Dünya Dinleri - Dünyadaki Dinler

Suskun

V.I.P
V.I.P
Samirilik

"Şomronim", İbranice "S-M-R" fiil kökünden türemiş "görüp gözeten,bir şeyi dikkatle izleyen" anlamına gelmektedir. Samirîler Yahudiliğe benzer bir dine inanmakla birlikte Yahudiler tarafından Yahudi kabul edilmeyen bir topluluktur.

Samirîlerin tarihi oldukça eskidir. M.Ö. 722 yılında Kuzey İsrail Krallığı yıkılınca,Asur İmparatoru Sargon, bura halkından 30.000 kadarını alıp Asur 'a ve Medlerin şehirlerine sürmüş ( II.Krallar XVIII/11);Babil, Kuta ve Avar 'dan adamlar getirerek İsrailoğullarının yerine yerleştirmiştir. (II.Krallar XVII / 24 ). Böylece Şomron şehrinin sakinleri ortaya çıkmış ve bunlara "Şomronim" denmiştir.

Tanah 'ın II.Krallar Kitabında Samirîlerin nasıl Yahudileştiği anlatılır. Yahudiler,Yahudiliğe ihtida eden Samirîleri Yahudi olarak kabul etmez. Yahudiliğe ihtidanın mümkün olmasına rağmen, Samirîlerin samimi olmadıkları bahanesiyle onları Yahudi Cemaatinden saymazlar. Yahudiler, Samirîleri sürekli dışlamışlardır. Hatta Samirîler kullanıyor diye İbrani harfleriyle yazılan Aramca 'yı terk etmişlerdir.

Yahudiler ile Samirîler arasında bir çok fark vardır. Yahudilerin Tevrat 'ı ile Samirîlerin Tevrat 'ı arasında altıbine yakın fark bulunmaktadır. Samirîler, Kudüs 'ün yerine Gerizim 'i kutsal mekan olarak kabul ederler ve kendilerini gerçek Yahudi olarak görürler

Samirîlerin İnanç Esasları İnançlarının temel dayanağı Tevrat 'tır. Tevrat ise Musa 'ya vahyedilen beş kitaptan ibarettir. İnanç esasları da buna uygun olarak beştir:

1- Eşi ve yardımcısı olmayan Allah tektir. Sıfatları insan sıfatına benzemez.
2- Musa ; Allah 'ın yegane resulü ve bütün devirler için de peygamberdir. Vahy onunla son bulmuştur.Onun gibi peygamber bir daha gelmeyecektir.
3- Tevrat, mükemmel ve tamdır. Hiçbir zaman değişmeyecek ve neshedilmeyecektir.
4- Gerizim dağı ebedi hayat yurdu, bereket dağı ve Allah 'ın yeryüzündeki tek makamıdır.
5- Yeniden dirilme günü olacaktır. İyiler cennetle, kötüler cehennemle mükafatlandırılacaklardır.

Samirîlerin ibadet şekilleri Müslümanlarınkine çok benzer. Müslüman gibi abdest alırlar. Abdestte, sırasıyla elleri, ağzı, burnu, yüzü, kulakları, sağ ayak ve sol ayağı yıkarlar.Abdest esnasında Tevrat 'tan parçalar okurlar. İbadet dili Aramca 'dır.

İbadet yerleri, Müslümanların mescidi gibidir. Yahudilerin Sinegogları gibi içeride masa veya sıra bulunmaz. İbadetlerinde rüku ve secde vardır. İslami namaza benzer namaz kılarlar. Bazı araştırmacılara göre Samirîlerin bu tür ibadet etmelerinin sebebi; uzun süre İslam egemenliği altında yaşamalarından kaynaklanan etkileşimdir.Fakat Yahudilerinde uzun süre İslam egemenliğinde kaldıkları ve etkilenmedikleri göz önüne alındığında bu iddianın gerçeği yansıtmadığı görülür.

Günümüzde Samirîler Yahudiler tarih boyunca hiçbir zaman Samirîleri gerçek Yahudi olarak görmemişlerdir. Samirîler buna rağmen varlıklarını günümüzde de sürdürmektedirler. Samirilerin sayısı günümüzde yaklaşık 1.000 kişi kadardır. Bunların tamamına yakını İsrail ve Filistin'de yaşamaktadırlar.

Günümüz Yahudileriyle oldukça farklı olmalarından dolayı; Samirîleri Yahudilerden ayrı bir dini topluluk olarak kabul etmek ve Samirîlerin kendilerini gerçek Yahudi olarak görmelerine rağmen Yahudi dininden farklı bir dini inanca sahip olmalarından dolayı Samirîliği farklı bir din olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Yeni Ortaya Çıkan Dinler

BAHAiLiK


Bahai Dini: 1800'lerde İran'da Mehdi inancının uzantısı olarak doğan Babiliğin Bağımsız Dine dönüşmüş biçimi. Tüm dünyada inananları olan evrensel bir dindir. Bahai Tarihi, 1844'te Bab'ın (Seyyid Ali Muhammed) yeni bir çağın gelmekte olduğunu ve yeni bir Peygamber'in geleceğini ilan etmesiyle başlar. Bahailiğin kurucusu ve peygamberi, lakabı Bahaullah olan Mirza Hüseyin Ali'dir 21 Nisan 1863'te yeni dini ve yeni prensipleri Bağdat'ta sürgünde iken ilan etti.

Prensipleri
İnsanlık alemi tek bir ailedir
Irk, din, dil, cinsiyet gibi tüm önyargılar kaldırılmalıdır
Tüm dinlerin temeli birdir (şimdilik son din İslam ya da Bahailik değildir, gelecekte de dinler gelecektir)
Din bilim ve akıl ile uyum içinde olmalıdır
Kadın ve erkek eşittir
Genel barış için çalışılmalıdır
Evrensel eğitim hedeflenmelidir
serbest düşünce ile gerçek araştırılmalıdır
Aşırı zenginlik ve yoksulluk kaldırılmalıdır.
Bahai Dininde tek evlilik (monogami) esastır, kadınlar türban takmak zorunda değillerdir. Tüm dünya ülkelerinde değişik ırksal ve dinsel kökenden gelme (İslam, Hıristiyan, Yahudi, Zerdüştî, Hindu vs) Bahailer vardır. Bahai Dinine göre tüm dinlerin kaynağı ve amacı ortaktır ve birbirine aykırı değildirler. Düşmanlık aracı haline gelmeleri tarihte insanların dinleri güç elde etme amaçlarına alet etmelerinden kaynaklanmıştır. Buna göre Bahailikte "eğer din sevgi ve birliğe değil, düşmanlık ve ayrılığa neden oluyorsa dinsizlik daha iyidir". Daha önceki dinlerde olduğu gibi bundan sonra da insanlara ahlaki ve ruhani eğitim sağlamak amacıyla başka peygamberler geleceğine inanılır.



Tarihi Bilgiler

Yeni Delhi'de Bahai MabediSeyyid Ali Muhammed(Bab) (Bab, Arapça'da kapı demektir), kendisinin tüm Müslüman aleminin beklediği kişi olan "Kaim", "Mehdi" olduğunu 23 Mayıs 1844'te ilan etti. Binlerce kişi Bab'a inanarak "Babi" oldu. Bu gelişmeler ve onun eski dini yapıya göre çok yenilikçi ve radikal fikirleri ortaya koyması İran'da işkencelere ve baskılara yol açtı. Bab, 1850'de Tebriz şehrinde kurşuna dizildi. Birçok Babi ise yine İran'da değişik feci işkence yöntemleri ile öldürüldü. Bab'ın ölümünden sonra "Babi"lere Mirza Hüseyin Ali (Bahaullah) liderlik etti. Bahaullah ve beraberindekiler İran Kaçar yönetiminin baskısıyla, Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan görüşmeler sonunda Bağdat'a sürgün edildi. Bahaullah 1863'te burada, Bab'ın gelişini müjdelediği kişinin kendisi olduğunu ve insanlık tarihinde bütün önceki dinlerin gelmesini vaad ettiği "dünyanın bir vatan gibi olacağı, insanların artık savaş yapmayı öğrenmeyecekleri" Mehdi çağının gelmiş olduğunu ilan ederek Bahai Dini'nin yeni prensiplerini açıkladı. Bahaullah'ın hayatının 40 yılı Osmanlı İmparatorluğu topraklarında geçti. 12 Aralık 1863'te vardığı Edirne'de bu tarihten itibaren 5 yıla yakın yaşadı.

Mirza Hüseyin Ali (Bahaullah) ‘ nin vefatından sonra büyük oğlu Abdülbaba ( 1844-1957 ) öğretinin liderliğini yapmış, Abdülbaha ' nın vefatından sonra ise büyük torunu Şevki Efendi Bahai misyonunun liderliğine getirilmiştir.

Bahai Dünya Merkezi İsrail'in Hayfa şehrindedir. 1868'ten itibaren Bahaullah ve ailesinin ve beraberindeki inananlarının o tarihte Osmanlı toprağı olan Akka Kalesine (bugün İsrail'de Akdeniz kıyısında) sürgün edilmesi ve orada vefatına kadar yaşamaya devam etmesi sonrasında Akka'nın hemen yanındaki Hayfa şehri, Bahai Dünya Merkezi'nin yeri oldu. Bahailik Birleşmiş Milletler'de temsil edilmekte ve dünyadaki gayrisiyasi alanlarda sosyoekonomik projelere katkıda bulunmak için çalışmaktadır.

Kutsal Yazılar ve İbadet

Kutsal Kitaplar


Temel yasaları ve dinin şer'i hükümlerini içeren Kutsal kitap olan Kitab-ı Akdes (En Kutsal Kitap), İkan Kitabı [Kitab-ı İkan- Tevrat, İncil ve Kur'an'daki bazı ayetlerin açıklamasını ve bazı ilahiyat konularını içeren bir kitap. İkan, Arapça'da kesin bilgi demektir(ikan, yakîn, yakînen vb.)], Saklı Sözler (Kelimat-ı Meknune), Kurdun Oğlu Risalesi gibi kitaplardır. Bahailer, tüm dinlerin Kutsal Kitaplarının (Tevrat, İncil, Kur'an, Baghavad Gita ve diğerleri) tek bir sistemin parçaları ve insanlığın ortak dinsel mirası olduğuna, kutsallıklarını yitirmediğine inanırlar.

Kitab-ı Akdes, Bahailik'in en önemli kutsal kitabı. Dinin kurucusu Bahaullah tarafından kaleme alınmıştır. Arapça el-Kitab el-Akdes adıyla, Arapça yazılmıştır. Yine de çoğunlukla Farsça ismi olan Kitab-ı Akdes kullanılır. Bazen sadece "Akdes" olarak da anılır. Akdes kelimesinin anlamı "en kutsal, en mübarek"tir.

Her ne kadar kitabın bir kısmının daha erkenden yazılmış olduğuna dair bazı deliller olsa da, genel kanı kitabın 1873 yılı civarında tamamlanmış olduğudur

Kitab-ı İkan, yani İkan kitabı Bahai inancının kutsal kitaplarındandır.

Kitap 1862'de Bahailik'in kurucusu olan Bahaullah tarafından kaleme alınmıştır. Bir kısmı Farsça bir kısmı ise Arapça yazılmıştır. Bahaullah o sıralarda Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Bağdat'ta sürgündedir. Bahai inancına göre Bahaullah vahyi ilk kez Siyah Çal'da, Kitab-ı İkan'ın yazılmasından yaklaşık on yıl önce almış fakat vahiy aldığını ve misyonunu açıkca ilan etmemiştir. Kitabın 2 gün ve gece içinde yazılmıştır. Bahaullah'ın, böylece de Bahailik'in, başlıca teolojik eseridir. Farsça Beyan'ın tamamlanışı olarak da tanımlanmıştır.



İbadet

Başlangıçta islam dininin bir mezhebini andıran Bahailik zamanla bağımsız bir din halini almıştır. Bahailik 'te Yahudilik ve Hıristiyanlıktan alınan esaslarda vardır. Bahailik, Allah ' a, kitaplarına, peygamberlerine, kıyamete ve Baha 'ya imanı emreder. Bahailik için insan yaşamının amacı Tanrıyı tanımak O 'na tapmak ve sürekli ilerleyen uygarlığı desteklemektir. Bahailik alemin birliğini sağlama ve dünya barışının temelleri oluşturma gayreti içerisindedir. Bahailik öğretilerinin en başında ;

- Bağnazlıklardan vazgeçilmesi
- Kadın erkek eşitliği
- Zorunlu eğitim
- Uluslar arası ortak bir dilin gerekliliği
- Aşırı zenginlik ve fakirliğin ortadan kaldırılmasının sağlanması gibi öğretiler Bahai dinin temel öğretileri arasında sayılmaktadır.

Bahailik 'te namaz ve oruç gibi ilahi yasaların yanında insansı yasalarda bulunmaktadır. Bahailik aile kurumuna önem verir ve tek eşli evliliği emreder ve kendilerince zorunlu durumlar dışında birden fazla kadınla evlenemezler. Cenaze namazı dışında toplu namaz kılmazlar. Alkol kullanımı kesinlikle yasaktır. Bahailer herhangi bir siyasi ve politik düşünceyi savunmaz veya tavır almazlar. Yaşadıkları toplumun siyasi ve geleneksel kurallarını yorumlamaksızın kabul ederler.

