Dünya Kadınlar Günü - 8 Mart

kelebek

-ütopik-
V.I.P
8 Mart günü Dünya Kadınlar Günü
8 Mart günü Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanır. Bu gün kadınlar tarafından ve / ya da kadınlar için konferans, gösteri ve eğlence gibi çeşitli etkinlikler düzenlenir. Kadınlar arası dayanışma ve kadınların toplumdan beklentileri vurgulanır.

Kadınlara özgü bir günün var olması düşüncesi ilk kez, 26-27 Ağustos 1910’da Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında ortaya atıldı ve kabul edildi. Bir çok ülkede her yıl kutlanmaya başladı. İsveç’te ise 1912 yılından itibaren kutlanmaya başladı.

Ancak ilk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı ve değişen tarihlerde ama her zaman ilkbaharda kutlanıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı tarafından olmuştur.

İki dünya savaşı yılları arasında bazı ülkelerde kutlanması yasaklanan Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de kutlanılmaya başlamasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1977 yılında 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kabul etti.


İLGİNÇ BİLGİLER

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırmaya göre;

1. Dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar tarafından görülüyor.
2. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’una sahipler.
3. Dünya’daki mal varlığının ise % 1’ine sahipler.
4. Başka bir değişle dünyadaki işlerin % 34’ü erkekler tarafından görülüyor ama erkekler dünyadaki toplam gelirin % 90’ına ve toplam mal varlığının % 99’una sahipler.

Türkiye’den Rakamlar ( Milliyet, 8 Mart 2001)

1. Şehirlerde evli kadınların % 18’i, köylerde de % 76’sı eşleri tarafından dövülüyor.
2. Kadınların % 57,7’si evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşıyor.
3. Aile içi suçların % 90’ını kadına karşı işlenen suçlar oluşturuyor.


DÜNDEN BUGÜNE "KADINLAR GÜNÜ"

Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1800'lü yıllarda bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayarak ölmeleriyle gündeme geldi Kadınlar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 8 Mart'ta eşitlik isteklerini daha yüksek sesle dile getiriyorlar.


8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanması, uluslararası düzeyde kabul gören bir hal alması 1970'lere rastlasa da, bu tarihe kaynaklık eden olay ve dünya kadınlarının ortak bir gün kutlama isteğinin gündeme gelişi 1800'lerin ortasını bulur. ABD'nin New York kentindeki Cotton tekstil fabrikasında çalışan işçi kadınlar, 1800'lü yılların ortalarından beri daha iyi çalışma koşulları, emeklerinin karşılığında hak ettikleri ücret ve daha iyi yaşam için mücadele vermektedir. Ama bunca yıllık mücadeleye karşın elde edebildikleri pek bir hak yoktur. En sonunda, 8 Mart 1908 günü, haklarını alabilmek için son çare olarak greve giderler. Ancak patronlar bu greve zalim bir şekilde müdahale ederler. Greve giden kadınlar fabrika binasına kilitlenirler. Patronlar bu yolla grevin başka fabrikalara sıçramasını engellemek isterler. Ancak beklenmedik bir şey olur ve fabrika yanmaya başlar. Ne yazık ki yangından fabrikada bulunan kadın işçilerden çok azı kaçarak kurtulmayı başarır Yanan fabrikadan kaçmayı ve fabrikanın çevresine kurulmuş olan barikatları aşmayı başaramayan 129 kadın işçi yanarak ölür.

Aynı yıl diğer endüstri kollarındaki kadınlar da mücadeleye devam ederler. Kadınların yürüttükleri mücadelenin temelinde seçme ve seçilme hakkı, günlük çalışma saatlerinin, koşullarının ve ücretlendirmenin yeniden düzenlenmesi gibi konular bulunmaktadır. Dünya Kadınlar Gününde bugün de ilk başlarda yapıldığı gibi eşitlik için, bağımsızlık için, politik haksızlıkların ortadan kalkması için, daha iyi yaşama ve çalışma koşulları elde edebilmek için çalışılıyor.



TÜRKİYE'DE 8 MART KADINLAR GÜNÜ

İlk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlayan 8 Mart, 1975 yılında daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı.

"Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programında Türkiye de etkilenmiş, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapılmıştır. 1980 askeri darbesinden sonra dört yıl anılmadı 8 Mart. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından Dünya Kadınlar Günü kutlanmaya başlandı.

