Çocuklara ALLAH'ı Anlatmak

wien06

V.I.P
V.I.P
Sorulara Çocuk Mantığı ile Yaklaşmalıyız
Çocukların her konudaki sorularına cevap verirken yetişkin mantığı ile değil, çocuk mantığı ile düşünmeliyiz Yapacağımız küçük bir hata onların zihinlerini karıştırmaya yetecektir Çocuklar dört yaşına kadar ben-merkezci bir düşünceye sahiptir Canlı cansız ayırımı yapamazlar; onlara göre herşey canlıdır Bu sebeple masallarda geçen olayların tamamına inanırlar, uydurma olduğunu düşünmezler

Okul öncesi eğitimde masalların ve dinî hikayelerin rolü büyüktür Masal kahramanlarının şahsında doğru davranışları öğretmek kolaylaşır Çocuk kendisini kahramanın yerine koyar, onunla özdeşleşir

Çocuklar yaptığımız basit açıklamalarla yetinir, fazlasını merak etmezler Bir anne anlatmıştı: -Dört yaşındaki çocuğum bana, Anne, dedi, neden Allahı göremiyoruz? Ben de, gözlerimiz küçük olduğu için Allahı göremeyiz, dedim Kendi kendine mırıldandı: Evet, gözlerimiz küçük olduğu için Allahı göremeyiz Bu cevap ona yetti, başka soru sormadı Büyük çocuklara bu açıklama yeterli olmayabilir

-Niçin Allahı göremiyoruz, Allah nerededir, ne kadar büyüktür? gibi soruların cevabını vermemiz ve onların şüphelerini ve zihinlerindeki yanlış imajları düzeltmemiz gerekir Ben, on yaşında bu soruları soran oğluma karşılıklı diyalog yoluyla cevap vermiştim Önümüzde duran masayı göstererek sordum:
- Bu masa kendi kendine olur mu?
- Olmaz
- Yani bunu yapan biri var, diyorsun
- Evet
- Şu giydiğimiz terlikler ve ayakkabılar da kendi kendine olmaz, değil mi?
- Olmaz
- Onları kim yapıyor?
- Adamlar
- Evet, adamlar yapıyor Biz onlara ayakkabıcı diyoruz
- Ayakkabı kendisini yapan ayakkabıcıya hiç benziyor mu? Ayakkabıcının ağzı, gözü, kulağı, ayağı, kolu var, yürüyor ve konuşuyor Ayakkabıya bakıyoruz, kendisini yapan ustaya hiç benzemiyor, ne gözü var ne de kulağı, ne yürüyebiliyor ne de konuşabiliyor, değil mi?
- Evet
- Basit bir masa ve ayakkabı kendi kendine olmazken, gökyüzünde gördüğümüz güneş, ay, yıldızlar ve üzerinde yaşadığımız şu dünya kendi kendine olur mu?
- Olmaz
- Demek onları yapan, yani yaratan biri var Kimdir O?
- Allah
- Evet, dünyayı ve üzerinde yaşayan canlıları yaratan yüksek bilgi ve güç sahibi Biri var ve biz Ona Allah diyoruz Nasıl ayakkabıcı yaptığı ayakkabıya hiç benzemiyorsa, Allah da yarattığı varlıklardan hiçbirine benzemez Yemek, içmek, uyumak, bir evde oturmak bize mahsus şeylerdir Allah, bize benzemediği için bunlardan hiçbirine ihtiyacı yoktur Allahın varlığını biliyoruz, ama Onu göremiyoruz Duyularımız, aklımız ve bilgimiz sınırlı olduğu için herşeyi göremez, herşeyi duyamaz ve herşeyi bilemeyiz Allah melekleri nurdan yarattığı için onları da göremiyoruz

Çocuklarımızı İbadete ve Duaya Nasıl Alıştırabiliriz?