Bahailer 21 mart günü başlayan her biri 19 gün süren 19 aydan oluşan Bahai Takvimini kullanırlar. Bahai Takvimine göre Bahailerin 9 kutsal günleri vardır ve son ay oruç tutarlar.. Günde üç vakit özel namaz kılarlar. Namaz kılarken islam 'dan ayrılan önceleri mezhep sonra ayrı bir din hüviyetine dönüşen inanç sistemi olmalarına karşın Kabe 'yi kıble olarak kabul etmezler. Bahaullah 'ın oturduğu evin bulunduğu yeri kıble sayarlar.



Bahai Dini'nde Dünya Barışı, Dünya Görüşleri

Dünya barışı sadece mümkün olmakla kalmayıp aynı zamanda kaçınılmazdır. Barışa, insanların eski davranış kalıplarına inatla sarılmasının sebep olacağı akla hayale sığmaz dehşetteki olaylardan sonra mı ulaşılacak, yoksa şimdi müşaverelerle belirecek iradenin tasarrufu ile mi kucak açılacak; bu, tüm dünya sakinlerinin önündeki bir seçimdir.

Dünyanın tek bir ülke olması, insanlığın vatanı olarak yeniden örgütlenmesi ve yönetimi için ilk temel şart, insanlığın birliğini kabul etmektir. Dünya barışını kurma çabalarının başarısı için bu ruhani prensibin evrensel ölçüde kabulü gereklidir. Bunun için, evrensel olarak beyan edilmeli, okullarda öğretilmeli ve sosyal yapıda içerdiği organik değişikliğe hazırlık olarak her millete devamlı olarak ifade edilmelidir.

En zararlı ve inatçı kötülüklerden biri olan ırkçılık barışın en büyük engellerinden biridir. Irkçılık uygulaması, bahanesi ne olursa olsun, insanlık onurunun en çirkin bir şekilde ihlalini teşkil eder.” “Zengin ve yoksul arasında ölçüsüz farklılık, şiddetli bir ıstırap kaynağı olarak dünyayı, hemen hemen savaşın eşiğine getiren bir istikrarsızlık halinde tutmaktadır.

Makul ve meşru bir vatanseverlik dışında, dizginlenmemiş bir milliyetçiliğin yerini daha geniş temelli bir bağlılığın, tüm insanlık sevgisinin alması gerekir. Bahaullah şöyle demektedir: ‘Dünya tek bir ülke ve insanlar onun vatandaşlarıdır.’ Dünya vatandaşlığı kavramı, bilimin ilerlemesi sebebiyle dünyanın tek bir mahalleymiş gibi daralmasının ve milletlerin tartışmasız şekilde birbirine bağımlı olmasının doğrudan bir sonucudur. Dünya milletlerinin hepsini sevmek insanın kendi memleketini sevmesini dışlamaz.

Dinsel çatışmalar tarih boyunca sayısız savaşlara ve çarpışmalara neden olmuş, ilerlemeye büyük bir engel teşkil etmiş, her dinden veya dinsiz insanlar için gitgide menfur hale gelmiştir. Bütün dinlerin mensupları, bu çatışmanın ortaya çıkardığı temel sorunlara bakmaya ve açık seçik cevaplar aramaya razı olmalıdırlar.

Kadınların özgürlüğü, iki cins arasında tam eşitliğin sağlanması, barışın daha az kabul edilmekle beraber, en önemli ön şartlarından biridir. Ancak kadınlar insan girişiminin her alanında tam ortaklığa kabul edilirse, uluslararası barışın boy vereceği ahlaki ve psikolojik ortam oluşabilir.

Tüm din ve ırklar birdir: “Hiç şüphesiz hangi milletten, hangi ırk veya dinden olursa olsun, tüm insanlık ilhamını bir İlahi Kaynaktan almaktadır ve tek Tanrı’nın kuludur.”



Diğer Dinler'e Göre Bahailik


Birçok kaynağa göre Bahai Dini, yeni dini akımlar arasında sayılmaktadır. Bazı görüşlere göre, 19.yüzyılda doğmuş, başlıca büyük dinler ve diğer inançları sentezlemeye çalışan hümanist ve barışçıl bir dinsel harekettir; bazılarına göre bir din sayılmamaktadır. Bahailiği bir din olarak kabul edenler arasında, tarihsel kökeni nedeniyle onu İbrahimî Dinler arasında sayanlar da vardır.

Başta 3 büyük Ortadoğu dini, yani İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik inananlarının Bahailik ile çatıştığı ve karşı olarak öne sürdüğü noktaların başında "son din, son peygamber inanışı" sayılabilir. Çünkü bu üç dinin mensuplarında da, doğru yolda olma, bir daha başka peygamber gelmeyeceği inancı görülebilir. Örneğin Müslümanlık'taki son din kavramı gibi, Hıristiyanlık'ta İncil'de geçen "Alfa benim, Omega da Benim" -yani İlk benim, Son da benim- sözlerinden kaynaklanan sonluk inanışı, Musevilik'te (Yahudilik) de temelini Kutsal Kitap Tevrat'tan alan, Tanrı'nın seçilmiş tek dini olma inancı vardır. Bahailiğe göre ise bu ifadelerin kastettiği şey, bu dinlerin peygamberlerinin aslında aynı dini ve aynı öğretileri diriltmekte olduğu; dolayısıyla dinlerin bu noktada birbiriyle çelişik olmadığıdır.

Bahailik, dünyada birçok ülkede resmi din olarak tanınmakla birlikte bazı yerlerde bu söz konusu değildir. Özellikle doğduğu ülke olan İran'da başlangıcından itibaren meydana gelen baskılar ve ölümler sonrasında, dünyanın birçok kıtasına Bahailerin göçü yaşandı. Bugüne kadar geçen 150 yıllık sürede bu göçler yüzbinlerle sayılabilecek kadardır. İran'daki Bahailer halen kamu hizmeti ve üniversite öğrenimi haklarından yoksun durumdadırlar.

Bahai Tapınakları

Chicago,Wilmette'deki Bahai MabediBahai Tapınakları, her dinden kimsenin sessiz olmak koşuluyla bildikleri şekilde ibadet edebilecekleri mekanlardır. Şimdiye dek her kıtada bir tane olacak şekilde 7 adet tapınak inşa edilmiştir. Bu tapınakların ortak özeliği, bir kubbeleri ve 9 girişleri olmasıdır (dünyada 9 dinin varolduğuna dair Bahai inancını yansıtır).

İlki Aşkabat’ta 1908’de inşa edilmişti. 1938’e kadar hizmet veren bu tapınak Sovyet rejimi tarafından ibadete kapatıldı; 1962’de bir depremle yıkıldı. Bu ilk tapınak; hastane, okul, hostel gibi başka bir çok birimi içeren bir kompleks idi.

1953 yılında ABD’nin Illinios eyaletinde Chicago’nun kuzeyinde bir Bahai mabedi tamamlandı. (Bakınız: resim)

Daha sonra inşa edilen tapınaklar sırasıyla şu ülkelerdedir: Uganda(Kampala), Avustralya (Sidney yakınında), Almanya (Frankfurt’un dışında), Panama (Panama City yakınında), Batı Samoa (Apia), Hindistan (Yeni Delhi)

En yeni Bahai Tapınağı olan Hindistan, Yeni Delhi’deki tapınak, 1986’da tamamlandı. Pek çok mimari ödül aldı.



Osmanlı Reformcuları ve Bahailik

Osmanlılar/Tanzimat Devri

1789 Fransız Devrimi’nden sonra Hürriyetçilik (liberalizm) ve Milliyetçilik gibi bazı ideolojiler Osmanlı İmparatorluğu’na da ulaştı ve 19. yy.’a kadar Avrupa, Osmanlılar için önemli bir rol taşımıyordu, ancak ondan sonra Batı’nın gelişmiş orduları, hızla gelişen teknolojisi ve siyasi ve kültürel fikirleri gittikçe iktidarda olanların ve entellektüel grupların ilgisini çekmeğe başladı. Avrupa artık medeniyetsiz değildi lâkin büyük bir tehdit ve aynı zamanda araştırmaya değer bir model olarak görülüyordu. Osmanlıların baştaki Batı’ya olan hayranı ve taklidi daha sonra Batılılaşmanın, kendi toplumunu yeniden tanımlamak ve düzenlemek kanaatına yol açtı.

1839-1876 senelerini “Tanzimat Devri” olarak tanıyoruz. Bu devirde Sultan II.Mahmud, I.Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz iktidarlarında değişik alanda reformlar ilan edildi ve birkaç paşanın sayesinde gerçekleştirilmeğe çalışıldı. Reform Devrinin önemleri aşamaları, 1839'da Mustafa Reşid Paşa tarafından ilan edilen “Gülhane Hatt-ı Şerifi” ile başladı. Bu belge, sosyal haklar açısından herkese, hangi dine mensup olsa da, aynı hakları temin ediyordu. Gelecek 30 sene içinde bu ve daha sonraki belgelerin şartları yürürlüğe girecekti. Bu müddet esnasında, Mustafa Reşid Paşa başta olarak, Mehmed Emin Âli ve Keçecizade Mehmed Fuad Paşalar da önemli rol oynadılar. Âli ve Fuad Paşalar Bahai tarihinde iyi tanınan kişilerdir, çünki Bahaullah onlara, Kendisini ve başka Bahaileri, durumlarını hiç araştırmadan sürgün ettikleri için, şiddetli kelimeler yöneltmiştir.

Gülhane belgesinin ilanından hemen sonra reform çabaları, onlara karşı olanların çoğunluğu yüzünden durakladı, ama 1856’da Hatt-ı Hümayun veya İslahat Fermanı ilan edildi. Bu, birinci belgeyi tasdik ediyor ve yeni şartlar da koşuyordu, bilhassa Hıristiyanların haklarını vurguluyor, onlara sınırsız din hürriyeti ve sivil makamlar sağlıyordu. Âli ve Fuad Paşalar Tanzimat reformlarını ellerinden geldiği kadar gerçeklestirmeğe çalıştılarsa da etraflarındakilerden ve toplumdan gereken muvafakatı bulamadıkları için reformlar gene yavaş yürütülüyordu. Osmanlıların parasal ve idari sorunları, 1876 senesinde bir krizde sonuç buldular. O zamana kadar hükmeden Abdülaziz aklî dengesizliği ve müsrifliği yüzünden sorunlara çözüm bulamadı ve tahttan indirildi.

Yeni sultan II.Abdülhamid 1876 senesinde Kanun-i Esasi’yi ilan etti. Bu Türkiye tarihindeki önemli belge Tanzimat’ın şartlarını tekrarladı ve bir daha vurguladı. Bununla beraber, en önemli noktası olarak, Meşrutiyet’i yani bir anayasayı ortaya koydu ve demokrasi saltanatını takdim etti. 1877-78 Balkan krizi esnasında Abdülhamid Batı ülkelerine, absolütist yani mutlak monarşiyi kaldıracağına ve bir parlamenter demokrasi kuracağına söz verdi. Ancak sultan, Balkan krizinin karışıklığında Mart 1877’de açılan ilk Türk parlamentosunu 1878 senesinde belirsiz bir süre için dağıttı. İmparatorluk kanunen demokrasi saltanatıydı. Halbuki Abdülhamid 1909’e, Jön Türk devriminin sonrasına kadar mutlak hükümdardı. Tanzimat’ta eğitim alanında başlatılan reformlar birçok bürokrat, doktor, subay, yazar, vs. yetiştirdi ve bunlar Batı’dan her türlü liberal fikirleri benimsediler. Bu entellektüeller yavaş yavaş Osmanlı gelenekçiliğiden uzaklaşıp gitgide Batı eserlerine yöneldiler ve kendi yazıla-rında Osmanlı İmparatorlugu’ndaki siyasî, iktisadî, toplumsal ve dinî sorunlarını ele aldılar.



Tanzimat ve Yeni Osmanlıların Muhalefeti

Devlet görevlerinde çalışan ve Batı’da eğitim gören bu entelektüeller 1860-1870’li yıllarında Tanzimat reformlarını yürüten yüzeysel politikayı ağır eleştirdiler. “Yeni Osmanlılar” adıyla tanımlanan ve İttifak-ı Hamiyyet 1867’de kurulan grupta toplananlar, daha hür şartlar altında yaşamayı ve bir anayasayı (meşrutiyet) destekliyorlardi. Yeni Osmanlılar’ın en tanınmış üyesi şair ve yazar Namık Kemal (1840-1888) ve Ziya Paşa’dır (18. Bu kendi zamanlarına göre modern görüşlü ve devrimci gençlerin ortak gayeleri Avrupa’ya karşı olan ilgileri ve Osmanlı İmparatorlugu’nun çöküşünü durdurmaktı. Ortak düşmanları sultan değil, Âli Paşa (1815-1871) ve Fuad Paşa (1815-1869) idiler. Kendilerine göre bunlar İmparatorluk’daki yaşayan Müslümanları Batı’ya satıp, Avrupa ülkelerinin emperiyalizm esirleri ve Batı kültürünü körü körüne taklid eden kişilerdi. Yeni Osmanlılar’ın tek istedikleri şey, Osmanlıların hem Batı, hem de İslam kültürüne iştirak etmeleriydi. Tanzimat’ı yürüten paşalar parlamenter hükümeti reddederken, Yeni Osmanlılar değişik milletlerin böyle bir sistemdeki katılımını Müslümanlarda ve gayri Müslümanlarda aynı “vatan” duygusunu uyandıracağından emindiler. Böylece milliyetçiliğe karşı olan ilgi zayıflatılmış olurdu.