Kadınlar 80'li yıllarda 8 Mart'ı izinli yürüyüş ve şenliklerle kutlayamamışlarsa da, küçük gruplar mütevazi kutlamalarını sürdürdüler. 90'lı yıllarda kadın kuruluşlarının sayı ve çeşitliliğinin artması ile beraber 8 Mart daha geniş bir katılımla kutlanılır oldu.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
8 Mart Dünya Kadınlar Günü...
Ve biz kadınlar...
Nazım'ın dizelerinde, sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen, Duygu Asena'ya göre; adı olmayan kadınlarımız...
Biz kadınlar; erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı ileri sürülen, Adem'i Cennet'den kovdurtan Havva'nın kızları...
Biz kadınlar; zorda kaldığında kendini savunurken ya da erkeğine saldırırken, dişiliğini de kişiliğini de silah diye kullanan biz kadınlar, cins-i latifler...
Gözyaşlarıyla erkeği kaçırtan da kandıran da...
Dilberliğiyle erkeği ağlatan da, aldatan da...
Biz kadınlar; sınırsızca kıskanç, kaprisli, ama sınırsızca sevecen, özverili...
Öldüren de, güldüren de...
Rezil de eden, vezir de eden...
Biz kadınlar; eksik etek, kaşık düşmanı...
Biz kadınlar; erkeğin baştacı, gönül yoldaşı...
Biz kadınlar; ne alabildiğince özgür, ne de ezik...
İşte böyle biryerlerde...

Ve işte; 8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜ diye bir gün, bizim günümüzmüş...
Oysa hangi gün bizim değil ki ?...
Her gün bizim günümüz...
Çünkü biz kadınlar, bir kez olmaz dedik mi; Dünya durur, akan sular kurur. Kolay mı öyle erkekçe öfkelenip de isteklerimize boyun eğmemek?...Kolay mı öyle Dünya'yı biz kadınlara sormadan değiştirmek?...
Bütün bunların tersini söyleyecek biri varsa, beri gelsin...
Desin ki, "Ben dört duvarın arasında kadının tutsağı değilim"...
Desin ki; "Ben kadını kendime tutsak ederim"...
Var mı böyle bir yiğit?...
Biz kadınlar, böylesi bir Dünya'da; yine de bir tek günümüz olduğundan yakınır, tüm silahlarımızı takınır, haykırırız: "Siz erkeklere karşın, biz varız" diye...
Bazan da; sömürülen Anadolu kadını öykünmelerimiz, dayak yiyen kadın yakınmalarımız...
Onlar da kadının değil, yaşamın cilvesi...
Yasalarımızdaysa, kadın olabildiğince haklı, olabildiğince ayrıcalıklı...Üstelik de günümüz yaşam koşullarında olabildiğince özgür, olabildiğince bağımsız...Ama bunlar 8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'nün getirdikleri mi?...Yok canım, ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİ'nin Türk Kadını'na verdikleri...
İşte böylesi bir günde ben öncelikle Ulu Önderimiz ATATÜRK'ü saygıyla anar, O'nun İlke ve Devrimleri doğrultusunda yaşayacağıma ant içerim. 8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'ne mi?...Yalnızca gülüp geçerim....
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
KADINLAR VARDIR HER YER

Her sabah dünyayı yeniden doğuran kim ? Giydiğimiz elbisede, yediğimiz ekmekte, içtiğimiz çayın deminde, elektrik düğmesinde musluktan akan suda, daktilonun tuşlarında, trenin düdüğünde kimin eli var?

İstediği zaman dünyayı durdurabilecek olan bu güç işçi sınıfıdır. Kadını ile erkeği ile büyük bir emekçi ordusu…

Bu ordunun yarısı oluşturan kadınlar erkek işçiler gibi ezilmekte sömürülmekte, buna ek olarak çifte sömürü dediğimiz ikinci bir boyunduruk daha vardır kadınların boynunda, yaşamak için gerekli olan diğer işlerin yapılması da onların görevidir. Ev işleri onları bir kez daha ezer. Bu nedenle yükleri erkeklere göre bir kat daha fazladır. Hayatı kolaylaştıran aile bireylerini rahatlatan, bu işlerin sorumluluğu kadınların üstündedir.

Yemek pişirmek, bulaşık yıkamak, ütü yapmak, temizlik yapmak gibi işler kadınların alın yazısı gibi yaşadıkları sürece yakalarından düşmez. Eğer erkekler bu işler için de para harcayacak olsalar işverenden daha fazla ücret talep etmek zorunda kalacaklarından, kapitalistler bu düzenin böyle gitmesinden çok memnundurlar. Kadın emeğini tek kuruş bedel ödemeden yıllar boyunca bedava kullanırlar.

Bu işlere sarf edilen emek ve enerji boşa akıtılan çeşme gibidir. Çünkü bugün yerlerin pırıl pırıl olması, bulaşıkların yıkanmış olması çamaşırların temiz olması hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü yarın hepsi yeniden kirlenecektir. Ve kadınlar yarın… öbür gün.. öbür gün….daha öbür gün aynı işleri tekrar tekrar yapmak zorundadırlar. Bu işlere emek ve zaman harcanmakta ve bunlara ayrılan her saniye kadının insan olarak kendisini geliştirebilmesinin önünde birer engel oluşturmaktadır.

Kadınlar ekonomik büyüme gerektiğinde üretim alanlarına çekilir, kriz koşullarında da ilk olarak kapıya konulanlar onlardır.