Dört yaşındaki çocuklara ibadetler ve dua çok ilginç gelir, bizi taklit etmeye çalışırlar Bizimle birlikte namaz kılmak, dua etmek, oruç tutmak, camiye gitmek çok hoşlarına gider Yemeklerden önce ve sonra Allaha verdiği nimetlerden dolayı sesli olarak şükretmek, namazlardan sonra yine sesli olarak dua etmek; kendimiz, eşimiz, aile büyüklerimiz ve çocuklarımız için iyi dileklerde bulunmak yavrularımız üzerinde büyük tesir bırakır ve onları Allaha yaklaştırır

Küçük çocukların dil ve zihin gelişimi henüz yeterince olgunlaşmadığı için soruların amacını tam olarak ifade edemezler Bir gün çarşıda dolaşıyordum Annesinin kucağında, iki-üç yaşlarında bir erkek çocuğu parmağıyla camiyi göstererek sordu:
-Bu ne? Annesi, -O bir cami, dedi Çocuk tekrar sordu: -Bu ne? Annesi yine aynı cevabı verdi: -O bir cami Çocuk istediği cevabı alamadığını anlatmak için yine sordu: -Bu ne? Anne sesini yükselterek ve kelimelerin üzerine basarak, -O bir cami, dedi Anneye yaklaştım, -Hanımefendi, dedim, -çocuk caminin adını sormuyor; eve benzemediği için ne işe yaradığını soruyor

Eğitimci yazar Cezmi Tahir Berktin, Okul Öncesi Eğitim isimli kitabında kendi başından geçen bir olayı anlatıyor:
-Dört yaşındaki kızım, açlık grevine başlamış gibi, birdenbire yemek yememeye başladı Bizimle sofraya oturmuyor, ağzına bir lokma koymuyordu Bütün çabalarımıza rağmen sebebini öğrenemedik Gece olmuş, yatma saati gelmişti Kucağıma alıp yatağına götürdüm Başını okşayarak, Seni seviyorum, yemek yemeyişin beni üzüyor, dedim Ağlayarak boynuma sarıldı: Babacığım, ne olur sen de yeme! dedi ve çocuk diliyle sebebini anlatmaya başladı Meğer eşim, farkında olmadan, bir eğitim hatası yapmış Her anne gibi, bizim hanım da çocuğun beslenmesini aşırı önemsediği için kızım soruyor:
- Anne, neden yemek yiyoruz?
- Büyümek için
- Büyüyünce ne olacak?
- Yaşlanacağız
- Yaşlanınca ne olacak
- Her yaşlı gibi bir gün biz de öleceğiz

Kızım, o küçük mantığı ile, ölümden kurtulmanın çaresini yemek yememekte buluyor Yemek yemesem büyümem, büyümezsem yaşlanmam, yaşlanmazsam ölmem gibi basit bir mantık geliştiriyor

Korkutarak Değil, Sevdirerek Eğitmeliyiz

Çocuklar dört-beş yaşına kadar rüya ile gerçeği birbirinden ayıramaz, düşüncelerin ve hayallerin gerçekleşebileceğine inanırlar Kardeşini kıskandığı ve içinden ölmesini arzuladığı zaman, bunun gerçekleşeceğini düşünerek korkar, suçluluk duygusuna kapılır

Çocuğun yaramazlığından bıkan bir anne, -Beni çok üzüyorsun, bir gün üzüntüden öleceğim diye yakınsa veya -Allah annelerini üzen çocukları sevmez, cehenneminde yakar diye korkutsa çocuk bunun gerçekleşeceğini zannederek paniğe kapılır

Çocuklara din eğitimi verirken çoğu aileler farkında olmadan korku objesini kullanırlar Salzman tarafından kaleme alınan ve Yengeç Kitap olarak bilinen bir eğitim klasiğini Çocukları Kötü Eğitmenin Yolları adıyla çevirmiştim -Çocukları Dinsiz Yapmanın Yolları başlığı altında şu tavsiyeler yer alıyordu:
" Zorla dua ezberletin, ezberleyemediği zaman cezalandırın
" Yaramazlık yaptığı zaman Allahın onu cehennemde yakacağını söyleyerek korkutun
" Din adamlarını, dindar akrabalarınızı ve komşularınızı çekiştirin, yaptıkları hataları sayarak gözden düşürün

Çocuklara Cenneti Olan Allahı Anlatmalıyız

Bir akşam bir komşumuz telefon etti -Ali bey, bizim çocuğa bir haller oldu, nazara geldi herhalde, şeytan ağza alınmayacak şeyler söylettiriyor dedi -Hayırdır, hele anlat bakayım dedim Anlatmaya başladı: -Ah sormayın, benimle birlikte namaz kılan, camiye giden bu güzel çocuğa neler oldu anlamıyorum Gerçi yaşı daha küçük, dört yaşında, ama söylediği şeyler aklımı başımdan aldı, ne diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırdım Ben namaz kılmayacağım! diye tutturdu Olur mu, Allah namaz kılmayanları cehenneminde yakar dedim Ben de onu yakarım! demez mi? Şaşırdım kaldım Aklıma bir hocaya götürüp okutmak geldi, ama gitmeden önce size bir danışayım dedim
Komşuyu dinledikten sonra güldüm