 

Suskun

V.I.P
V.I.P

BAHAiLiK ---devam
Görüşleri yüzünden bazı Yeni Osmanlılar 1867 senesinden sonra Avrupa’ya kaçmak zorunda kaldılar; 1871’de Âli Paşa’nın ölümünden İstanbul’a geri döndüler. Ancak Namık Kemal’in 1873’te “Vatan yahut Silistre” adlı tiyatrosunun büyük bir heyecan uyandırması ve Namık, Ebüzziya Tevfik ve Menapirzâde Nuri’nin bilhassa tahta iddiali olan Murad Paşa’yı destekledikleri için, Sultan Abdülaziz tarafından değişik vilayetlere sürgün edildiler. Böylece Namık Kemal Kıbrıs, Magosa’ya, Ebüzziya Tevfik Rodos’a ve Menapizâde Nuri Bey ile Bereketzade İsmail Hakkı da Akka’ya sürgün edildiler. Sürgünleri sırasında oradaki Bahailer’le temasta bulundular.

Yeni Osmanlılar ve Bahailer


Ebüzziya Tevfik Yeni Osmanlı Tarihi adlı eserinde, “Babiler”den yani Bahailerden, onların İstanbul’dan Rodos üzeri Akka’ya sürgün edildiklerinden bahsediyor ve şöyle yazıyor: Daha evvel Babî’lerden kimseler Rodos’a gönderilmiş, çünkü bizim Hükûmet kendisi için aldığı zabıta tedbirlerine kanaat etmeyerek, komşu Devletler için de zaptiyelik ederdi. Netekim sırf dinî inançla ilgili ve hiç bir vakit sünnîliğe saldırmasına imkân olmayan “Babi” mezhebini çıkaranlarla inananlarını da, Rodos’a, oradan da Akkâ’ya sürgün etmişti. Sırası gelmışken şurasını bildirelim ki, kırkbeş seneden beri Osmanlı topraklarında o-turmakta olan bu adamlar, mezhep ve dinî inançlarını kabul ettirmek yolunda, bir kişiye bile tekliflerde bulunmamışlardır. Hiç bir Osmanlı Babî olmamıştır. Çünkü Babî’lik, kim ne derse desin bir mezhep değil, fakat mezhep örtüsü altında bir siyasî inançtır ve sırf İrana mahsus inkilâp hareketlerile ilgilidir.

İşte bu kimselerden Bahaeddin Efendi isminde ve ihtimal halen hayatta bulunan bir zatın, insanlık göstermek gayreti sayesinde, Nuri Beyle Hakkı Efendiden, önce bir haber, sonra da yazdığımız mektuba cevap aldık.

Tevfik burada şüphesiz “Bahaullah” ismini “Bahaeddin” ile karıştırıyor. ... Magosa’ya sürgüne gönderilen olan Namık Kemal, öyle görünüyor ki, orada daha cok Ezelîler’le temasta bulunmus; Ezelîler, Bahaullah’ın üvey kardeşi ve O’na karşı çıkan Mirza Yahya “Subh-i Ezel”in taraftarlarıydılar. Bir tarihçiye göre, Namık’ın en yakın arkadası ve “Kuleli Vak’ası”nın aslî faili Şeyh Ahmed Efendi, Kıbrıs’ta görünüşte Babiliğe veya Bahailiğe inanmış, ve Namık Kemal 1876’da yazdığı bir mektupta kendisinin de “Babi” olduğu söylentileri reddediyor.

Başka bir mektupta Magosa ve oradaki insanlardan anlattıktan sonra “Babiler”den şöyle bah-sediyor:

Gâh nübuvvet ve gâh ulûhiyyet davasında bulunan ve hatta haşa Cenâb-ı Hakk’ı kendi-leri yaratmış olmak zu’mlarına kadar çıkışan Babiler burada ... Babiler hazarâtı, yevmiye nâmı ile memleket memurlarından ziyade maaş alıyorlar. Yiyorlar, içiyorlar; saye-i seniyyede Memâlik-i Osmaniyye’nin taksimine çalışıyorlar; hele Devlet-i Âliyye’nin kahr-ü izmihlaline duadan bir dakika hâli oldukları yoktur.

Ve daha başka bir mektupta Namık Kemal Babileri “eşerr-i mevcudât” (en kötü yaratıklar) olarak nitelendiriyor. Nitekim Süleyman Nazif’in Nasiru’d-Din Şah ve Babiler adlı eserindeki tespitlerinden, Namık’ın “eşerr-i mevcudât”la Ezelîler’i kasdettigini görebiliriz:



Kemal Bey’in Babileri “eşerr-i mevcudât” kabul etmiş olması Abbas Efendi’yi [Abdülbaha’yı] yalanlamaz. Çünki evvela Abbas Efendi Babilik’ten ayrılmış, hatta Allah’a sığınıyordu. İkincisi, Babileri Şark daima fena görmüş, fena anlamıştı. Bu mektup yazıldıktan yirmi küsür sene sonra bile, ben bir Fransız edibine Babiler hakkındaki fenaatımı izah ederken, onları “kana susamış bir çift siyah gözle kızıl bir hançer” görü-yordum. ... Şu da doğrudur ki, Subh-i Ezel’in etrafı Babilerin fena ve soysuzlaşmış ta-kımıyla çevrilmiş idi. Kuvvet ve azamet Bahaullah tarafına gitmişti. Nasıl ki hala iyice yerleşmiş ve Avrupa ile Amerika’da itibar sahibi olan yalnız Bahaullah’ın mezhep ve tarikatıdır.

Nazif’in burada “Abbas Efendi Babilikten ayrılmış” demesinin anlamı, üvey amcası olan ve Bahaullah’ın peygamberliğini reddeden Subh-i Ezel’in ve “Babilerin fena ve soysuzlaşmış takımı”nın yaydıkları Babilikten ayrılmasıdır. Nazif aynı eserinde Namık Kemal’ın Abdülbaha ile mektuplaştığını söylüyor:

Bahaullah’ın oğlu Abbas Efendi ile iki sene önce [1917] Hayfa kasabasında görüştüğüm zaman, Kemal Bey’e birçok mektuplar ilettiğini ve fakat Sultan II. Abdülhamid zama-nında bir aralık takip ve araştırma edilmek endişesiyle bu mektupları yakmış olduğunu bana tam bir kederle söylemiş(ti)...

Namık Kemal Ezelîler hakkında kötü konuşmasına rağmen, kendisinden, “Gülnihal” adlı tiyatrosunu Subh-i Ezel’in oğlu Ahmed Ezel’e yazdırdığını ve tebyizi onun olduğunu ögreniyoruz. Süleyman Nazif, bazı Batılı tarihçilere göre Ziya Paşa Kıbrıs mutasarrıfı iken Subh-i Ezel ile buluşmuş ve Babiler ile Yeni Osmanlılar arasındaki temasların temelini atmış olmasına işaret ediyor, ancak bunu ıspatlıyacak deliller olmadığını söylüyor. Ayrıca Abdülbaha’nın Yeni Osmanlı hareketinde önemli rol alan Ziya Paşa ile tanışıklığı olduğundan söz ediyor. Şu kesindir ki, Abdülbaha, 1876’ta Meşrutiyet’i hazırlayan Midhat Paşa ile Beyrut’ta buluşmuş. Akka’da sürgünde olan Nuri Bey ve İsmail Hakkı Efendi'ye gelince, bunların Bahailerle şahsi ve iyi tanışıklıkları olmuş. İsmail Hakkı Efendi Yâd-ı Mâzi adlı hâtıratında Babiliği ve Bahai-liği olumlu bir sekilde ele alıyor ve “Mirza Abbas Efendi” yani Abdülbaha’nın “âlim, fâzil ve asrin ahvaline vâkıf soylu yüzlü bir zattir” oldugunu söylüyor. Ayrıca yabancı gazetelerde İran hakkında makaleler okuduğunu ve Bahai çocuklarına yabancı diller okuttuğunu zikredi-yor.

Biz Akka’da bulunduğumuz müddetçe, Bahâullah Efendi, kirayla oturduğu evde münzevî olup cemaattan baska kimseye görünmez olduğundan cemaatin işlerini Abbas Efendi idare ederdi. Abbas Efendi’nin tavir ve meşrebi incelenirse şeyhâne olmaktan çok siyasî bir tarz ve durumu andırdığı ortaya çıkar. Yabancı basında İran hakkında bir makale, dikkatli gözlerine tesadüf edince saatlerce, kendini vererek, düsüncelerini açıklar ve bundan o kadar tat alır ki, bütün bütün uykusunu ve rahatını ona feda eder. Bazen Arapça ve Farsça makaleler yazıp Fransızca tercümeleriyle Avrupa basınına gönderdiği olurdu. Sohbetinin ve insanlarla geçinmesinin güzelliği, cömertliği ve iyiliğiyle Akka’da halkın kalbini elde ettiginden oturdukları evin bulundugu meydancığın karşısında selamlık olarak kullanınan yerde, zengin ve fakir, Müslim ve gayri Müslim ziyaretçiler, sabah akşam eksik olmaz. Misafirlere lezzetli çaylar, Şiraz’ın en nefis tömbeklerinden nargileler ikram edilir. Pek çok olurdu ki, Abbas Efendi sur dışında bulunan bahçeler içinde satın aldığı bahçede bize ziyafetler verirdi. Birlikte çıkıp gezintiler yapılıp yemekler yendikten sonra yine birlikte kaleye dönülürdü.

Şerif Mardin’e göre İsmail Hakkı Efendi Akka’daki “Babiler”i ilkel görmüş ve ciddiye almamış, ancak İsmail Hakkı’nın söylediğine bakarsak bunun doğru olmadığını görüyoruz: “...avâmın anlattıklarını cemaatinin mâkul tavırlarına bakarak yalanlamaya layık görürüm. ... Gerek cemaatin gerekse çocukların terbiyeleri, hakikaten takdire layıktır.” Yeni Osmanlılar, İmparatorluk’ta fazla değişim getirmedilerse de, düşünceleri ve fikirlerini kısa bir süre sonra “Jön Türk” adı altında toplanan ve bu sefer Sultan II. Abdülhamid’e karşı olan genç aydınlar miras aldılar.



Abdullah Cevdet ve Bahailik


Bunlardan biri Doktor Abdullah Cevdet’dir (1869-1932). Aile çevresinde aldığı dinî eğitimden sonra yüksek tahsilini İstanbul’da Kuleli Askeri Mekteb-i Tibbiye’de bitirdi. Burada, mevcut yönetime karşı yoğunlaşmış tepkiler olan bir ortamda, “...üc sene zarfında fikirler hayli uyandı ve idarei Hamidiyeye karşı dehşetli bir hareketi fikriye ve zemin hazırladı...”. 1889’da kendisi ve birkaç arkadaşı İttihad-ı Osmanî Cemiyeti’ni (İttihat Partisi )kurdular. Bu örgüt daha sonra İttihad ve Terakki Cemiyeti adını taşıdı. Tıbbiye’de okuyan gençler Batı ve özellikle Fransız ve Alman maddiyatçı filozofların eserlerinden etkilenerek, hayatı bir ilahî iradenin sonucu olarak değil, değişik biyolojik ve fiziyolojik mekanizmaların neticesi olarak görüyorlardı. “İttihad-ı Osmanî Cemiyeti başta biyolojik materyalizm olmak üzere karmaşık düşünsel etkilerden ve ‘vatanseverlik’ fikrinden etkilenen bir ögrenci örgütü durumundadır. Bu örgütte felsefi boyutun ağır basmasına karşılık Cemiyetin daha sonra tam bir siyasal örgüt haline geldiğini” özellikle 1906 senesinden sonra görebiliriz. “Üyelerin bir kısmının yeni Cemiyette de çalışmaları dışında düşünsel boyutlar açısından hiçbir ilgi bulunmamasıdır.” Cevdet’in ve diğer arkadaşlarının inandıkları felsefe Fransız filozof Auguste Comte’un kurdugu “Pozitivizm”dir (Olguculuk). Bu felsefeye göre insanlığın gelişimi din, metafizik ve son olarak ilim aşamalarından oluşuyor, yani insanlık son olarak dini terkedip sadece ilime inanacak ve bütün sorunları sadece bilimle çözecektir.