Çağlar boyuncu eğitimsiz ve geri bırakılmıştır. Bu yüzden üretim alanlarında kadın emeği vasıfsız emektir. Özel bir bilgi ve eğitim gerektirmeyen işlerde çalıştırılırlar. Hayatlarını yaşamaları gerektiği için ve hatta daima başka birileri için yaşarlar kendi hoşlandıkları müziği, sinemayı, sporu, sanat dalını vs.yi bilmezler ama eşlerinin veya çocuklarının nelerden hoşlandıklarını çok iyi bilirler. O birileri için yeri geldiğinde kıyasıya savaşırlar, ama sorun kendileri olunca kollarını indirir, boynunu eğer, ev işlerinin boğucu etkisinin onun yaratıcılığını, üretkenliğini, girişkenliğini nasıl törpülediği açıkça ortaya çıkar.

Çalışma yaşamına katılmak kadının özgürleşmesi yolunda ileri bir adımdır. Ancak kadının kurtuluşu anlamına gelmez. Çünkü bir emekçi olarak sömürülmesinin yanı sıra ayrımcı, cinsiyetçi, yasal yaklaşımlar, gelenekler ve toplumsal kurallardan dolayı bir yığın sorunla karşı karşıyadır.

Bu sorunların bazıları emekçi sınıfın ortak sorunlarıdır. Ancak doğum izni, kreş , cinsel taciz, adaletsiz vergi sistemi vs .gibi sorunlar kadın emekçilerin belini büker.

Yaşadığımız bu erkek egemen sömürü düzeninde hayatın her alanında kadınla erkeğin yan yana omuz omuza zorluklarla ve sorunlarla mücadele ettiği çok az görülür.

Bu nedenledir ki;

Kadınlar sendikaya gidemez, toplantılara katılamaz,demokrasi mücadelesinde aktif olarak yer alamaz. Yönetici kadrolarında yer alsalar bile çok azınlıktadırlar

Bu nedenledir ki ;

-3 milyona yakın sendika üyesinin arasında sadece 300.000 e yakını kadındır

Bu nedenledir ki ;

-Hangi siyasi partiye oy verileceğini babalar, kocalar veya ağabeyler belirler

Bu nedenledir ki ;

-Çocuk dünyaya getirdiğinde her türlü sorumluluğu kendisi üstlenecek olmasına rağmen, dünyaya getirip getirmeme konusunda başkalarının onayını almak zorundadır.

Bu nedenledir ki;:

-Kendi hayatlarını her zaman başkalarının istediği gibi yaşamak zorunda kalmışlardır.

Bu nedenledir ki;

-Hep başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak uğruna toplumsal mücadeleden, demokrasi mücadelesinden, üretkenlikten uzak kalmışlar, uzak bırakılmışlardır.

Çünkü toplumun kendisine biçtiği role uygun olarak evindedir. Daha küçükken beynine iyi bir insan olmaktan öte "işi bir eş, işi bir anne, iyi bir ev kadını" olmak düşüncesi kazınmıştır. Ailesinden, toplumdan, yakın çevresinden yalnız bunu görmüştür. Gelenekler, töreler, toplumsal ve dinsel kurallar kadınları böyle biçimlendirmiş, uysal her söylenilene itaat eden varlıklar haline getirmiştir.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, kadınlar yine de mücadeleci direngen ve dayanıklı yapılarıyla mücadeleye katkı sunmak için çaba harcamaktadırlar

Ve kadınlar dört vardiyalı bir yaşam içindedirler, yani onların bir günde kendilerine ayıracak kendilerini geliştirmek için sarf edecek bir saatleri bile yoktur. Bu nedenle kadınlar 25. nci saati yaratmak peşindedirler.

Kadınlar üzerindeki her türlü sömürü ve baskıya son verecek, kadının toplumsal ve siyasal yaşama etkin bir şekilde katılmasının yolunu açacak olan demokrasi mücadelesidir. Mücadele kadınlar için eşitliğin ve özgür gelişmenin yolunu açacağı gibi mücadele içerisinde yer almak kadının beynine vurulan prangaları kırıp mutfak duvarlarını yıkarak özgürleşmenin ilk ve temel adımını oluşturacaktır.

Ne erkeğin ne de kadının;

Bu ataerkil kültürü , yüzyıllardan beri süregelen alışkanlık ve gelenekleri, erkeğin bu eşitsiz ilişkideki ayrıcalıklı konusunu, gizli-açık sürdürme çabasını kadınının boyun eğmiş, edilgen durumunu birden bire yok etmesi olanaksızdır.

Bunların alt edileceği yer ve ortam mücadelenin ta kendisidir. Bizler Dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturuyoruz ve en önemlisi nüfusun diğer yarısı ile aynı haklara sahibiz bu sorunlardan kurtulmamız mücadeleye sunacağımız katkı ile doğru orantılıdır.


Ayşen Dönmez
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Bu Anlamlı Günümüz Kutlu olsun

Bir kadın güçlüdür aslında.
Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür.
Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez.
İster ki Erkeğin gücü kendisine huzur versin.
Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile Erkeğin yapmasını bekler.
Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de
erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir.
Ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz.
Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.

Bir kadın sevgilidir aslında.
İçinde her zaman sevgiyi taşır.
Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay kıramaz.
Zor sever ama tam sever.
Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için
yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir.
Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız.
Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz.
Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk edilebilirsiniz.
Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette.
Bunun nedeni ise engelleyemedikleri "acımak" duygusudur.

