ve Kafkasya'daki küçük yerli beyleri kabul etti. Bu sonuncular arasında, vaktiyle büyük kuvvet ve nüfuza malik olan İsmailîler'in reisi Rüknettin de vardı. Rüknettin tabiler arasında kabul edilmediği için, Alamut kalesine kaçarak, muhalefet göstermek istemişse de muvaffak olamamış ve kısa bir zamanda gerek kendi ve gerek İran'daki bütün taraftarları ortadan kaldırılmıştır. Hülagu, bülük kağanın vassali sıfatiyle, burada büyük bir devlet kurmayı tasarlamıştı. İran'ın zaptı tamamlandıktan sonra 1258 başlarında Bağdat'ı ele geçirdi. Hülagu'yu tanımakta gecikmiş olduğu gibi, ona karşı koymak için bir kuvvete de sahip bulunmayan halife Müstasım, aile efradı ile öldürülmüştür. Halife ailesinden ancak bazı kimseler Mısır'a kaçarak ölümden kurtulabilmişlerdir. Bunlardan iki kişi 1260 ve 1261'de, Sultan Baybars tarafından arka arkaya halife ilan edilmiş ve bu aile, Mısır'ın Osmanlılar tarafından zaptına kadar, burada sözde halifelik etmiştir. Bağdat'ın zaptından sonra, Suriye Beylikleri de Hülagu himayesine girmişler; Mısır'daki Türk kuvvetleri ise, Hülagu'nun, tâbi olmaları hakkındaki talebine, Filistin'e hücum ile cevap vererek, 1260'ta Nabulus yanında, Ayni Calût'ta Hülagu'nun ordusunu büyük bir hezimete uğratmışlardır. Hüagu'nun halefleri, Türkistan ve Altın Ordu ile de mücadelelerde bulundukları gibi, Mısır Türk devletine karşı Avrupa devletleriyle de birleşmeğe çalışmışlardır. İslâmiyeti kabul eden Ahmed (1282-1284) zamanında, İlhanlılar'ın asıl kuvvetleri arasında da İslâmiyet yayılmağa başlamış ve müslümanların yardımı ile tahta geçen ve İslâmiyeti kabul ederek Mehmet ismini alan Gazan Han (1295-1304) zamanında, İlhanlılar'ın geri kalan kısmı da müslüman olmuştur. İlhanlılar teşkilâtı uzun sürmemiş, Ebu Said Bahadır Han (1316-1335) devrinden itibaren başlayan ihtiras kavgaları, onun ölümünden sonra daha çok büyüyerek, devletin temelini sarsmıştır. Memleketteki kuvvet, Azerbaycan'da Emir Çoban Oğulları ve Bağdat'ta kurucusu Şeyh Hasan olmak üzere başlıca iki ailenin eline geçmiştir. Merkezin zayıflaması, eskiden mevcud bir çok yerli beylerin istiklâllerini kazanmalarına yol açmıştır. [COLOR="red"]Cuçi ve Altın Ordu[/COLOR] Türk tarihinde sonraları Altın Ordu ismiyle tanınmış olan devlet, evvelce Cengiz'in büyük oğlu Cuçi (Cuci)'ye verilmişti. Cengiz öldüğü zaman, Cuçi ülkesi Harezm ile Hazer denizinin güney sahilindeki İran eyaletleri de dahil olmak üzere, İrtiş'in batı tarafındaki bütün bölgeleri içine almakta idi. Cuçi babasından altı ay önce vefat etmiş olduğundan, Cengiz onun yerine Cuçi'nin ikinci oğlu Batu'yu tâyin etmiştir. İmparatorluğun türlü kısımları daha Cengiz Han'ın sağlığında çocukları arasında taksim edilmiş olduğu gibi, oğulları da bu geleneği uyarak, kendi ülkelerini çocukları arasında taksim etmişlerdir. Böylece Coçi'nin büyük oğlu Orda, ülkenin doğu kısmına (Ak Orda); Batu, asıl Kıpçak sahasına (Gök Orda); Tok Timur, İdil nehrinin orta ve kuzey bölgesinde; Şiban, Ural'dan