Abdullah Cevdet yogun siyasal faaliyetleri sonucu birkac defa sürgün edildi ve başka yerler arasında Fransa’ya da kaçmak zorunda kaldı. 20. yy. başından beri Bahailerin bulunduğu Paris’te Cevdet muhtemelen Bahailik’le temas etti. Cevdet’in 1904-1932 senelerinde yayınladığı ve halkı aydınlatma aracı olarak gördügü “İctihad” dergisinde, 1921 senesinin sonunda ve 1922’nin başında üç makale yayınlandı. Yazar Emin Âli “Bahai hareketi hakkında ilmî bir tetebbu” başlığı altındaki üç makalesinde Bahailik hakkında çok olumlu bir şekilde yazıyor. Abdullah Cevdet bu makalelere dayanarak İctihad’ın 1 Mart 1922 tarihli 144. sayısında “Mezheb-i Bahaullah - Din-i Ümem” başlıklı bir makale yayınladı. “Bir dünya dini olarak kabul edilmesini istedigi Bahailik hakkindaki” bu yazısında “peygambere hakaret ettiği ge-rekçesiyle önce tutuklanarak iki sene hapse mahkum edildi.” Cevdet bu makalesinde Bahailik hakkında şöyle yazıyor:

Bahailik bir din-i merhamet ve muhabbettir... Her din, merhamet ve uhuvvet tesisi için gelmiştir. Fakat bir insan hangi dinde olarak doğdu ise o dinde kalmasına hiç mani olmaksızın o insana, kendisini din olarak kabul ettirebilecek bir mahiyette bir din görülmemişdir. Bu din ancak, Bahaullah’ın ve oğlu Abdülbaha’nın va’z ve tesis ettiği din-i merhamet ve muhabbettir. Bahaullah: “İnsanlar arasında tohum-i nifak ekmekten, gönüllere reyb ve şüphe dikenleri dikmekten sakınınız. Selsebil-i saf-i aşkı bulandıracak, ıtır-ı muhabbeti uçuracak birşey yapmayınız. Hayatıma kasem ederim ki, siz aşk ve muhabbet icin yaratıldınız, kin ve nefret icin degil” diyor. Bu sübhani ve hakikaten rahmani söz, her asırda ve bilhassa bu asr-ı insaniyette söylenmesi ve tekrar edilmesi ve ruhlara derinden derine infaz olunması elzem olan bir sözdür... Beynelümem ve beynelbeşer muhabbeti, merhameti, sulhu bir âyin halinde koyan ve buna lazım gelen nur ve harareti veren bir mürşid, Hazret-i Bahaullah’tan evvel görülmedi... Bahaullah’ın tesis, Abdülbaha’nın tanzim ve neşrettigi Bahailik akil ile mütearız hiç bir fikri, hiç bir hükmü ihtiva etmemektedir. Yani Bahailik ziyâ-nisâr bir hararettir. Bir hareket-i muzlime ve gayr-i muzîe değildir. Bu seciyyesi onu cihan-ı şümul ve millel-i muhit bir âyin-i sulh ve muhabbet olmağa doğru götürmektedir... “Mum ışık-rîzdir: damla damla cevher-i hayatını aktırır, ta ki bu döktüğü yaşları neşr-i nur etsin. İşte bu, sizin için bir misal-i imtisal, bir timsal olmalıdır” diyen Abdülbaha hakikaten bir meşale gibi yanmış, binlerce meşa-leler îkad ettikten sonra başka cihanlarda yine yanmağa gitmiştir... Fakat bu kıvılcımdan ne kadar hararet ve nur intişar edebilir? Cihanı ısıtmak için Bahaullah’ın ruhundaki muazzam yangın lazımdır. Tenvir etmek ve aynı zamanda ısıtmak icin yanan ruhani ve rahmani bir yangın.



“Abdullah Cevdet’in gördüğü büyük tepkinin nedeni bizzat Sultan’ın bu olaydan dolayı kendisine kızmasıdır”. Bu tepkiler o zamanın muhafazakâr gazetelerinden de geldi. Cevdet mahkum edildikten “daha sonra ise giyaben verilen bu karara itirazi sonucunda Cumhuriyet döneminde de uzun süre devam edecek olan Türk basın tarihinin en ilginç yargılamalarından birisi başladı. Abdullah Cevdet kısa sürede olayı bir düşünce ve vicdan özgürlüğü sorunu haline getirerek bu konudan yararlandı. Olayın bu yönünün yanısıra Bahailiğin İmparatorluk kamuoyunda geniş biçimde tartışılmasına neden oldugu görülmektedir.” Tarihçi Şükrü Hanioğlu’na göre Cevdet, Bahailiği İslam ile Materyalizm arasında bir aşama olarak görüyordu. Hanioğlu’nun Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi kitabındaki açıklamaları şöyledir:

"Toplum için yeni bir ‘ethic’ (ahlak) yaratma çabaları Abdullah Cevdet’i Bahailiği bu gö-revi ifa etmek için topluma sunmaya kadar götürmüştü. Kuşkusuz Bahailiğin pasifizme benzeyen içeriği Abdullah Cevdet’in bu mezhebe ilgi duymasında etkili olmuştu. Ancak, ruhban sınıfı ve ayinleri olmayan, nihaî amaç olarak dünya çapında sulhu benimseyen bu mezhep Abdullah Cevdet açısından toplumun dinin yerine biyolojik materiyalizmi kabul etmesi sürecinde olumlu gelişme sağlayacak bir basamak olarak kabul ediliyordu. Burada, Bahailiğin Abdullah Cevdet açısından daha evvel İslamin saf hali düşüncesinde olduğu gibi bir aşama olarak benimsediğini görüyoruz... Abdullah Cevdet’in bu düşüncesi nedeniyle karşılaştığı tepkileri görmüştük. Hukukî uygulamaların dışında Abdullah Cevdet’in gördüğü en sert eleştiriler ise gene İslam üleması tarafından kendisine yöneltilmişti. Bahailiğin, İslamiyetle hiçbir ilgisi bulunmadığını belirten bu eleştirilere karşılık Abdullah Cevdet, bir ‘ethic’ olarak düşündüğü bu mezhebi İslamın olumlu içeriğiyle destekleyeceğini ... açıklamasına karşın bu çabasında başarı sağlayamadı. Zaten çok kısa bir süre sonra rejim değişikliği Abdullah Cevdet’e bu çeşit aşamalar yerine topluma biyolojik materiyalizmi dini ikame edecek bir kurum olarak sunma imkanı verdiğinden kendisi tekrar bu konudaki tartışmalara dönmedi.”

Günümüzde Bahailik

Günümüzde hareketi yönlendiren Umumi Adalet Evi ilk kez 1963 yılında kurulmuştur. Hareket islam ülkelerinde ilk yıllarda oldukça baskı altında kalmış olmasından dolayı islam ülkelerinde fazla yayılamamıştır. Bahailik özellikle Tanrı inancının oldukça zayıfladığı ve toplum düzeninin bozulduğu yerlerde günümüzde taraftar sayısını arttırma eğilimindedir. Ülkemizde dahil olmak tüm islam ülkelerinde Bahailik ayrı bir din olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenlede herhangi bir islam ülkesinde Resmi ibadethaneleri yoktur. Nufüs cuzdanında Din Hanesi olan islam ülkelerinde Bahai yazılmamaktadır. Bahailik sapkın bir mezheo olarak tanıtılmaktadır.

İslam ülkelerindeki bu tavırlara rağmen Bahailik günümüzde içlerinde ülkemizin de bulunduğu dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde Bahai inancını taşıyan topluluklara rastlanmaktadır.Ülkemizde Bahailer genelde istanbul,Ankara gibi büyük kentlerde yaşamaktadırlar ve sayıları 20.000 civarındadır. Yaklaşık olarak dünyada 2.000.000 civarında Bahai bulunmaktadır
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
MOONLAR


Moonculuk Kuzey Koreli Sun Myung Moon tarafından Güney Kore 'de kurulmuş bir harekettir. Kore de " Tong " Batıda ise " Birleşik Kilise " , " Kutsal ruh Birliği ", "Birleşik Aile ", "Moon Teşkilatı " vb. isimlerle anılır.

1920 yılında Kuzey Kore de doğan Moon önceleri Budist,sonra Presbiteryen Kilisesine girmiş daha sonrada Yehova Şahitleri dinini benimsemiştir. 1936 da İsa 'nın kendisine görünerek " Tanrının Krallığını " kurmasını teklif ettiğini açıklayınca Yehova Şahitleri dininden kovulmuştur. Güney Kore 'ye geçen Moon burada da yaklaşık 20 yıl boyunca Allahla,Budhayla, Musa ile konuştuğunu etrafa yaymıştır. Moon 'un fikirleri 1950 yılında G.Kore sınırları aşarak Japonya ve Batıya yayılmıştır. Moon 1954 yılında Güney Kore 'nin başkenti Seul 'de, bütün dinleri birleştirmeyi amaçlayan, uzlaştımacı (sinkretik) " Birleşik Kiliseyi kurmuştur. Moonculuk hareketi 1959 ‘da Amerika 'ya taşınmış ve buradada gelişmeye devam etmiştir.



Hareket mali kaynak temin için, ticari hayata el atmış; balıkçılık ,bitkisel üretim gibi yollarla zenginleşme imkanı bulmuştur. Moonculuk ticari hayatın yanında kültürede el atmış yüksek tahsil araştırmaları için bir " ilahiyat okulu "kurmuştur. Mooncular çeşitli ülkelerde hareketin fikirlerini yayan ve mali yönden destekleyen dergi,gazete gibi yayınlar çıkartmaktadırlar.

" Birleşik Kilise "ye katılanlar, genellikle iyi tahsil görmüş, yirmi taşını geçmiş orta sınıf gençleridir. Japonya ' da ve Batı ' da bütün vaktini bu dini harekete ayıranlar (fultaym üyeleri), topluluğun merkezlerinde kalmakta,Kore 'dekiler ise bu işi kendi evlerinde yürütmektedirler.Kendini tamamen harekete vakfeden üye sayısı Batıda onbini geçmezken, Doğuda bu rakam, aşağı yukarı, Batı ' dakinin iki katı kadardır.Fultaym üyelerin hayat tarzı, hareketin teolojisinin gerektirdiği " yenileştirme "yi sağlamak için, çok çalışma ve fedakarlığa dayanır. Hareketin mal varlığını artırmak, ya da yeni katılmalar sağlamak için çok zaman harcanır.Üyelerden evlilik öncesi ve hatta sonrasında hizmet içi bekar kalmaları beklenir.İki üç sene hizmet etmiş üyeler Moon tarafından eşlendirilir; yüzlerce, hatta binlerce çift aynı anda bir evlendirme töreniyle takdis edilir.Takdis,önemli bir ayindir.Ayrıca her tarafta, ay ve yılın ilk gününde, ya da hareketin kutsal günlerinde and içilir.



2. Moonculuğun Görüş ve Düşünceleri



" Birleşik Kilise "nin teolojisi, yeni bir dini anlayış üzerine kurulmuştur. Bu hareket mensupları, Mesihi bin yıllık devre anlayışına sahiptir. Onlar, hayatlarını " Göğün Krallığı "nın yeryüzünde yeniden hakim olması gayesine adamışlardır. Bu noktada diğer Mesihi yeni dini hareketlere ve bir bakıma Yehova Şahitlerine benzerler.

Moon 'nun " İlahi Prensip " kitabı, Hıristiyan Kutsal Kitabının, bütün dinleri birleştirmek üzere, yeni bir yorumunu sunmaktadır. Bu Kitapta Tanrı, birtakım temel, evrensel prensiplere göre alemi yaratan,zati nitelikleri bulunan,bir varlıktır.Bütün yaratıklar olumlu ve olumsuz (erkek ve dişi) elemanlardan ibarettir. Bunlar, sıra ile, daha büyük bir bütün teşkil etmek üzere, bir verme-alma ilişkisi vasıtasıyla, daha geniş fertler içinde birleşirler. Adem ve Havva, Tanrının onlarla bir sevgi verme-alma ilişkisi içine girebileceği için yaratılmıştır. Asli gaye; onların evlilikte Takdis edilecekleri bir mükemmellik merhalesine ulaşmaları ve böylelikle onların çocukları, çocuklarının çocukları Tanrı ile tam uyumlu, günahsız bir dünya kurmalarıydı. Bu, olmadı. Kovulma, sadece bir yasak elmanın, yenilişi değil, bütün güçlerin en üstünü olan sevginin istismarını içinde bulunduran bir itaatsizliğin sonucudur. Tanrı, başmelek Lusifer 'e (şeytan)Adem ile Havva 'ya göz kulak olmasını istemişti. Ancak o, Tanrı ' nın Adem 'e olan sevgisini kıskandı ve Havva ile (ruhani bir şekilde)cinsel ilişki kurdu. Bunun üzerine Havva, Adem 'i kendisiyle(bedeni) cinsel ilişki kurmaya ikna etti. Bu şekilde, Tanrı merkezli değil de, Lüsifer merkezli; vaktinden önce zamansız birleşme sonucu Asli Suç, sonraki bütün nesillere geçti. Tarih, Havva ile Şeytanın adi davranışıyla bozuldu. Moon 'un " İlahi Prensip " kitabı, bu olayı şöyle bitirmektedir: Bütün tarih, Tanrı ve insan tarafından alemin Tanrı 'nın istediği duruma getirilmesi girişimi olarak görülebilir. Kutsal Kitab 'ın bazı anahtar figürleri de bunu göstermektedir.



" İlahi Prensip "e göre yanlışın düzeltilmesi Mesih ile gerçekleşecektir. Mesih ve karısı, Adem ile Havva 'nın yapamadığını yapacaktır. Onlar,gerçek ana-babayı oluşturacaklar ve onların evlilikte takdis ettikleri kimseler, asli suçsuz doğan çocuklara sahip olacaklardır. Bütün bunların olabilmesi için insanın Mesih 'i kabul etmeye hazırlanacağı bir kuruluş olmalıdır. Böyle bir kuruluş, geçmişin kötülüklerini, kötü borçları silecek,iyi işlerin bir garantisi olacaktır. Mesih 'in rolü, asli suçtan azade, beşeri ana babadan doğma bir kimsenin üstleneceği bir iştir. "İlahi Prensip "e göre İsa böyle bir kimse idi,alemi yeniledi. Ancak Vaftizci Yahya 'nın hatası sonucu evlenme fırsatı bulmadan öldürüldü. Böylece o aleme ruhani bir kurtuluş getirdiysede, ölümüyle bedeni bir kurtuluş sağlayamadı. İsa 'dan önceki devre ve sonraki ikibin yıl arasındaki çok sayıda ki benzerleri günümüzün " İkinci Geliş Zamanı " olduğuna delalet ettiği kabul edilebilir.