Can DÜNDAR
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Tüm dünya, ülkemiz ve üyelerimiz arasında görev yapan kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Cumhuriyetimizin odak noktasında yer alan kadınlarımız, modern ve çağdaş günlere gelmemizde önemli görevler başarmışlardır. Kadınlar gününüz kutlu olsun.

8 Mart Dünya Kadınlar Gününde, saygıdeğer Türk ve Dünya kadınlarına sağlık ve mutluluk dolu bir gelecek diliyorum.

Cumhuriyet ile kazanılmış çağdaş haklar ve özgürlüklerle birlikte, yaşamın her alanında başarıyla yer almış kadınlarımızın kadınlar gününü kutluyorum.

8 Mart, dünyada kadınların eşitlik, kalkınma ve daha huzurlu yaşam özlemleri dile getirdikleri gündür. Kadınlarımızın bu anlamlı gününü yürekten kutluyorum

Bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyor, eşitlik, özgürlük ve mutluluk dolu bir yaşam sürmelerini diliyorum.

Peygamberimizin (Cennet annelerin ayakları altındadır) sözünün muhatabı olan tüm dünya kadınlarının 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlarım.

Doğumdan ölüme kadar her hayatın her anında varlıklarını hissettiğimiz, bizi biz yapan değerli kadınlarımızın bu özel gününü yürekten kutlarım.

Bütün dünya kadınlarına sağlık, mutluluk ve esenlik dolu günler diliyor, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum.

Analarımız, bacılarımız, hayatımızın yarısı hatta çok daha fazla değerlerimizi ifade eden kadınlarımızın Kadınlar Günü’nü kutluyorum.
 

yaren*

Herşey olması gerektiği gibi ;)
Özel üye
Kadınlar günü ne zaman kutlanmaya başlamıştır - kadınlar gününün önemi nedir - dünya kadınlar günü hakkında - kadınlar günü türkiyede ne zaman kutlanmaya başlandı - 8 mart kadınlar günü hakkında...


8 Mart Niçin Emekçi Kadınlar Günüdür?

Bu yazıda, 8 Mart'ı niçin emekçi kadınların mücadele günü olarak ele aldığımızı ayrıntılı bir şekilde irdelemeye çalışacağız.
Ama ilk önce, tüm dünyada ezilen, sömürülen kadınlarımıza ithaf edilen 8 Martımızda, bizleri derinden etkileyen ve isyan ettiren iki olayı, Ceylanpınar'da boğularak ölen tarım işçisi kadınlarımızın ve 2005 yılının Aralık ayında Bursa'da tekstil fabrikasında gece vardiyasında çıkan yangında ölen kadınlarımızın başına gelenleri hatırlayalım/hatırlatalım.

Bu katliamları, bu kıyımları protesto ediyoruz. Bunların olmaması için her adımı atacağımızı bir kez daha belirtiyoruz!
Ölen, yanan kadınlarımıza içimiz yanarken, hakları için örgütlenen, greve çıkan, kadın/erkek tüm emekçilere dersler öğreten Novamed işçisi kadınlarımızın da yüreklerimizi kabarttığını, bizlere güven kazandırdığını yaşayarak görüyoruz. Novamed'deki kadın işçilerin direnişini selamlıyor ve baskılara son verilene kadar bu grevlerini destekliyoruz!

Bizi derinden etkileyen bu olayları aktarırken, kadın emeğinin istismarının gün geçtikçe artmakta olduğunu da belirtelim. Çünkü, bu dönem neo-liberal bir yönelim izleyen kapitalizmin, emek sömürüsünü olabildiğince arttırdığı bir dönem. Esnekleşme, enformelleşme (kayıtdışılaşma), sendikasızlaştırma, özelleştirme yoluyla işçi sınıfının kazanımları bir bir geriye gidiyor. Kadın emeği ise -buna çocuk emeğini de eklemek gerekir- özellikle giderek sigortasız, güvencesiz, sendikasız çalışma koşullarına bağlı olarak daha fazla istismara uğruyor. Dolayısıyla, bugün işçi ve emekçi kadınların uğradığı haksızlıkları ortaya çıkarmak çok daha büyük bir önem taşıyor. İşçi ve emekçi kadınların mücadelesini örgütlemek için buna uygun bir mücadele hattı yaratmak gerekiyor.

8 Mart'ın anlamı
Buradan yola çıkarak, şimdi 8 Mart'ı niçin emekçi kadınların mücadele günü olarak kutladığımızı ele alalım.

8 Mart kutlamalarının ilk ortaya çıkışının doğrudan işçi kadınlarla ilişkili olduğunu tarihsel bir gerçek olarak belirtelim. Bu amaçla önce, tarihsel olarak ortaya çıkışında ve gelişiminde 8 Mart'a nasıl bir içerik yüklendiğini açıklığa kavuşturalım. Ardından, günümüzde de 8 Mart'ı niçin "emekçi kadınların" günü olarak gördüğümüzü ele alalım. Son olarak da, konuya bugün ana damar feminist akımlarla sosyalist akımlar arasında teorik tartışmanın temelini oluşturan ayrım bağlamında gözden geçirelim.