başlayarak Güney Sibirya ve civar bölgelere v.b. sahip olmuşlardır. Altın Ordu kuvvetli bir merkeze sahip olduğu müddetçe bunların hepsi de Batu ailesinin hâkimiyetini tanımış ve daha ziyade devletin türlü kısımlarında, hâkimiyetleri babadan oğula geçen birer vali vaziyetinde bulunmuşlardır. Fakat merkezin zayıflaması ve bilhassa Batu sülâlesinin kesilmesi ile başlayan mücadelelerde bunlar yalnız büyük birer etken olmuşlardır. Harezmşah Kutbeddin Mehmed'in tedbirsiz hareketi ve Cengiz garafından gönderilen elçilerin Otrar valisi tarafından öldürülmesi (1218), Cengiz'in batı seferini çabuklaştırmış ve yukarıda anlatıldığı gibi üç koldan ilerleyen kuvvetlerin birleşmesiyle meydana gelen büyük ordunun başında ilerleyen Cengiz Han Harezmşahlar'ı yenerek Buhara ve Semerkand'ı tahrip etmiştir (1219-1220). Kutbeddin Mehmed'in oğlu Toluy güney-batıdan ilerleyerek Merv'i almış (1221), Tebriz ve Tiflis üzerinden Kafkasya'yı geçerek Kiyev civarında Dnepr'e varmıştır (1222). İran'ın zaptı tamamlandıktan sonra (1222-1224) güney orduları Anadolu'nun içerisine kadar sokulmuşlardı. Cengiz kendisi Hindukuş'u aşarak (1221) İndus civarında Harezmliler'in arta kalan ordularını dağıttıktan sonra Lahor'a kadar Pencap'ı istilâ etmiştir (1222). Fakat güney Çin'deki karışıklıklar yüzünden geri dönmek mecburiyetinde kalmış ve Tangut seferi esnasında attan düşerek yaralanan Cengiz Han (1226), 1227 yılında ölmüştür. [COLOR="red"]Cengiz İmparatorluğu'nun Tarihi Önemi[/COLOR] Cengiz imparatorluğunun, kısa bir müddet için dahi olsa, bozkır ve civar memleketlerdeki kargaşalıkları ortadan kaldırmak suretiyle, kıtalar arasındaki münasebetler ve bunun sayesinde, eski ticaret yolları tekrar emniyet altına alınarak, gerek maddî ve gerek manevî kültür malzemelerinin o devirde dünyanın bir ucundan öbür ucuna naklini kolaylaştırmış olmasiyle, beşeriyet tarihinde büyük bir rol oynamış olduğunda şüphe yoktur. Fakat bunun en büyük tesiri Türk sahasında, Türk milleti üzerinde olmuştur. Cengiz'den önceki bu devirler ve Türk sahasının münferit bölgelerinin tarihi bakımından, bu tesirin olumlu veya olumsuz olarak yorum veya izahına imkân olmakla beraber, Türk sahası ve milletinin bu devirden sonraki kaderi cephesinden, bunun umumî olarak çok mühim ve olumlu bir vazife gördüğü inkâr edilemez. Cengiz ve onun halefleri hâkimiyet peşinde koşarken, belki kendileri de bunun neticelerini düşünmeden, Türkler'in o devirde de en mühim kuvvetini teşkil eden bozkır kavimlerini nizama koyarak, bunları eski devirlerde olduğu gibi, bir kuvvet rezervuarı haline getirmişler ve bunların yardımı ile Türk sahasını tek bir merkez etrafında birleştirmekle, Türk kavimlerinin birbirleriyle kaynaşmalarını temin etmişlerdir. Bu kuvvetli ve taze yeni Türk dalgaları, bilhassa hudutlarında, münferit Türk zümrelerinin komşularının tesiri altında, ayrı birer etnik birlikler teşkil etmelerine mâni oldukları gibi yabancı zümrelerin tesirleri altında birbirinden farklı