İşte bu düşünceler altında Birleşik Kilise Mensupları, Moon ve Karısının gerçek ana-baba olduklarına inanırlar. Hareketin mensuplarına ait literatüründen Moon 'un kendisini Mesih olarak gördüğü ve takipçilerinden de böyle görmelerini beklediği anlaşılmaktadır. Mensupları da Moon 'u " Tanrının Göndermişi " kabul etmektedirler.

Mooncular 'ın sigara,içki kullanmaları, zina yapmaları kesinlikle yasaktır.


Günümüzde Moonlar



Birleşik Kilisenin telkinleri her tarafta muhalefetle karşılaşmıştır.Bu hareketin beyin yıkama yoluyla veya zihin kontrolü teknikleriyle üyelerin celbettiği ve alıkoyduğu,aileleri böldüğü,liderleri lüks içinde yaşarken üyelerinin istismar edildiği, teşkilat baskısıyla yürütüldüğü,komünizme karşı bir hareket olarak,programlandığı,Güney Kore haber alma teşkilatıyla (KCIA)alakası bulunduğu,silah imalatıyla uğraştığı,dünyaya hakim olup Moon 'la bir teokrasi kurmak istediği,fitneci bir teşkilat olduğu,vergi ve muhaceret kurallarını bozduğu gibi suçlamalar yapılmıştır.1982 'de,Amerikan federal mahkemesi,vergi yolsuzluğu suçuyla, Moon 'u onsekiz ay hapse mahkum etmiştir.Bu olay sonrasında Moon,faaliyet alanını Güney Amerika,Avrupa ve Ortadoğu 'ya yöneltmiştir.Hareket 1989 'lara kadar, antikomünist mücadelesini sürdürmüştür.Şimdi artık Amerika 'da Muhafazakarların desteğini kazanmaya çalışmaktadır.Ancak Amerika 'daki Protestan çevreler Moon 'u ve taraftarlarını kabullenememiştir.

Moonculuğun günümüzde en büyük faaliyetlerinden birisi her yıl ayrı ülkede düzenledikleri gençlik kamplarıdır. Değişik dinlerden ve ülkelerden gençler masrafları Moonlar tarafından karşılanarak kamplara davet edilmekte ve kamptaki gençler arasında dinler arası diyalog kurulmaya çalışılmaktadır. Ülkemizden de bu kamplara katılımlar olmaktadır.


Moonculuk günümüzde ayrı ve diğer dinlerden tamamen bağımsız bir din olarak insanlar tarafından kabul görmektedir. Büyük bölümü (500.000) Güney Kore 'de olmak üzere Fransa,ABD ve diğer ülkelerde toplam 3.000.000 taraftarı mevcuttur. Moonculuk Taraftar sayısını hızla arttırma eğilimindedir..



--------------------------------------------------------------

Tenrikyo
( İlahi Neden-in- Öğretisi )



Tenrikyo, (Tenrikyo, İlahi Neden(in) Öğretisi) bir başka ismiyle Tenri,Japon Şinto inancı kökenli, Budizm'den etkilenmiş bir dindir. Nakayama Miki isimli bir kadın çiftçi tarafından kurulmuştur. İnanışa göre Nakayama Miki 1838 yılından itibaren aydınlatıcı ve ilham veren çeşitli tecrübeler yaşamıştır. Bu tarihten sonra dinin bağlıları tarafından Oyasama ("Onurlu/Onurlandırılmış Anne") diye anılmıştır.

Dinin amacı yoki yusan veya yoki guraşi`ye ulaşılmasıdır ki bu 'neşeli hayat' Dünya'da hayırseverlik ve hırstan, bencillikten, nefretten, öfkeden ve kibirden uzak durarak sağlanır.


* Yo "olumlu"dur, Çin'deki Yin ve Yang'ın Yang`ıyla aynı karakterdir.
* Ki "ruh" veya "enerji", Çincedeki Qi ile aynı karakterdir.
* Yusan "dağlara veya açık araziye çıkış/gidiş" yani "gezinti", neşeli ve cesur bir yaşamı vurgulamaktadır.
* Guraşi "rızık/geçim" günden-güne yani günlük bir yaşam anlayışını vurgulamaktadır.

İnananları tek bir Tanrı'ya, insanlığı yaratan, ilgilenen, insanlığa merhamet eden ebeveyn, Tenri-O-no-Mikoto, "Cennetsel [On] Nedenin İlahi Kralı"na inanırlar. Sürekli devam eden reenkarnasyon dininin bir parçası olsa da büyük bir etkiye sahip değildir. Dinin barındırdığı ana öğretilerden bazıları: Moto-no-Ri - orijin prensibi; Kaşimono-Karimono - insan vücudu ve Tanrı arasındaki doğa ilişkisi; Hinokişin - gönüllü emek (çoğunlukla hayır işleri veya kamu hizmeti); Tanno - sorun, hastalık ve zorluklara karşı yapıcı bir tutum; ve Juzen-no-Şugo - Futatsu Hitotsu'da var olan ve yaratıma dahil olan on prensip veya ilahi takdir.


Büyük dini lidere Şimbaşira ("Ana sütun") derler.

Her ne kadar Tenrikyo bir din olarak kabul edilebilse de, bazı bağlıları tarafından evrene dair bir öğreti olarak kabul edilmiştir ve diğer dini inançlarla çelişmesi şart değildir. Örneğin, bir Tenrikyo bağlısının aynı zamanda bir Hristiyan olması normal bir şey olarak görülür. Özellikle Hristiyan kilisesi ile Tenrikyo örgütünün ilişkileri iyidir. Yine de, Tenrikyo bazı baş Budist mezheplerine (örneğin Niçiren Şoşu)muhaliftir ve bu mezhepleri rakip veya düşman olarak görmektedir.

Tenrikyo hizmetlerinde gagaku müziğini kullanır ki aslında bu müzik imperyal Japon mahkemesinin antik klasik Şinto müziğidir.



Günümüzde İlahi Neden-in- Öğretisi

Başta japonya olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinde taraftarları bulunmaktadır. Arjantin, Portekiz ,Brezilya, Avrupa , Kore gibi yerlerde lokal organizasyonlar altında örgütlenmişlerdir. Dünya çapında Tenrikyo dinine bağlı yaklaşık 2 milyon kişi olduğu, bu sayının yaklaşık 1,5 milyonunun Japonya'da yaşamdığı tahmin edilmektedir.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Tanrının Yolu Topluluğu

Tanrının Yolu Topluluğu son yıllarda ortaya çıkan uzlaştırmacı dinlerdendir. Topluluğun en önemli özelliği her hangi bir dinden kopmadığı gibi,kurucusunun herhangi bir din tarafından beklenilen Mesih iddiasında olmamasıdır.Topluluk inananları kendilerini gizlediğinden dolayı haklarında pek fazla bilgi yoktur. Topluluğun temel inancı tüm dinlerin aynı Tanrıdan olduğu - Dinlerin Birliği - inancıdır.

Topluluğun diğer dinlerden bir diğer farkı ise Topluluk üyelerinden öğrendiklerimden çıkan sonuçlara göre bu dini hareketin Türkiye 'de veya yakın çevrede ortaya çıktığıdır. Tanrının Yolu Bilimsellikle Din modelinde olup bazen Ateist karakterler de içermektedir.




İnanç ve İbadetleri


Topluluk kendini tüm dinlerin birleşme adresi olarak ilan eder.Yaratanla buluşmak - birleşmek - için hiçbir kişi veya sürekli uygulanan ibadetlere gerek yoktur.İsteyen istediği zaman yaratanla buluşabilir. Topluluk üyeleri birbirlerine “Yolcu ” diye hitap ederler. Topluluk “Yaratan” veya “Yezdan” dedikleri tek bir Tanrı 'ya inanırlar.

Topluluk üyeleri ölümden sonra ruhun yeni bedende tekrar doğacağına inanırlar. Yolculara göre Tanrı bedeni ölümden sonra ruhları yargılar. Yargılamada iyi olanlar günahsız yaşam sürerler, Yaratan 'ın yanında günahsız yaşamakla ödüllendirilirler. Kötü olanlara Tanrı, iyilerden olmak için ne istediğini sorar. Ve kötüleri iyi olmaları için istedikleri beden,cinsiyet,dil,ırk ,ekonomik sınıf gibi özelliklerde dünyaya gönderir.Buna “ruhun şikayetlerinden arındırılması” denir.Topluluk üyeleri yeni bedende tekrar doğumu, ruhun göçü -ruhsal sürgün- olarak kabul ederler ve bunu Yaratan 'dan ayrı düşme olarak kabul ederler.

Topluluk üyeleri “Tanrının Yolu Dini”nin dışındaki diğer tüm dinlerin insanların şikayetlerini önleyip iyi insanlar olmaları için; insanların kendileri istediğinden dolayı Yaratan tarafından ortaya çıkarıldığına ve din kurucularının seçilmiş iyi insanlar olduklarına inanırlar. Tanrının Yolu 'nun ise insanların istekleri doğrultusunda değil, Tanrı 'nın kendi isteklerinden meydana gelmektedir.Yolcular Tanrı 'nın her dinde dua ve ibadetlerini kabul edeceğine inanırlar.

Topluluk üyeleri cehennem ve kadere inanmazlar.Cehennemi tanrısal işkence hane olarak değerlendiren Tanrının Yolu Dini mensupları, iyi olan ve insanları seven Tanrı 'nın cehennemi var edemeyeceğine inanan “yolcular”,insanların kendi istedikleri gibi yaşadıklarını,çünkü bu yaşamı en ince ayrıntısına kadar Yezdan 'dan kendilerinin istediğini bu nedenle yaşamı kendilerinin yönlendirdiğini dolayısıyla Kader olgusunun gerçek olamayacağını kabul ederler.
Ben sizleri şikayetlerinizden arındırdım. Hayatı dilediğiniz gibi yaşadınız (Son Söz :35)



Tanrının Yolu Dini 'nin diğer dinlerden belki de en önemli farkı Evrimi Kabul etmeleridir. Evrimi ruhsal ve bedensel evrim olarak ikiye ayırıp, ikisini de kabul eden Yolcu 'lar ; Yaratan 'ın canlıların isteklerine göre değişmelerine izin verdiğini, evrimin Yaratan 'ın yokluğunu değil tam tersine Yaratan 'ın gücünün ve Yarattıklarına olan sevgisinin bir kanıtı olduğunu kabul ederler.

Topluluk üyeleri en büyük ibadetin paylaşım olduğunu,en büyük erdemin ise eşitlik ilkesine bağlılık olduğuna inanırlar. Tanrının paylaşmayı sevmeyen ve sahip olduklarını başkasıyla paylaşmayanların ne olursa olsun iyilerden olamayacağını kabul ederler. Bu yönüyle eşitlikçiliği, paylaşımı ön planda tutarlar.Topluluk ibadet için mekana bedeni kurallar,belli sözlere gerek olmadığını, sessizce Yaratan 'ı düşünerek, dua ederek veya Tanrı 'nın hoşuna gidebilecek her hangi bir şey yaparak,bir insana veya canlıya bir iyilik yaparak da ibadet edilebileceğine ayrıca İbadet için illaki din adamlarına gerek olmadığına inanırlar.

Tanrının Yolu Dini 'nin kutsal kitabı “Son Söz”dür. Tanrının Yolu inananları - Yolcu 'lar - Son Söz 'ün Tanrısal esinle yazıldığını Tanrıdan olduğunu iddia ederler. Diğer dinlere ait kutsal kitapları da kutsarlar. Son Söz 'de dünyanın yaratılışı, ruhun yargılanması, yaşamsal yasalar (evrim,eşitlik,paylaşım,dinlerin birliği) gibi konularla ilgili kısa mesajlar vardır.

Günümüzde Tanrının Yolu Topluluğu


Tanrının Yolu Dini inananları hakkında pek fazla bilgiye sahip değiliz. Fakat yeni ortaya çıkan dinin henüz dünyadaki bir çok ülkeye yayılamadığı ve büyük cemaatler oluşturamadığı tespit edilmiştir. Tanrının Yolu Dini üyeleri diğer bir dine de hoş görülü olduklarından ve kendilerini tam anlamıyla ortaya koymadıklarından dolayı sayıları hakkında tahmin yapmak oldukça zordur. Son yıllarda özellikle Ateist ve reenkarnasyona inanan Müslüman ve Hiristiyan gençler arasında sempatizanlarının sayısı artmaktadır.


Günümüzde Yolcu 'lar aralarında Türkiye 'nin de bulunduğu bazı Avrupa ülkelerinde yaşamaktadırlar. Toplam sayılarının bin civarında olduğu tahmin edilmektedir..



-----------------------------------------------------


Kadıyanilik

Bir diğer adı Ahmedilik olan Kadıyanilik 19.yüzyılda Mirza Ahmet Gulam (1839 - 1908 ) tarafından 1889 da Hindistan 'da kurulmuş bir dini akımdır.