- Hocaya filan götürmenize gerek yok, dedim, çocuk haklı
Böyle bir cevap beklememiş olacak ki, tepkisi sert oldu
- Ne diyorsunuz siz, Ali bey?
- Küçük çocukları cehenneminde yakan Allahı hangi çocuk sever ve içinden gelerek namaz kılar? Çocuğu cehennemle korkutmaya ve Allahtan soğutmaya ne hakkınız var? Çocuklara cehennemin kapalı olduğunu bilmiyor musunuz? Peygamberimiz buyuruyor ki: Buluğa erinceye kadar çocuktan ve akıl hastasından kalem kaldırılmıştır Çocuğu cehennemle korkutarak hem Allaha, hem çocuğa haksızlık ediyorsun Çocuğun tepkisi gerçek Allaha değil, senin uydurduğun Allaha Bu vebalin altından nasıl kalkacaksın?
Çocuk adına çok üzüldüğüm için sözlerim sert olmuştu, bunun farkındaydım, ama kendimi tutamamıştım Adam bir müddet sustuktan sonra:
- Ali bey, kusura bakmayın, aklım iyice karıştı dedi Ben hocalardan Peygamberimizin
- Çocuklarınızı yedi yaşından itibaren namaza alıştırın, dediğini duydum
- İyi de kardeşim, cehennemle korkutarak alıştırın dememiş ki!
- Haklısınız galiba Peki, ne olacak şimdi? Hatamı nasıl tamir edeceğim?
- Çocuğunuzun terapiye ihtiyacı var, gelin de bunu nasıl yapacağımızı konuşalım
Baba iyiniyetli ve söz dinleyen biri olduğu için verdiğim tavsiyeleri yerine getirdi ve çocuğun bozulan itikadı kısa zamanda düzeldi

Çocuklarda Ölüm Korkusu

Bir gün bir hanım okuyucum telefonla beni aradı Ağlamaklı bir sesle,
- Ali bey, annemi kaybettik, dedi
Başsağlığı ve sabır diledim
Konuşmaya devam etti:
- Annemin öldüğüne fazla üzülmüyorum, iyice yaşlanmıştı, kendini zor taşıyordu Namazında, niyazında, iyi bir insandı Çok defa, Allahım beni çocuklarıma yük etme, yatağa düşürmeden emanetini al, beni Hasanıma kavuştur diye dua ettiğini duydum Hasan derken ölen babamı kastediyordu Babamı üç sene önce kaybettik Sözü fazla uzatıp başınızı ağrıtmak istemiyorum Dört yaşındaki kızım için arıyorum Büyükannesini çok severdi Annem ölünce, kızımı hemen götürüp teyzesine bıraktım Annemin hasta olduğunu söyledik, öldüğünü bilmiyor Uzun süre saklamamız imkânsız, bir şekilde bir yerlerden duyacak veya nereye gittiğini soracak Ne cevap vereceğimi, nasıl anlatacağımı bilemiyorum; bana yardımcı olun lütfen
Tekrar başsağlığı ve sabır diledim
- Siz inançlı bir insansınız, dedim Bir-iki gün sonra acınız hafifleyince çocuğunuzu yanınıza alın Ona büyükannesinin öldüğünü, fakat cennete gittiğini, orada daha güzel bir hayat yaşayacağını anlatın
Anne biraz tereddüt geçirdikten sonra:
- Ben de buna benzer şeyler anlatmayı düşünmüştüm, dedi Ancak, -Büyük annemi bir daha göremeyecek miyim? derse ne cevap vereceğim?
- Çocukların sorularına cevap verirken dürüst olacağız Detaylara girmeden, kısaca, anlayacağı kelimelerle cevap vereceğiz Nasıl inanıyorsak öyle anlatacağız İnancımıza göre, ahirette yine biraraya geleceğiz, akrabalık ve dostluk ilişkilerimiz devam edecek Siz de çocuğunuza bunları anlatın Büyükannesiyle cennette buluşacağını, yine kendisini seveceğini söyleyin.