Kadın Hakları Savunuculuğu'nun Reddedilmesi
Kadın hareketi veya kadınların kurtuluş mücadelesi, toplumsal mücadelelerden, dolayısıyla sınıf mücadelesinden bağımsız değildir. Modern anlamda kadın-erkek eşitlik arayışının kökenleri ise tam da sınıf mücadelesinin kökenlerinde yatıyor. Bu günün "emekçi kadınlar günü" değil de, "kadınlar günü" olduğunu iddia etmek, 8 Mart'a ilk olarak önerildiğinde yüklenen anlamı görmezlikten gelmektir. Bu gün, daha en başından bu yana işçi kadınların yürüttüğü mücadeleyle doğmuş ve daha sonraki tarihlerde de hep işçi kadınlara ithaf edilmiştir.

Kapitalist üretim biçiminin ortaya çıkışıyla beraber, işçi sınıfı ağır sömürü koşullarına karşı, sermaye sınıfına karşı mücadele yürütmüştür. İşçi sınıfı içerisinde kadın işgücü, sermaye sınıfı için "en ucuz" ve "uysal" bir işgücü olarak sömürülmesi kolay sayılmıştır. Böylelikle, proleter kadın iktisadi yaşam mekanizmasının içine çekilmiştir. Aynı zamanda, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi içinde proleter kadınlar -kendilerine özgü taleplerle- yer almışlardır.

1889 yılında Paris'te Kuruluş Kongresi'ni yapan II. Enternasyonal'e (Enternasyonal, Uluslararası İşçiler Birliği anlamına geliyor) katılan kadın delegelerinin kadın sorununa yaklaşımına baktığımızda, bariz bir şekilde proleter kadınların sorunlarıyla uğraştıklarını görürüz: Örneğin bu Kuruluş Kongresi'nde, yani daha 1889 yılında, Klara Zetkin aynı zamanda "Alman Kadın İşçiler Birliği"nin temsilcisi sıfatıyla yer alıyordu. Zetkin, bu kongreye "Kadının Kurtuluşu İçin!" başlığını taşıyan bir rapor sundu.

Klara Zetkin'in, "Almanya'da Proleter Kadın Hareketi'nin Tarihine İlişkin" başlıklı yazısında değindiği bu rapor sonucunda, Kongre: "…kadınların çalışmasının yasaklanmasına karşı cephe aldı, kadın hakları savunuculuğunu reddetti ve proleter kadınların işçi sınıfının mücadele saflarına katılmasını talep etti". (s. 112).

Evet, gerçekten, daha II. Enternasyonal'in ilk aşamalarında proleter kadın hareketi ile burjuva kadın hakları savunuculuğu arasındaki ayrım net biçimde ortaya koyuluyordu. Çünkü Zetkin'e göre, "proleter kadının kurtuluş mücadelesi, burjuva kadının kendi sınıfının erkeklerine karşı mücadelesi gibi bir mücadele olamaz"dı. Çünkü, az sayıdaki burjuva kadını, "mülkü sayesinde bireyselliğini özgürce geliştirebilir, kendi özlemlerine uygun şekilde yaşayabilir"di (s. 133-134). Burjuva kadının sorunu, ancak kocasına karşı mülkiyeti üzerinde bağımsız, özgür tasarruf talebini yükseltmekti. Ama proleter kadının patronların boyunduruğundan kurtulma mücadelesine burjuva kadınlar sırtını dönüyordu. Yine Klara Zetkin'in bu konudaki sözlerine göz atalım:

"Kadın hakları savunucuları, kadınların ezici çoğunluğunun sınıf köleliğine karşı mücadelesini -o cinsiyet köleliğini yaratmasına ve keskinleştirmesine rağmen- boşluyorlar. Bundan da öte onlar, sınıfa karşı sınıf, ayaklar altında tepelenenlerin efendilerine ve kendilerine azap çektirenlere karşı yürütülmesi gerekli bu savaşı ilkesel olarak reddetmektedirler. (…) O sadece, kadın cinsiyetini erkeğin lehine zincire vuran burjuva toplumunu yasal ve toplumsal bağların çözülmesiyle reformdan geçirmeyi amaçlamaktadır. Proletaryanın iktidarı ele geçirmesi ve sosyalizmin kurulması aracıyla kadınları kurtarıcı toplumsal devrim mücadelesi karşısında bugün kadın hakları savunucularının çok büyük çoğunluğu, bu hareketin başlangıcında kısmen olduğu gibi, artık belirli bir tarafsızlık görünümünde değil, bilakis apaçık katı bir düşmanlık konumunda durmaktadırlar. Dolayısıyla burjuva kadın hareketi, kurtuluş özlemi çeken tüm kadınların çıkarlarının temsilcisi, onların öncüsü değildir." (s. 100-101) "O , emekçi kadınları yanıltıcı hayallerle erkek kardeşleriyle birlikte devrimci mücadele vermekten alıkoyarak emperyalist kapitalizmin yardımına koşmaktadır." (s. 105).