Mirza Gulam Ahmed zaman zaman kendisinin Mehdi, Mesih ve Krişna olduğunu iddia ederek Müslüman, Hıristiyan ve Hindulara sempatik görünmek istemiş 1889 'da yayınladığı bir bildiriyle Allah tarafından yenileyici olarak tayin edildiğini açıklamıştır.




Ahmedi 'lere göre ahiret,yeni bir oluşum değildir. Gulam Ahmed , İslam Peygamberi Hz. Muhammed 'den sonra nebevi vahyin gelmeyeceğini (peygamber vasıtasıyla yeni vahiy gelmeyeceğini) savunmuş, asıl şefaat edenin Allah olduğunu söylemiştir.

Ahmedilik İslam, Hıristiyan ve Hindu çevrelerince sapkınlıkla suçlanıp yeni bir din olarak kabul edilmemesine rağmen, Kadıyanilik bahsedilen bu üç dinden çeşitli oranlarda etkilenerek bunların birleştirilmiş sentezinden ortaya çıkmış bir dindir.



Başlıca gelir kaynakları ; zekat, müritlerinin her ay ödedikleri vergi ve ölenlerin miraslarından alınan 1 / 10 oranındaki paydan ibarettir.

Kutsal Kitapları


Kadiyaniler kendilerini İslam Dini'nin temsilcileri olarak tanıtırlar ve Kur'an ı Kutsal kabul ederler. Kur'an ın dışında Kadıyaniliğin ( Ahmedilik) kutsal kitaplarından en önemlileri şunlardır;

- Kerametu 's - Sadıkın
- Hamametu 'l - Buşra
- Nuru 'l - Hak
- Sırru 'l - Hilafe



Günümüzde Kadıyanilik


Kadıyanilik GulamAhmed 'in 1908 'de ölümünden sonra ikiye bölündü. Biri genel merkezi Lahor 'da öbürü Rabua 'da bulunmaktadır. Bunlardan özellikle Avrupa 'da büyük propaganda faaliyeti gösteren Lahor topluluğu İngiltere 'de oldukça güçlüdür.

Kadıyaniliğin günümüzdeki en büyük temsilcisi Mirza Gulam Ahmed Kadıyani 'nin üçüncü halifesi ve oğlu olan Mirza Nasir Ahmed 'tir. Taraftarları O 'na “Mesih 'in Üçüncü Halifesi “ unvanını vermiştir.



Günümüzde Pakistan (Ahmedilik, İslam dışı bir azınlık kabul edildiği için Pakistan Parlamentosu 07.09.1974 tarihli kararıyla , ülkesindeki faaliyetlerine sınır getirmiş, ancak anayasa çerçevesi dahilinde diğer azınlıklara tanınan haklar onlara da tanınmıştır) , Hindistan, İngiltere ve bazı Avrupa ve İslam ülkelerinde 3.500.000 civarında taraftarları bulunmaktadır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Raelien Akımı



Raelien akımı 1973 ve 1975 'te Avvergne ve Perigord 'da iki kez uzaylılar tarafından kaçırıldığını öne süren Fransız gazeteci ve otomobil yarışçısı Claude Vorilhon tarafından kuruldu. Uzaylıların mesajını anlattığından dolayı “UFO Dini” veya “Uzay dini” olarak ta adlandırılır.




Uzaylıların gezegenine götürülen C.Vorilhon oradan bir mesajla döndü. Vorilhon 'a göre ; Elohimler 'in yani XXI. Yüzyıl meleklerinin gelişine hazırlanmak gerekli idi.Raelien Akımı, insan ırkının, ilerlemiş uzaylı türlerin klonlanmasi sonucu ortaya çıktığına inanıyor.

Kendisini "Rael" olarak adlandıran Vorilhon 'un verdiği simgede Davut 'un Yıldızı ile Hindistan kökenli gamalı haç birleştirilmişti.Parola ise “şimdi anlama zamanıdır, inanma zamanı geçmiştir” idi. Lider Rael (Vorilhon), insanlığın sırrını, 1973'te Fransa'da bir UFO'dan öğrendiğini iddia ediyor. Müritlerden, cinsel tercihlerini kanıtlamaları için tuhaf cinsel ilişkilerde bulunmaları da isteniyor

Kitabı Mukaddes 'in yeniden yorumlanmasının sonucu ortaya çıkan bu akım, akılcılığı ve bilimselliği benimseyerek ateist ve hazcı bir dine dönüşme eğilimindedir.



RAELİENLERE GÖRE YAŞAMIN BAŞLANGICI VE TANRI

DÜNYADAKİ BÜTÜN HAYATI BAŞKA GEZEGENDEN GELEN İNSAN BİLİM ADAMLARI TARAFINDAN VE DNA'YI KULLANARAK YARATTILAR.

Bu şahaser yaratılış destanın izi, bütün dini yazı ve gelenklerinde bulunmaktadır. Hz Musa, İsa, Buda ve Muhammed bunlardan bahsediyordu. Onları dünyamıza hoşbuyurma zamanı geldi.



NE OLDU?

13 Aralık 1973’de başka gezegenden gelen ziyaretçi, Fransız gazetecisi Rael ile temasa geçip dünyaya tekrar gelebilmeleri için bir eşçilik kurmasını istediler..

Rael ile buluşan uzaylı insan, dört ayak yüksekliğinden biraz daha büyük, koyu-renk uzun saçlı, badem gözlü, derisi zeytin renkli, görünüşü ahenk, mizah ve neşe saçıyordu. Hz. Rael, geçenlerde verdiği açıklamada buluştuğu Elohim’in görünüşüne bunları ekledi: “O Japonya'nın sokaklarında yürüyecek olsa, onu hiçkimse farkedemez” Diğer bir deyimle, onlar bize, biz de onlara çok benziyoruz. Ve hakikatte bizler, Tevrat'ta yazıldığı gibi "onların benzerinde" yaratılmıştık.



O Rael'e söyledi ki':


"Dünyadaki bütün hayatı bizler dizayn etdik"
"Bizleri sizler, Tanrı diye yanlışa aldınız"
"Bütün ana dinlerinizin başlangıcındayız"
"Şimdi ki sizler bunu anlamak için yeterli derecede
olgunluğa eriştiniz, elçilik sayesiyle resmen
bağlantı kurmak istiyoruz"

MESAJ


Rael’e dikte edilen Mesaj açıklıyor ki, dünyadaki hayat, ne rastgele evrim ne de doğaüstü ‘Tanrı’tarafından ama tamamıyle kasten (bile bile), bilimsel alanda oldukça ilerlemiş uzaylı bilim adamları tarfından ve DNA’yı kullanarak yaratmışlardı. Bu uzaylı insanlar ”kendi benzerlerinde” dünya insanlarını, nasıl deriz ki--”Bilimsel yaratıcılık” yöntemiyle yaratmışlardı. Bu bilim adamlarından ve yaptıkları işlerden ve de sonsuz sembollerinden referanslar, birçok kültürlerin eski yazılarda/dini kitaplarda bulunmaktadır. Örnek olarak, İncil kitabının başlangıç bölümünde bahsedilen yaratılışta ”Elohim” kelimesi ”Tanrı” olarak yanlış tercüme edildi. Çünkü hakikatte bu çoğul bir kelime olup ”uzaydan gelenler” anlamına gelmektedir ve bu kelimenin tekili ”Eloha”dır (ve ”Allah” olarak da bilinmektedir). Dünyanın her tarafındaki yerli kültürler, uzaydan gelen bu ”Tanrıları” hatırlamaktadırlar. Bunlar arasında Amerika, Asya, Avustralya, Avrupa ve Afrika (Dogon ve Twa) kültürlerini örnek olarak verebiliriz.

Kendi başına gelişmesi için insanlardan ayrılıp kendi dünyalarına gitmelerine rağmen, Elohim peygamberler sayesiyle (Hz. Buda, Musa, İsa ve Muhammed gibi..) bizlerle bağlantı muhafaza ettiler. Bu peygamberler, onlar tarafından özellikle seçilip eğitilmişlerdi. Peygamberlerin görevi, her çağa ve kültüre uygun mesajlarla insanlığı derece derece ve anlayış seviyelerine göre eğitmekti. Bilim açısından yeterli derecede ilerleyip onları, Yaratıcılarımız ve çağdaş insanlar olarak tanımamızı sağlamak için Peygamberler, Elohim’in izlerini bıraktılar. Babası bir Eloha olan Hz. İsa, yaşamaya imtiyaz olduğumuz bu İfşa/açıklama çağına hazırlama olarak ona verilen bu mesajları bütün dünyaya yayma görevi verilmişti.



GÜNÜMÜZDE RAELİENLER

Günümüzde Raelien akımı taraftarları Fransa ve Fransa Kanada 'sı başta olmak üzere,dünyanın bir çok ülkesinde taraftarı olan bir dini akımdır. Son yıllarda insan kopyalama çalışmalarına destek verdikleri iddiasıyla gündeme gelen ve haklarında dava açılan, Raelien taraftarlarınca akımının inanan sayısının 50.000 civarında olduğu iddia edilse de gerçekte bu rakam 30.000 dolaylarındadır. Raelien tarikatının Montreal dışında “UFO Land Parkı” bulunuyor

---------------------------------------------




RAMTHA


ABD'nin Seattle yakınlarındaki Yelm kasabasında 1976 yılının kış aylarında sıradan bir pazar günü, ev kadını Judith Darlene Hampton, evinde yemek yapmaktadır. Birdenbire mutfağında garip bir varlık belirir. 35 bin yıl önce Lemuria adlı kayıp bir kıtada yaşadığını söyler. Hampton'a "Seni zincirlerinden kurtarmaya geldim" der. Amerikalı kadın birdenbire ruhunun bedeninden ayrıldığını hisseder. Sanki bir ışık hızıyla karanlık bir tünele girer, sonra da müthiş bir güzellikle karşılaşır. Doğup ölmeyi, dünyaya tekrar tekrar gelmeyi bu tünelden binlerce kez geçerek garip tecrübeler yaşayarak öğrenir.

BEDENİNDE İKİ RUH VAR


Yelm'deki bu sıradan kadının bedeninde artık iki ruh vardır. Adının Ramtha olduğunu söyleyen varlık Hampton'ın bedenine girdiğinde onun ağzından mesajlar vermeye başlar. Daha sonra J.Z. Knight adını alan "iki varlıklı" bu kadının bedenine istediği an gelen Ramtha, onu önemli mesajlar getiren "kutsal insana" dönüştürür. J.Z. Knight, bugün Washington yakınlarındaki Fransız tarzı şatosunda yaşıyor. Burası aynı zamanda Ramtha Aydınlanma Okulu. Dünyanın pek çok ülkesinden insan onun bedeninden Ramtha ile temas kurmak için binlerce dolar ödeyerek bu şatoya geliyor. Ramtha tarikatının üyeleri arasında Türkler de var, Scientology tarikatı gibi Salma Hayek ve Linda Evans gibi Hollywood ünlüleri de...



'KANAL FENOMENİ'

Lise mezunu, beş evlilik yaşamış, sigara tiryakisi J.Z.'nin Ramtha ile temasının tarikat üyelerince bilinen adı "kanallık fenomeni". Tarikata göre, 1999'da J.Z. Knight, bilim adamları tarafından birtakım aletlere bağlanarak teste tabii tutuluyor. Bu şekilde "kanal fenomeni" nin ispat edildiği öne sürülüyor. Ünlü parapsikologlar Ian Wickramasekera ve Stanley Krippner'ın bulgularına göre, Ramtha tarafından kanal olarak kullanılma esnasında J.Z. Knight'ın beyin dalgaları deltaya dönüşüyor ve beynindeki alt cerebellum bölgesi, konuşup yürüyebilmesi için onun vücudunu kontrol ediyor. Bu da aklın gizemlerinden biri olarak düşünülüyor.

250 YIL YAŞAM VAADİ

J.Z. Knight, Ramtha ile temasını ilk olarak 1978 yılında açıkladığında herkes ona deli gözüyle bakmıştı. Ancak 1985 yılında bir televizyon şovunda Ramtha'nın bedenine girip bir erkeğin sesiyle konuşmasının ardından durum değişmiş. Ramtha'nın, insan bedeninin en az 250 yıl yaşlanmadan mükemmel şekilde yaşayabileceğini savunuyor. Gençliği uzatmak ve uzun yaşam sırrı Ramtha'da insanın kendi kendine psikolojik olarak yapabilmesini hedefliyor.

RİTÜELLERİ ŞARAP TÖRENİ

Ramtha tarikatındaki tek ritüel şarap töreni. Ramtha, şarabın şifa verici ve hayat uzatıcı özelliklere sahip olduğunu söylediği için, tarikatta derslere başlanmadan önce şarap merasimi düzenleniyor. Şarapla beraber de dua ediliyor. Ramtha'nın kehanetleri de bulunuyor. Mesela Sovyetler Birliği'nin yıkılacağını, tam beş yıl önceden öngörmüş



----------------------------------------------



Rastafarianizm


Rastafarianizm, Rastafarianizm Etiyopya Prensi Haile Selassie tarafından kurulmuş dinin ve bu dine bağlı olarak ortaya çıkmış olan inanış ve düşünce biçiminin adıdır.

Mısır orjinli ra dinlerinin Hristiyanlık ve Yahudilikle karışarak ortaya çıkmış bir dindir. Hazreti Musa'nın asıl yol gösterdiği kutsal kavimin zenciler özellikle de Etiyopyalılar olduğunu savunur. Rastafarianizim'de kutsal vadedilmiş topraklara zion (bir anlamda cennet) denilmektedir. Rastafarianizim kendi içinde birçok kola ayrıldıklarından değişik inanışlara ve jah kavramına sahip olabilirler.