[ALINTI]
 

wien06

V.I.P
V.I.P
Israrla Rabbimizi anlatırız da, çocuğumuzun bu anlatımlardan zevk almadığını ve etkilenmediğini görürüz. Anne-babaların çocuğun soğukluğundan ya da yanlış tercihlerinden gerekli dersleri her zaman çıkarabildikleri söylenemez. Oysa “nerede hata yaptık?” sorusunu sıkça sormalıyız kendimize.

Mü’min anne-baba, çocuklarının da mü’min olarak yetişmelerini ister. Bu aynı zamanda dini bir yükümlülüktür.
Mü’min anne-babalar, doğumlarıyla birlikte kendilerine neşelerin en güzelini tattıran çocuklarının kulaklarına Ezan-ı Muhammedi’yi okurlar ki, nebevi terbiyenin şartlarından birisi yerine gelmiş olsun. Özellikle de ailede salih bir mü’min aranır, bu işi deruhde etmesi ve adeta bebeğin “kâlu belâ”da verdiği sözü çağrıştırması için.

Çocuk, bizleri bilinçli bir şekilde izlemeye başladığı güne dek, eğitim açısından her şey güzel ve nisbeten kolaydır. Aslında doğduğu anda bile annesinin sesini tanıyacak kadar yetenekli olan bu minicik varlıkların bizleri izlemedikleri an var mıdır?

Ama yine de daha zor olanı, çevresiyle ilgisinin başladığı, sorular sorduğu dönemdir.

Eğitimciler, çocukların doğuştan dini kabule hazır olduklarını vurguluyorlar. Bizim yaşına ve dönemine uygun bir tarzda anlatacağımız dini konuları çok yadırgamayacak, hemen kabullenme eğilimi gösterecektir. İşte bu noktada küçüklerin değil, büyüklerin eğitime ve bilgilenmeye ihtiyaçları vardır.
Çocuğumuzun dini kabule hazır olduğunu düşündüğümüz anda en uygun fırsatı yakaladığımızı düşünür ve bildiklerimizi en ince teferruatına kadar anlatmaya başlarız. Amaç, Rabbimizi tanıtmak gibi hem samimi hem de mukaddes bir amaçtır. Niyet güzeldir. Fakat yalnızca niyetin güzel olması yetmemekte, niyetin nasıl gerçekleştirileceği büyük önem kazanmaktadır. Bizim için bir sınav başlamıştır artık. Dini eğitim vermek açısından çocuğumuzun ilk çocukluk yılları, onun geleceğini de etkileyecek başarılı bir dönem olabileceği gibi kalıcı yanlışlar dönemi de olabiliyor.

Yanlışlarımız
Israrla Rabbimizi anlatırız da, çocuğumuzun bu anlatımlardan zevk almadığını ve etkilenmediğini görürüz. Bütün çabalarımıza rağmen, diğer varlıkları tanımaya çalışırken gösterdiği iştiyakı, heyecanı dini öğrenme noktasında göstermez. Daha da üstüne gittiğimizde “ben Allah’ı sevmiyorum, O’nun cehennemi var” diyerek tavrını koyacaktır. Anne-babaların çocuğun soğukluğundan ya da yanlış tercihlerinden gerekli dersleri her zaman çıkarabildikleri söylenemez. Oysa “nerede hata yaptık?” sorusunu sıkça sormalıyız kendimize.

Çocuğun sorular sormasına, özellikle yaratılış ile ilgilenmesine güvenerek Allah’ın zaman ve mekan dışı, ezeli ve ebedi oluşundan bahsederiz. Halbuki çocukta henüz sayı ve zaman kavramı oluşmamıştır. Soyut düşünememektedir; doğal olarak tanıyacağı ve seveceği her şeyi, görebileceği bir varlık olarak algılama eğilimindedir. Bu nedenle, biz zaman ve mekan üstü, aşkın bir varlıktan, O’nun sonsuz kudretinden bahsettikçe o, Allah’ı kendinden çok uzak, sevilmesi zor bir varlık olarak algılayacaktır. Bizim anlattıklarımızdan değil, güleryüzle kendisine hediye veren kişiden daha çok etkilenecektir. Çocuğun duygusal ve zihinsel hazır oluşunu gözetmeden ona anlayamayacağı bir şekilde Allah’tan, ahiretten bahsetmek çoğu zaman zararlı sonuçlar doğurabilmektedir.