kültürler vücuda getirmelerini de önlemişlerdir. Cengiz ve haleflerinin işgal ettikleri yerlerde bir çok kültür merkezlerinin yıkıldığını ve birçoklarının da yer değiştirdiğini bildiğimiz gibi, bunların yerine yenilerinin de vücuda geldiğini görüyoruz. Bu yıkma ve kurma hadisesinde Türkler'in kayıp ve kazançları ayrıca tetkike değer bir meseledir ve bunun herhalde, bir millet olarak, Türkler'in aleyhinde olmadığı da görülecektir. Bu devirden, Türkler'in İslâm çerçevesi içinde bir tek kültür camiası olarak çıkmış olmaları da, milli bünye bakımından mühim bir kazanç teşkil eder. Hudud boylarında gördüğümüz Türk zümrelerinin geri kuvvetler ile birleşerek kuvvetlenmiş olmaları da, bu mıntıkaların hususî vaziyetleri göz önünde tutulursa, Türk tarihi için ehemmiyetsiz bir hâdise sayılmaz. Cengiz imparatorluğu parçalanarak, münferit mıntıkaların istiklâllerini ilân etmeleri, Türk sahasını, iktisadî bakımdan daratmış olduğu gibi, aralarında vukua gelen mücadeleler de Türk kanının lüzumsuz yere harcanmasına sebep olmuş ve resmen dahi devam eden haricî birlik de Timur zamanında büsbütün ortadan kaldırılmıştır. Türk sahasının hudutlarındaki teşekküllerin hiçbirinin Türkler'in kuvvet kaynağı olan bozkırları tamamıyla kendi tarafına celbedememiş olmasına yol açmış ve bunu daimî kargaşalık haline getirmiştir. Yeni bir birliğe doğru lâzım olan esasların kısmen hazırlanmış olmasına rağmen, Timur'un halefleri arasında bu kumandanın başladığı işi devam ettirebilecek şahsiyet çıkmamıştır. Bu birbirinden ayrı mıntakaların zayıflayarak yeni bir Türk kuvvetini kabul etmeğe hazır bulunduğu bir anda en kuvvetli devrini yaşayan Anadolu Türk zümresi de, önündeki işi başarmakta kendi kuvveti kâfi geldiği için, diğer Türk kuvvetlerinin birleştirilmesinde kendisi için bir menfaat görmemiş, böylece Türk sahasının bir idare altında toplanmasına imkân bulunamamıştır. Daha sonra maddî kuvvetten ziyade manevi kuvvetin rol oynamağa başladığı devirde, artık Türk sahasının en mühim mıntıkaları düşmanların pençesi altına girmiş bulunuyordu. [COLOR="red"]Türk -Moğol İmparatorluğu Devrinde Sosyal ve Askerî Teşkilât[/COLOR] Hun ve diğer Türkler'le Cengiz ordularının gösterdikleri büyük başarıların bir taraftan eşine az rastlanan kahramanlık, deha mertebesindeki strateji ile vecd derecesine varan savaş azminde ve o devre göre tatbik etdilen teknik üstünlükte, diğer cihetten sivil teşkilâtla askerî teşkilâtı kaynaştırarak yürütmelerinde, sosyal nizamı aynı zamanda askerî bir nizam haline getirmelerinde aramak gerekir; yani onlarda aile, oba, boy, halk gibi sosyal teşekküller, aynı zamanda onluk, yüzlük, binlik ve tümen gibi askerî birlikleri de karşılıyordu ve bir savaş halinde bütün millet iç teşkilâtını bozmadan tek bir ordu gibi harekete geçebiliyordu. Cengiz Han bu bakımlardan yeni bir şey ortaya koymuş olmayıp, bu bölgelerde eskiden beri mevcud olan hayat tarzını, büyük askerî harekâta uygun bir şekilde teşkilâtlandırarak bundan