Zamanında Afrika'dan giden köleleri tekrar Afrika'ya döndürme misyonunu üstlenen Marcus Garvey, gittiği yerlere bu dini ve zenci mesihini taşımıştır. Günümüzde sayıları yaklaşık 1.000.000 civarındadır.

Bu dinin ilahileri daha sonralarıda Jamaica'da reggae müziğine kaynaklık etmiştir.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
YEHOVA ŞAHİTLERİ


Yehova şahitliğinin kurucusu C.T. Razıl 'dır.(Charles Taze Russell 1852-1916) Razıl önceleri bir Kitab-ı Mukaddes topluluğu kurdu, ve grubun pastörü seçildi. 1879 da " Siyon 'un Tarassut Kulesi" dergisini çıkartmaya başladı, birkaç yıl sonra aynı ad altında ( daha sonra " siyon" kelimesi atıldı)bir cemiyet kurdu.

Razıl, öldükten sonra yerine hareketin avukatı J.F. Rutherford (1869-1942) getirildi. Kendisinin " Yehova 'nın Sözcüsü" olduğuna inandığından ve Razıl 'ın şahsiyetinin yıprandığına kanaat getirdiğinden " Russelistler" adını 1931 'de " Yehova Şahitleri" ne çevirdi. Yüzden fazla eser yazdı. Fakat O da va 'dedilen olayları görmeden öldü. Yerine N.H. Knorr )1977 'ye kadar) geçti. Bunun zamanında Gilead 'da Kutsal Kitap Mektebi kuruldu ve 15.000 civarında Krallık misyoneri yetiştirdi. Knorr 'dan sonra teşkilatı bir idare heyeti yürütmektedir. Bu idare heyetinin altında çeşitli hizmet kademeleri vardır.




Yehova Şahitliği Dini Mesihi bir harekettir. Onlar,İsa 'nın ikinci gelişinin vuku bulduğuna ve onun 1914 'te gökte " Tanrının Krallığını" başlattığına inanırlar. Yehova Şahitlerine göre ; 1914 'te hayatta bulunan nesil,İsa 'nın yeryüzüne inerek beraberindeki 144.000 Yehova Şahidiyle bütün siyasi kuruluşları,devletleri,milletleri,kısacası " Şeytanın Güçleri" ni yok edeceğini görecektir. Böylece yeryüzünde de Tanrının Krallığı kurulmuş olacaktır. Bu Armagadon Savaşıyla sağlanacaktır.

Yehova Şahitlerinin İnançları


Yehova Şahitleri 'nin inanç ve adetleri maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz :

1 - Mukaddes Kitap, Tanrının Sözüdür ve hakikattir. Mukaddes Kitaba her türlü insan sözünden daha çok güvenilir. " Yeni Ahit" , ruhi İsraillilerle yapılmıştır. Tanrının Kanununa insanların kanunundan ziyade itaat edilmelidir. Yehova 'nın Şahitleri, bütün insanlara, Mukaddes yazılardaki hakikati bildirmek sorumluluğu altındadır. Mukaddes Kitabın ahlak standartlarına uyulması şarttır.




2. - Tanrı tektir ve ismi Yehova 'dır. Tanrı, dünya üzerindeki kötü sistemi Armagedon Harbi ile ortadan kaldıracaktır. Tanrı, her fert için kader ve alın yazısı çizmemiştir; herkes davranışlarında bizzat sorumludur.

3. - İsa Mesih, Tanrı tarafından mucizevi olarak doğması sağlandığından, Tanrının Oğludur ve Tanrıya eşit değildir. İsa 'nın insan öncesi hayatı vardır; Tanrının yarattığı ilk varlıktır. İsa Mesih; bir haç üzerinde değil bir direk üzerinde ölmüştür. İsa, hayatını, insanlığın kurtuluşu için gerekli olan fidye olarak ödemiştir. Kurtuluş için İsa 'nın kurbanlığı yeterlidir. İsa Mesih, ölümünden sonra ruhi bir şahıs olarak yaşamaktadır. İsa 'nın yönetimindeki " Gökteki Tanrısal Krallık" , yeryüzünü adaletle ve sulh içinde yönetecektir. Bütün milletlerden seçilen ve sayıları 144.000 olan sadece küçük bir sürü, İsa Mesih ile birlikte hüküm sürmek üzere " Göğe" gidecektir. İsa, cemaati kendi üzerine bina etmiştir (Petrus 'un üzerine değil). Dua, tanrı Yehova 'ya ancak İsa Mesih vasıtasıyla yapılır. İsa, Tanrıya hizmet etmekte takip edilmesi gereken bir örnek bırakmıştır. İsa 'da ilahi tabiat bulunmaz.

4. - İlahi Krallık, yeryüzüne insan için en iyi hayat standardını getirecektir. Yeryüzüne asla imha veya yok edilmeyecektir. Kötülük ebediyen yok edilmiş olacaktır. Hayata götüren yol, ancak bir tanedir. Şimdi biz son günlerde yaşamaktayız.
5. - İnsanlık, Ademin günahlarından dolayı ölmektedir. İnsan onu, ölümle birlikte yok etmektedir. Ölüler, insanlığın müşterek mezarına gidecektir. Ölümden kurtulmak için yegane ümit, diriltilmektir. Bu da Yehova Şahidi olmaya bağlıdır. Adem 'den miras alınan günah sona erecektir. İnsan, tekamül etmemiş, fakat yaratılmıştır.
6. - Cehennem diye insanların ruhlarının azap çektikleri bir yer yoktur.ve kadere inannazlar




7. - Din, sadece Yehova Şahitlerininkidir. Diğerleri sahtedir.

8. - Şeytan, bu dünyanın görülmez yöneticisidir.

9. - Tapınmada suret, resim, haç, tespih, mum kullanılamaz.

10. - Ruh çağırmak, fal bakmak, büyücülük, ispirtizma yasaktır.

11.- Yehova Şahidi, dinlerarası işbirliği faaliyetlerine katılamaz. Yehova Şahidi, kendini bu dünyadan uzak tutmalıdır. Yehova 'nın şahidi, Yehovanın askeridir, askerlik yapmaz, bayrağı put olarak görür.

12. - Ağızdan veya başka bir yolla bedene kan almak " Tanrının Kanunu" nun ihlalidir.

13. - Yehova Şahitleri, milli marşı, milli duyguları, milli sınırları kabul etmez.

14. - Sebt Günü, sadece Yahudilere verilmiştir ve Musa 'nın Kanunu ile birlikte son bulmuştur.

15. - Ruhani sınıfı, dini rütbe veya unvanlar Kutsal Kitaba uygun değildir.



16. - Sakramentlerden sadece vaftiz ile Ekmek Şarap Ayini " Hatıra Yemeği" şeklinde nitelendirerek kabul ederler. Vaftizin çocuklara değil, yetişkinlere ve tamamen suya daldırmakla olacağına inanırlar.

17. - Kendini Yehova Şahitlerine adama (vakıf), vaftiz vasıtasıyla sembolize edilir.

18. - Yehova Şahidi olmayan herkes " keçi" dir ve onlara karşıdır.

19.- Yehova Şahitleri prensip olarak yaşadıkları ülkede siyasi ve politik yapılanmayı,devlet sistemini kabul ederler.Hiçbir şekilde siyasetle ilgilenmezler

Günümüzde Yehova Şahitleri



Günümüzde Yehova Şahitleri hemen hemen dünyanın tüm ülkelerinde taraftara sahip bir dini akım halini almıştır.Bir çok ülkede ibadetlerini gerçekleştirdikleri ve ibadetlerinin başında gelen Kitabı Mukaddes tetkiklerini yaptıkları " ibadet Salonları" bulunmaktadır.

Yehova Şahitleri bazen 100.000 'e yakın kişinin katıldığı stad veya salonlarda düzenledikleri ibadet toplantılarıyla da günümüzde dikkat çeken dini harekettir.

Her Yehova Şahidinin dinleri gereği yapması gereken şahitliğin anlatımı ,yani ev ev de olmak üzere hiç tanımadıkları insanlara Kitabı Mukaddes tetkiki yapmak üzere yayım faaliyetlerine her ülkede rastlanılabilir. Bu nedenle Yehova Şahitliği diğer yeni uzlaşmacı dini hareketlere göre daha hızlı yayılmaktadır. Yehova Şahitleri bu yönüyle taraftar sayısına göre yayıcısı ve yayın sayısı oransal olarak en fazla olan dini hareketlerin başında gelir.



Yehova Şahitleri ayrıca yılda bir kez anma yemeği düzenlerler. Bu anma yemeklerine inananları ve sempatizanları katılır.
Günümüzde 5.881.000 taraftarı olan Yehova Şahitliği Dininin (Gözcü Kulesi 1 Ocak 2002) taraftarlarına bir çok ülkede rastlanmasına rağmen en fazla taraftarı olan ülkeler ve taraftar sayısı ise şöyledir ;ABD 945.000, Meksika 535.000,Brezilya 525.000, İtalya 236.000,Nijerya 235.000,Japonya 218.000,Filipinler 135.000,Almanya 161.000, Arjantin ve İngiltere 120.000 ‘er kişi.

Türkiye 'de ise 1933 de 5, 1950 de 60 kişi olan Yehova Şahitlerinin sayısı 2002 de 1.600 kişidir. Ülkemizde yaklaşık 25-30 cemaatleri vardır ve ayrıca İbadet Salonları da mevcuttur.Yargıtay 'ın 1986 'daki kararıyla Yehova Şahitliği farklı bir din olarak kabul edilmiş ve ibadet özgürlükleri Anayasa güvencesi altına alınmıştır. Yehova Şahitleri ülkemizde son yıllarda artan oranda örgütlenme faaliyetlerine başlamış olup, " Uyan" adlı aylık " Gözcü Kulesi" adlı 15 günlük 2 düzenli dergi yayınlamaktadırlar. Ayrıca " Kule Yayınevi" adı altında bir de yayınevleri vardır
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Vika Dini


Vika, Anglo-Kelt sistemine ait bir Pagan geleneğidir. Sürekli olarak gelişmeyi ve evrenin döngülerine göre yaşamayı amaç edinir.

Cadılığın, bir takım ahlaki kurallara bağlanarak ve geleneklere tabi tutularak, Gerald Brosseau Gardner tarafından bir Pagan dini haline getirilişidir. Bu dine mensup kişilere Vikan ya da Gardnerci Vikan denir.

Temelleri:
01.Tanrıça ve eşi Boynuzlu Tanrı’ya tapılır.
02.Vikan Nasihatı izlenir: Ne istersen yap, hiç kimseye zarar vermediğin sürece.
03.Üçkat Yasası’na inanılır: İyi veya kötü herhangi bir eylemde bulunan bir kişiye, bu eyleminin sonuçları, bu eylemleri yaptığı hayatında üç katı olarak geri döner.
04.Doğaya değer verilir ve tekrarbedenlenme benimsenmiştir.
05.Yılın döngüsünde diğer günlerden ayrı özellikler gösteren 8 Sabbat günü kutlanır.
06.Tanrıça, Yüksek Rahibe tarafından temsil edilir. Boynuzlu Tanrı’yı ise Yüksek Rahip temsil etmektedir.
07.Yüksek Rahibe, kovan adı verilen genellikle 13 kişilik olan Vikan topluluğunun başıdır.
08.Kovan hiyerarşisi birbirinden en az 1 yıl ve 1 günlük süreyle ayrılan 3 terfi seviyesinden oluşur.
09.Ancak 3. seviyedeki bir Vikan olan cadı, Yüksek Rahibe veya Yüksek Rahip olabilir.
10.Erkek üye, Yüce Rahibe; kadın üye ise Yüce Rahip tarafından kovana kabul görür ve kabul gören üye, cadılığa “mükemmel sevgi ve mükemmel güven” ile katılır.
11.Ayinler daire içinde, geleneksel olarak gökgiyimli olarak yani çıplak olarak gerçekleşir fakat çıplaklık yaygın olarak yerini ayinsel kıyafetlere bırakmıştır.



Cadılık ve Vika arasındaki farklar


1.Cadılık bir uygulamadır. Vika ise bir dindir.
2.Her Vikan, cadı olmak zorunda değildir yani cadılığa ilişkin bir uygulama yapmak zorunda değildir.
3.Cadılıkla uğraşan kişi Vika kurallarını gözardı edebilirken, bir Vikan bu kurallara dini gereği uymak zorundadır.

Günümüzde Vicanlık

Vika dini bugün 1-3 milyon kişi tarafından benimsenmiş bir dindir
 

Suskun

V.I.P
V.I.P

Mormonlar

Hıristiyan dini hareketlerinden biri olarak ortaya çıkan ve zamanla bağımsız bir din görünümünde olan Mormonluk 1830 'da NewYork 'ta Joseph Simith tarafından kurulmuştur. Teşkilatın kurucusu Joseph, Moroni adından bir meleğin(peygamberin) kendisine vahiy getirdiğini iddia ederek ortaya çıkmış, sonra bazı eski metinlere değişik bir yorum getirerek görüşlerini açıklamaya çalışmıştır. Kendine taraftar kazanmak için 1835 yılında 12 kişiyi misyoner olarak çeşitli ülkelere göndermiştir.