Yine mü’min anne-babanın yaptığı en önemli yanlışlardan bir diğeri de, çocuğu Allah ile korkutmaktır. Soruları ve algılama kapasiteleri gün geçtikçe büyüyen çocukların yaramazlıkları da artar. Ve anne-babanın bir yığın önemli işinin arasında bazen tahammül edilmesi zor bir “nesne” gibi durur çocuklar. İşleri akamete uğratan, bir an önce aradan çekilmesi gereken bir nesne... Böyle durumlarda düşünmeden, yine en kestirme ve kolay yolu tercih ederek, yaramazlığına devam ettiği sürece “Allah’ın onu cehenneme atacağını ve yakacağını” söyleyerek tehdit ederiz. Ya da “Allah cezanı versin” gibi bir bedduayı layık görürüz ona. Oysa tüm bu cümleler çocuğa arzu etmediğimiz şekilde bir Allah tanımı vermektedir. Çocuk, Allah’ın insanları cezalandırmak için fırsat kolladığını, en küçük hatalarda bile onları ateşe atmak istediğini düşünür.

Çocuğu istediğimiz şekilde sindirmiş ve kalan işlerimize devam etmek için gerekli ortamı temin etmişizdir. Öfkemiz de dinmiştir bu arada. Söylediklerimizi unuttuğumuz gibi çocuğun etkilenişini de farketmemişizdir. Ve dini eğitim için uygun bir fırsat olarak gördüğümüz bir başka zaman diliminde Allah’ın ne kadar büyük olduğunu, herşeyi O’nun yarattığını, iyilere mükafat, kötülere ceza vereceğini anlatarak bir çelişkiler yumağına sokarız onu. Henüz tehdit cümlelerinin verdiği korkuyu üzerinden atamayan çocuk, bizim sabırsızlığımız sayesinde Yüce Yaratıcı’nın ilk önce “gazab” sıfatıyla tanışmıştır. Her şeye kızan, azabı seven bir Allah tanıtmışızdır ona. Bir de görsün, alışsın ve sevsin diye götürdüğümüz camide koştuğu, gürültü yaptığı için kibarca ikaz etmek yerine azarlamışsak eğer, çocuk bir kez daha kırılır ve bir kez daha ümidini keser Allah’ın merhametli olduğundan.

Ne Yapmalı?
Anlık ve çoğu kez de gereksiz öfkelerimize alet etmemeliyiz Allah’ın gazab sıfatını. Çocukların sevgiyle büyüdüğünü, sevgiye daha çabuk cevap verdiklerini unutmayarak, Allah’ın merhamet sıfatlarından ve kullarını sevdiğinden bahsetmeliyiz ilk önce. Çocuklar kelebeklerden, kuşlardan, çiçeklerden ve daha bir yığın rengarenk, hareketli varlıklardan çok hoşlanırlar. Allah’ın bütün bunları sevdiği için bizlere verdiğini anlatabiliriz onlara. Algılama yeteneği geliştikçe yaşına uygun örnekleri ve diyalogları kulanabiliriz.

Aksine davranışların, bize çocuk yetiştirme sınavını kaybettireceğini unutmayalım. Korku ve endişeleri yoğun bir varlık olan çocuğa, bir başka korkuyu, özellikle de Allah’ın hep cezalandıracağı korkusunu vermeyi, dini eğitimin ilk basamağı olarak tercih etmenin büyük bir yanlış olduğunu bilmeliyiz.

Dindar bir aileden gelip de inkarı tercih eden ve dinden nefret eden insanların geçmişlerinde genellikle bu tür eğitim yanlışlarının var olduğunu görürüz. Dayakla din öğretilmeye çalışılan insanlar, ilk fırsatta dinden uzaklaşırlar.

Yine unutmayalım ki, çocuk eğitimi bir bütündür. Şiddete maruz kalan, bütün hataları şiddetle cezalandırılan bir çocuk, Allah’ın şefkatli, merhametli ve adalet sahibi olduğunu zor anlayabilecektir.

Zira “Sevgi verasetle kazanılır.”


Ulviye İmamoğlu
 
Top