ustalıkla faydalanmasını bilmiştir.En küçük aile birliğine Moğolca'da yasun ("kemik") deniyordu. Bu yasun'a mensup olanlar akraba oldukları için birbirleriyle evlenmezler ve bir ebügün ("ced")den türediklerine inanırlardı. Bir kaç yasun'un birleşmesiyle aymag ve obog'lar (=Türkçe oymak, oba, "soy, kabile, aşiret, boy" anlamında) meydana gelirdi. Obog'a mensup olanlar da birbirleriyle evlenmezler ve menşelerini müşterek bir cedde bağlarlardı: Obog'lar için kullanılan diğer bir tâbir de urug idi (= Türkçe uruğ, "akraba, kabile, boy, soy, nesil" anlamında). Başka başka obog (soy)lara mensup olanlar evlenince birbirlerine "kuda" derlerdi (Uygurcada kudaş, diğer lehçelerde kuda). Yasun ve urug dışındaki kimseler cad (=Türkçe cad, yat, "yabancı") sayılırdı. Fakat savaşlar yalnız cadlara karşı yapılmaz, obog ve urug mensubu akrabalar arasında da çarpışmalar olurdu. Bu takdirde akrabalar yabancı sayılırdı. Bundan başka, bazan birbirine uzak obog (soy)lara mensup olan şahıslar da karşılıklı hediyeler alıp vermek suretiyle anda (kan kardeşi) olurlardı. Anda'lar birlikte yaşamazsa da yasun, aymag ve obog fertleri gibi birbirlerini desteklerlerdi. Urug, yani akrabalar, bir obog'un yani boyun hâkim sınıfını teşkil ederlerdi. Bunların arasında da bir de bogol-bo'ol denilen köleler sınıfı vardı ki, bunlar diğer şark milletlerindeki kölelerden farklı olup, harp esirlerinden meydana gelen hizmetkârlardan ibaretti ve kendi boy özelliklerini muhafaza ederlerdi. Bogol'llar zamanla urug sayılarak akraba sınıfına girebiliyordu. Yararlık gösteren bogol (köle)ler, serbest bırakılınca, bunlara darhan (tarhan) denirdi. Sonraları calagu (genç, delikanlı) tâbiri de "uşak" anlamında kullanılmıştır. Nüfuz derecesine göre akrabalar arasında da kademeler bulunurdu. Yasun ve obog'lar, kabiliyet, cesaret ve beceriklilikleri ile temayüz etmiş olan şahıslar tarafından idare edilirlerdi ki, bunlara noyan ("bey, reis komutan") denirdi. Noyan'ların isbaşına gelişinde menşe ve nesil-nesep rol aynamazdı. Bunların vasıflarını belitmek üzere bagatur ("bahadır, cesur"), seçen ("bilge, akıllı"), mergen ("nişancı"), bökö, büke ("pehlivan") v.b. gibi tabirler de eklenirdi. Noyan'dan başka Çinceden alınan Taysı (prens) ve sengün (komutan), Türkçe'den gelen tigin (prens) buyrug (komutan)v.b. tabirler de kullanılırdı. Noyan, önceleri hem sivil, hem askerî âmirleri ifade ederken, sonraları umumiyetle "subay" anlamında kullanılmıştır. Noyan'ların en yakın yardımcılarına nökör-nöker denirdi. Bu sözün menşei hakkında ihtilaf vardır. Barthold, bunun Farsçadan gelme bir söz olduğunu ifade etmişse de, Vladimirtsov, aksine Farsçadaki nöker sözünün Moğol menşeli olduğunu ileri sürmüştür.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Alıntıları ekle...
İsim
Spam kontrolü
En iyi yönetim şekli?
Cevapla
Forumlar
Tarih
Genel Türk Tarihi
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜRK ALEMİ (Hanedanlar, Hükümdarlar, Devlet Başkanları)
Top