Kadınlara Oy Hakkı'na Bakış
Bu dönemde emekçi erkeklerin de farklı ülkelerde farklı tarihlerde olmak üzere, oy (seçme ve seçilme) hakkını yeni yeni kazanmaya başladıklarını, daha önce yalnızca "mülk sahipleri"nin oy kullanma hakkının bulunduğunu göz önünde bulunduralım. Oysa komünist hareket, ayrımsız kadınların da oy hakkını savunuyordu. Klara Zetkin, 1906'daki o dönemin komünist partisi olan sosyal demokrat parti kongresinde, kadınların seçim hakkına ilişkin raporunda sosyalist kadın hareketi ile burjuva kadın hareketinin "oy hakkı" konusundaki ilkesel karşıtlığını şu şekilde ifade ediyordu:

"Proleter kadın... yalnızca iktisadi ve kültürel yaşam çıkarlarını savunmak için seçim hakkına ihtiyaç duymuyor, seçim hakkına örneğin kendi sınıfının erkek dünyasına karşı mücadele etmek için değil, bilakis her şeyden önce kapitalistler sınıfına karşı mücadele etmek için ihtiyaç duyuyor. Ve dolayısıyla o, burjuva topluma, kapitalist iktisat düzenine dayanak olmak için toplumsal reformu talep etmiyor. Hayır! Biz erkekle eşit politik hakları, bu toplumu devirmek, parçalamak için; yasal engellerle engellenmeden birlikte çalışmak için talep ediyoruz." (s. 210)

8 Mart'ın Tarihçesi
II. Enternasyonal'in bünyesinde 17 Ağustos 1907 tarihinde Stuttgart'ta "Birinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı" toplandı. Bu konferans bir "Uluslararası Sosyalist Kadınlar Sekretaryası" oluşturur. Bu görevi, 1917 yılına kadar Klara Zetkin yürütmüştür. Bu konferans kararlarının tümü, kadının iktisadi ve toplumsal hayatta tam eşitliğini şiar edindi. Kadınlara ayrımsız oy hakkı da alınan kararlar arasındadır. Bu ilk konferansta, aynı zamanda "Eşitlik" adını taşıyan bir kadın gazetesinin yayınlanmasına karar verilir. Bu gazetenin editörlüğüne Klara Zetkin seçilir.
II. Enternasyonal'e bağlı olarak gerçekleşen "İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı" ise 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Kopenhag'da yapıldı. Bu konferansın gündemini ve sonuçta alınan kararları, kadın işçilere günde sekiz saatlik çalışma süresi talebi, hamile kadın işçilere doğumdan önce 8 haftalık doğum izni talebi, emziren kadınlara süt izni, 12 yaşından küçük çocukların çalıştırılmasının yasaklanması, işsiz kadınlara sosyal güvenlik talepleri oluşturuyordu. Ayrıca, kadınlara oy hakkı talebi, bu konferansın diğer bir gündemiydi ve karara bağlandı. Ancak her sınıftan kadınların oy hakkına bakışlarının neticede farklı olduğu da bu konferansta dile getiriliyordu. Burjuva kadın hareketinin talep ettiği oy hakkından ayrı olarak, proleter kadınların oy hakkının gözetilmesi gereği öne çıkarılıyordu. İşte bu konferansta, Klara Zetkin, ayrıca her yıl sosyalist kadınların uluslararası çapta bir kadınlar günü düzenlemesini önerir. Bu önerge şu şekilde sunulmuştur:

"Her ülkenin sosyalist kadınları, kendi ülkelerinde proletaryanın sınıf bilincine sahip politik ve sendikal örgütleriyle mutabakat içinde, esas olarak kadınlara oy hakkının ajitasyon ve propagandasına hizmet etmek üzere, her yıl bir kadınlar günü düzenler. Bu talep, sosyalist anlayışın kadın sorununa yaklaşımına uygun olarak gündeme getirilmelidir. Kadınlar günü uluslararası bir karakter taşımalı ve özenle hazırlanmalıdır."

Görülebileceği gibi, "proleter" ve "sosyalist" içerik, "kadın sorunlarına özel bir gün" fikrinin ilk ortaya çıkışında var. Daha sonraları, her ülkede farklı tarihlerde, düzensiz olarak kadınlar için bir gün kutlanır.

Çok daha sonradan, 8 Mart tarihi anlatılırken, tarihte meydana gelmiş kimi önemli olaylara da atıfta bulunulduğunu görüyoruz. Bunlardan birincisinde, 8 Mart 1857'de New York'lu tekstil işçisi kadınların grevi anlatılır. Grevci işçilerin talepleri arasında 16 saatlik işgününün 10 saate indirilmesi ve ücretlerin yükseltilmesi bulunuyordu. Bu grevin ardından tekstil ve tütün sanayiinde birbiri ardına grevler patlak verdi.