Joseph Simith ve Mormon Tarihi

Joseph(Yusuf) Smith Vermont şehrinde 1805 yılında doğdu. Üç kardeşi vardı, babaları cifçilikle uğraşıyordu aile çok fakirdi. Yusuf hangi kiliseye katılacağını bilmiyordu ve hangisinin doğru olduğunu da aklı çok karışmıştı her yerden değişik ve birbirinden tutarsız konuşmalar geçiyordu.

Mormonların anlatışına göre Mormonluk şu şekilde doğmuştur; "Bir gün Yusuf Kitaba-i Mukaddes 'i (Hıristiyanlığın kutsal kitabı) okuyordu dua etti. O sabah hava çok güzeldi kimsenin olmadığı bir yere gitmek istedi orası da ormandı. Dua etmeye hazırlanırken şeytan Yusuf 'un duasını engellemeye çalıştı Ardından Yusuf bir vizyon gördü. Parlak ışıklar altından gökyüzünden Tanrı 'yı ve İsa ‘yı gördü. Tanrı İsa 'yı göstererek "O benim oğlumdur. O 'nu dinle!"dedi. Yusuf İsa 'ya hangi kilisenin doğru olduğunu sordu. İsa ;"hiç bir kilise benim kilisem değildir."dedi ve gitti. Tüm kasabaya durumu anlattı herkes Yusuf 'a ve ailesine karşı çıktı ve onlara kötü davrandılar. Bir gün peygamber Moroni ona görünerek bir kitaptan bahsetti kitabın yakın bir tepede altın levhalar halinde toprağın altında olduğunu ama zamanı geldiğinde bunu alması gerektiğini ve İngilizce 'ye çevirip tüm insanlara öğretmesini istedi. Bir süre sonra Moroni Yusuf 'a tekrar görünerek "Kumorah" tepesinde bahsettiği altın levhaların yerini söyledi ve Yusuf onları söylendiği gibi buldu ( 1827 hala Utah eyaletinde bu levhalar korunmaktadır). Yusuf, Martin Harris adında bir adamdan tercüme için yardım aldı ve 116 sayfası tercime edebildiler. Daha sonra Yusuf hepsini tek başına tercüme edebildi. Ve insanlara Mormon kitabini ve gerçek kiliseyi anlatmaya başladı."

Son Zaman Azizleri Kilisesi baskılara rağmen kuruldu. Bir çok yerden kovuldular çok çetin ve zor şartlarla azizler (Mormon inananları) ve aileleri Utah eyaletine gelerek yerleştiler. Hıristiyanlar tarafından Mormonlar ‘a burada da baskılar devam etti. En son Yusuf Simth ve yardımcılarının bulunduğu ev bir halk ayaklanmasında yakıldı ve Joseph Simith ve yardımcılarından Hyrum linç edilerek öldürüldü. (27 haziran 1844) Joseph Simith öldükten sonra 12 havari adına seçim yapılarak başkanlık sistemine benzer bir örgütlenme ve hiyerarşi düzeni kurularak taraftar toplamaya devam etmişlerdir.



İnançları ve Ahlak Anlayışları


Mormonluk Hıristiyanlıktan doğduğu için Hıristiyanlıkla benzer yönleri oldukça fazladır. Kısaca Mormonların inançlarını temellerini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz;

-Baba Tanrı'ya,Oğlu İsa Mesih'e ve Kutsal Ruha inanırlar (Hıristiyanlıktaki üçleme)

-İnsanların Hıristiyanlıkta olduğu gibi Adem'in itaatsizliğinden dolayı değil, kendi günahlarından ötürü cezalandırılacaklarına inanırlar

-Mesih'in -İsa 'nın- kefareti sayesinde , tüm insanlığın İncil törenlerine ve kanunlarına bağlılıkları ile kurtulabileceğine inanırlar.


-İncil'in baslıca ilke ve törenlerinin; birincisi Rab İsa 'ya iman; ikincisi tövbe; üçüncüsü günahların bağışlanması için suya daldırılmak suretiyle yapılan vaftiz;dördüncüsü Kutsal Ruh armağanı için ellerin baş üzerinde konulması gerektiğine inanırlar.

-Bir kimsenin İncil'i vaaz etmesi ve ona ait törenleri icra etmesi için yetkili kişiler tarafından ellerin bas üzerine konulması suretiyle,Tanrı adına göreve çağrılması gerektiğine inanırlar.




-İsa tarafından kurulmuş olan ilk kilisede mevcut havariler, peygamberler,çobanlar,öğretmenler, İncil vaizleri ve diğer şahıslardan oluşan organizasyonun aynısına inanırlar.

-Dil, vahil, iyileştirme, diller yorumlanması, ve benzeri diğer armağanlara inanırlar.

-Doğru bir şekilde tercüme edildiği sürece,Kitabı Mukaddesin Tanrı'nın sözü olduğuna inanırlar; Mormon Kitabı'nın da Tanrı'nın sözü olduğuna inanırlar.

-Tanrı'nın vahiy etmiş olduklarının tümüne,halen vahiy etmekte olduklarının tümüne ve O' nun Tanrı Krallığı'na ait çok sayıda büyük ve önemli şeyleri daha bildireceğine inanırlar.

-İsrail'in gerçekten toplanacağına ve on kabilenin iade edileceğine; Sion'un (yeni Yerusalem'in)Amerika kıtası üzerinde kurulacağına; İsa nın şahsen yeryüzünde hüküm süreceğine;ve yeryüzünün yenileneceğine ve eskiden olduğu gibi cennetsel görkemine kavuşacağına inanırlar

-Tanrı'ya ibadet etme özgürlüğünün sadece kendilerine değil tüm insanlara verilen bir hak olduğunu kabul ederler.

-Kanunlara itaat etmek,saygı göstermek ve onları desteklemek için Başkanlar,kural koyucular ve yargıçlara tabi olmaları gerektiğine inanırlar.

-Doğru,hakikatli,iffetli, iyiliksever , erdemli olmak gerektiğine inanırlar;Tamamen Pavlus'un öğütlerini takip ederler. Erdemli ve latif olan veya kendisinden iyi olarak söz edilen yada edilen yada övgüye layık şeyler varsa bunları elde etmeye çalışırlar.

İnançlarına göre Hz. İsa 'nın ikinci dönüşü Amerika olacağı gibi Yeni Kudüs de Amerika 'da kurulacaktır. Hz. İsa bizzat hükümdar olacak, saltanatı bin yıl sürecek bu süre içinde dünyayı cennete çevirecektir.

Suya daldırarak vaftiz yaparlar. Komünyon tütün ve içki yasaktır. Çok kadınla evlenmek inanç esaslarından biri iken sonradan bunu kaldırmışlardır.

Havariler zamanına ait gizemli bir adet olan ölü atalara vekaleten vaftiz etme adedini Mormonlar yeniden uygulamaya başladılar. Kilise düzeninde oldukça katı bir hiyerarşi egemendir.

İki türlü ibadet şekilleri vardır. Bunlardan biri kamuya açık oldukça basit ibadet; diğeri ise gizlidir ve yalnızca Tapınaklarda yapılır. Mormonlar kendilerine özgü Kiliselerinde -Tapınaklarında - ibadet ederler





Kutsal Kitapları

Mormonlar Kitabı- Mukaddes 'e inanırlar. Ama asıl Kutsal Kitapları Joseph Simith tarafından yazılan "Mormonların Kitabı"dır.(1830) Mormonların öğretisi vahiy yoluyla yazıldığı iddia edilen Mormonların Kitabında toplanmıştır. "Kitabı Mukaddes" ve "Mormonların Kitabı 'nın" dışında "Öğreti ve Bağlaşmalar"(1835) ve "Büyük Ödülün İncisi" kitapları da kutsal kitaplarının içerisine dahil edilebilir.
Günümüzde Mormonluk
İlk çıktığı zamanlarda Hıristiyanlığın yeni bir mezhebi görünümünde olan Mormonluk günümüzde Hıristiyanlıktan tamamen kopmuş kendine özgü bağımsız yeni bir din olarak kabul edilmektedir. Mormonların en güçlü oldukları ülke Amerika 'dır. Utah eyaletinde büyük bir tapınakları vardır. Ayrıca Amerika 'nın bir çok yerinde ve Amerika dışında bazı yerlerde de tapınakları mevcuttur.

Günümüzde "Son Gün Azizleri İsa 'sının Kilisesi" adı altında örgütlenen Mormonlar tüm dünyada 5.000.000 kişilik bir taraftar topluluğuna sahiptirler.(Bazı kaynaklarda 10-12 milyon olarak gösterilmektedir) Ayrıca Son Gün Azizleri İsa 'sının Kilisesi 'nin dışında Mormon olan ve sayıları 300.000 civarında olan üç ayrılıkçı Kilise daha vardır. Türkiye 'de oldukça az sayıda (30 -40 civarında) Mormon bulunmaktadır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Hıristiyan Kökenli Din ve Akımlar

Unitaryenizm



Unitaryenler deyimi; teslisi ( Hıristiyanlıkta ki gibi üçlü bir tanrı anlayışını) reddeden, dini düşünce taraftarlarına verilen genel bir addır.

Unitaryen adı " Tanrının Birliği " inancından gelmektedir. Hristiyanlıkta Pavlus ile ortaya çıktığını ileri sürülen Teslis doktrinine karşı , ilk yüzyılda başlayan ve Arsus la şekillenen bir muhalefet bulunmaktadır. 325 yılında yapılan İznik Konsili 'nde Aryus 'un görüşleri reddedilmiştir. Bu tarihten sonra Aryus 'un görüşleri Aryanizm adıyla biline gelmiştir. Ancak " Unitaryenizm " adıyla bir Hareket haline gelmesi 16.yy dadır. Avrupa 'da ve İngiltere 'de Unitaryenliğin yayılması Reformasyon devresinde ve sonrasında Kutsal Kitabın serbest ve bağımsız incelenişiyle at başı yürümüştür..Böylece üçlemeye karşı tenkitler.16.yy ve sonrasında ortaya çıkmıştır. İspanya 'da Michael Servetus (1511-1533)bu yolda hayatından olmuştur. Jonn Biddle ( 1616 - 1662 ) İngiliz Unitaryenliğin babası diye nitelendirilirken Faustus Socinus ( 1539 - 1604 ) , İsa Mesih 'in şahsı ile ilgili inançları, onun sadece insan olduğu şeklinde netleştirmiştir.8

Unitaryen hareketi bir çok Hıristiyan ülkesinde yasaklanmış ve taraftarları göçe zorlanmıştır.(17 yüzyılda). Unitaryen hareketi, dini konulardaki geniş toleransıyla,18 yy ‘da gelişmesini sürdürmüştür. Saygı gören bir piskopos olan Theophilus Lindsey, Unitaryenler toplantısı yapmış ve toplantı yeri mabet olmuştur. İlim adamı olan Joseph Priestley , Unitaryenlerin liderliğine getirilmiştir. Fakat bu yeni dini hareketin üyeleri sürgün ve hatta 1813 yılına kadar ölüm cezasıyla cezalandırılmıştır. Unitaryenlerin çoğu merkezi Boston 'da bulunan ve " Amerika Unitaryen Cemiyeti " nin kurulduğu Amerika 'ya göç etmişlerdir. İngiltere 'de yeniden yapılanan Unitaryenler 1825 yılında, " The British and Foreign Unitarian Association " (Britanyalı ve Yabancı Unitaryenler Birliği) oluşturmuşlardır. O günden bu tarafada varlıklarını sürdürmüşlerdir.


Unitaryenler'in İnanç Esasları



Unitaryenler 'in inanç esasları; Tanrı 'nın birliği, Tanrı 'yı ve insanları sevmekten, ebedi bir hayata inanmaktan ibarettir.

İnançla ilgili meselelerde, otoritelerin değil, aklın kabul ettiğini, çeşitli din ve görüşlere karşı hoşgörüyü esas alırlar. İsa 'nın hatırasına saygı gösterirler, ancak " Tanrı 'lığı " nı reddeder ve " yanılmaz " olduğunu kabul etmezler. Hıristiyan Kutsal Kitap 'larını insan tecrübesinin bir belgesi olarak görür, fakat yazarlarının, insan olukları için,hata yapabileceklerini ileri sürerler.

Unitaryenler,insanın günah işlemeğe,hata yapmaya eğimi olsada,asıl itibariyle günahkar olduğuna inanmazlar.Unitaryenler,cehennem ve ahiret konusunda farklı düşünceye sahiptirler. Tanrı 'nın her dönemde insanlara doğru yolu göstermek için peygamberler gönderdiğini kabul ederler.İsa Mesihi de bunların en üstünü olarak görürler.

Unitaryenler, dualarda herhangi bir destek ve dilekte bulunmayı Tanrı 'nın işine karışma olarak telakki ederler. Ölümden sonra insan ruhunun yaşadığına; ahiret hayatının nasıl ve ne derecede olacağını bilemeyeceklerine,fakat Tanrı 'ya sevgilerinden dolayı cehennemde olmayacaklarına inanırlar.


Günümüzde Unitaryenler


Bir çok Avrupa ülkesinde teşkilatlanmakla birlikte, en yoğun olarak Amerika, Kanada, Macaristan, Polonya, Transilvanya ve İngiltere 'de faaliyette bulunmuş olan Unitaryenler ; bugün Avrupa ve Amerika ülkelerinde yaşamaktadırlar.
 

Top