İkinci olay, bu direnişi anmak üzere, 8 Mart 1908 yılında yine New York'ta "Cotton" tekstil fabrikasında kadın işçilerin daha iyi çalışma koşulları için greve çıkmalarıydı. Bu grevde patronlar kadın işçileri, dışarıdan destek görmelerini engellemek üzere fabrikaya kilitledi ve çıkan yangında 129 kadın can verdi.

Bu iki olay zaman zaman karışıklığa yol açtığı için, kimi kaynaklarda 129 kadının ölüm olayı 1857'deki olaylara bağlanıyor, tarih konusundaki karışıklıklar bundan kaynaklanıyor. Bu kutlamalar, özellikle kadınlara oy hakkı talebi ile birleşiyordu. Eşit işe eşit ücret, sekiz saatlik işgünü, analık hakları ve de emperyalist savaşların son bulması gibi talepler kadınların önemli talepleri arasında yer alıyordu. Ayrıca bu gün "devrimci" bir nitelikte kutlanmıştı, o da şuradan geliyordu: 1848 yılında Almanya'da gerçekleşen Mart devrimleri sırasında 18 Mart'ta Berlin'de şehit düşenler anılıyordu. Ve yine Paris Komünü'nü 18 Mart'ta 1871'de (bir proleter devrim girişimiydi ve 29 Mayıs 1871'de burjuvazi tarafından bastırılmıştı) başlamıştı, onun yıldönümü anılıyordu. Bundan sonraki yıllarda "emekçi kadınların sorunlarına ayrılan bu bir gün", böylesi bir alışkanlık ve gelenekten yola çıkarak, uluslararası çapta Mart ayının çeşitli günlerinde kutlanmaya devam etti.

İşte böyle devrimci ve proleter temelli bir "Uluslararası Kadınlar Günü"nün önerildiğini, Klara Zetkin'in sonraları kaleme aldığı yazılarından da çıkarmak mümkündür. Klara Zetkin, "Almanya'da Proleter Kadın Hareketi'nin Tarihine İlişkin" başlığını taşıyan yazısında bu günün işçi kadınlarının eylem günü olması gerektiğini şu sözlerle ifade ediyordu:

"1910'da Kopenhag'daki İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı, birleşik uluslararası eylem olarak her yılki kadınlar gününü kararlaştırdı. Kadınlar günü, proleter kadınların güncel taleplerinden, örneğin kadınların seçim hakkından yola çıkarak, proleter kadın ve erkeklerin burjuva toplumuna karşı devrimci bir sınıfsal hareketi olmalıydı." (abç.) (s. 114)

Şubat Devrimi
Emekçi kadınlar gününün artık resmen Mart'ın 8'i olarak belirlenmesi ise, bundan çok sonra, 1921 yılında Moskova'da yapılan II. Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı'nda gündeme geldi. Bilindiği gibi, 1917 yılında (eski Rus takvimine göre 25 Ekim, bugünkü takvime göre 7 Kasım'da) gerçekleşen Büyük Ekim Devrimi'nden önce, Şubat Devrimi olarak anılan devrim patlak vermişti. Şubat Devrimi Çarlık Rusyası takvimine göre 23 Şubat'a, yani bugün kullandığımız takvime göre 8 Mart 1917 tarihine denk geliyordu. Ve bu devrimin kıvılcımını çakan, Petrograd'lı tekstil işçisi kadınlar tüm işyerlerinde birden o tarihte, yani bugünkü takvime göre 8 Mart'ta çıktıkları grevler ve direnişler oldu.
Bahsettiğimiz 1921 yılındaki konferansta, Nadejda Krupskaya ve Klara Zetkin de yer almışlardı. Bu konferansta, kadın hareketi açısından programatik nitelikteki "Yönergeler" kabul edildi. 8 Mart ise Petrograd'da Şubat Devrimi'ni başlatan tekstil işçisi kadınlara ithaf edildi.
II. Komünist Kadınlar Konferansı, uluslararası komünist kadın hareketini burjuva kadın hakları savunucularından kesin çizgilerle ayıran yönergeleri belirledi. Sözü Klara Zetkin'e bırakalım yine:

"Yönergeler, cinsiyet köleliğinin ve sınıf köleliğinin nedeninin son tahlilde özel mülkiyet olduğu ve kadınların tam kurtuluşunun ancak ve yalnızca üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması ve onların toplumsal mülkiyete dönüştürülmesi ile güvence altına alınabileceği tespitinden yola çıkmaktadır. (...) Proletaryanın devrimci sınıf mücadelesi olmaksızın kadınların gerçek ve tam kurtuluşu olanaksızdır, kadınlar bu mücadeleye katılmaksızın kapitalizmin parçalanması, sosyalist yeniyi yaratma olanaksızdır." (s. 123)

Aynı yıl, Lenin 8 Mart 1921'de yayınlanan "Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü" başlıklı yazısında, kadınlara yönelik eşitsizlik ve baskıya son veren Sovyet Devrimi'nin kadınlara çok geniş özgürlükler sağladığına işaret eder. Oysa, kapitalist ülkelerin burjuva cumhuriyetleri o zamana dek emekçi kadınları ezdi ve sömürdü. Lenin, toprağın ve fabrikaların üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılmasının, kadınları "ev içi kölelikten" kurtararak onlara gerçek özgürlüğe giden yolun kapılarını araladığını söyler. Çünkü, gerçek kurtuluş, ancak sermayedarların boyunduruğundan kurtuluşla sağlanabilir. Lenin'in bu önemli metninin çevirisini ek olarak yayınlıyoruz.

Türkiye'de İlk 8 Mart
Buradan, Türkiye'de ilk defa 8 Mart'ın kutlanması fikrinin nasıl doğduğuna geçelim. Türkiye'de 8 Mart'ın, bir emekçi kadınlar gününün kutlanması konusu, 1921 yılındaki Komünist Kadınlar Konferansı'nın aldığı kararla sıkı sıkıya bağlıdır. Türkiye Komünist Partisi'nin, Komünist Enternasyonal'le doğrudan bağları vardı. Daha doğrusu, TKP Komintern'in Türkiye seksiyonu olarak faaliyet yürütmekteydi.

8 Mart'ı ilk defa Türkiye'de kutlamak amacıyla, komünist kadınlardan iki kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova girişimde bulunurlar ve bir kadın birimi oluştururlar. Emekçi Kadınlar Günü'ne, bütün dünya komünistleri gibi, TKP içinde de başından beri önem verilmiştir. Bununla ilgili olarak, Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova kardeşlerin kendi imzalarıyla kaleme aldıkları yazı şöyle:

"1921 yılının Şubat ayıydı. 1919'dan beri çalışmakta olan Ankara Türk Komünist Partisi güçlenmiş ve Moskova'da Komünist Enternasyonali'yle ilişki kurmuştu. Anadolu içerilerinde birçok illerde hücreler oluşturmuştu. Şubat ayının sonlarında, Komintern Kadınlar Sektöründen Klara Zetkin Yoldaşın imzası ile, 8 Mart Kadınlar Bayramını nasıl kutlamak gerektiğini gösteren bir talimatname almıştık. Buna göre, kapitalist ülkelerde kadınların öz insan haklarını istemeleri şiar edinilecekti. Ankara'daysa işsiz kadınların sayısı gittikçe artmaktaydı. Yıllardan beri erlerini (kocalarını), oğullarını savaşta yitirmiş olan Türk kadınlarının yaşam koşulları çok ağırdı. İş bulmak olanaksızdı. Uzun yıllar süren savaşlardan sonra Antanta devletleri Türkiye'yi tam mahvetmek için İstanbul'u ve Anadolu'nun batı ve güney bölgelerini işgal etmişlerdi. İstiklâl Mücadelesi içinde Ankara'da kurulan B.M.M. Hükümeti de, Büyük Lenin'in yardımıyla dış düşmanlara karşı savaşı sürdürüyordu. Bu sıralarda Sovyet ülkesinden gelen yardımın Karadeniz sahilinden Ankara'ya kadar getirilmesini, kucaklarında silâh ve askerî malzeme taşıyan Türk kadınları gerçekleştiriyorlardı. Bu kadınlar, erleri, oğulları, kardeşleriyle birlikte düşmana karşı çıkıyorlardı. Ama bu dönemde kendilerinin hiçbir toplumsal hakları yoktu; yine de vicdanlarının sesine uyarak vatan müdafaasına katılıyorlardı. Türk kadınlarının insanî ve toplumsal haklarını tanıyan tek örgüt, Komünist Partisiydi.

1921 yılının başlarında, Mustafa Suphi ve 14 arkadaşı, Türk burjuvazisinin eliyle Karadeniz'de boğularak feci bir biçimde yok edilmişlerdi. Bu olay derin bir nefretle karşılanmıştı. Bundan başka, Ankara'daki merkezi Komünist örgütünün 18 üyesi hapse atılmıştı. Bu gibi feci olaylar biz Komünist kadınları çok üzüyordu. Bir yandan burjuva cellâtlarını protesto etmek, bir yandan da işsiz kadınların ağır durumlarının hafifletilmesini talep etmek amacıyla, Komünist Süleyman Selim yoldaşın Ankara dolaylarındaki bağında kadınların genel toplantısı yapıldı. 8 Mart Uluslararası Kadınlar Bayramının önemini açıklayan, Şerif Manatov Yoldaşın bildirisi oldu. İkinci sorun olarak, kadınların durumunu düzeltmek, onlara iş sağlamak için bir kadınlar örgütü seçildi. Önceden hazırlanmış olan tüzük onaylandı. Sonra B.M.M.'ne Türk Kadınları adına bir bildiri gönderilerek, Komünistlere, Mustafa Suphi ve arkadaşlarına gösterilen vahşilikler protesto edildi. Kadınlar örgütünün Ankara'daki ilk 8 Mart bayramı, Türk Komünist hareketi tarihin sayfalarında şerefli bir yer tutmaktadır." (Tunçay, 1991, s. 513)
 
Top