• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Büyük Taarruzun Büyük Hikayesi

wien06

V.I.P
V.I.P
Büyük Taarruzun Büyük Hikayesi

Sakarya Savaşı'nın kazanılmasının ardından, kamuoyunda ve TBMM'de baş gösteren taarruz sabırsızlığı üzerine Gazi Mustafa Kemal Paşa, 4 Mart 1922'de Büyük Millet Meclisi'nin gizli bir toplantısında endişe ve huzursuzluk duyanlara açıklama yaparak kafalardaki soru işaretlerini ortadan kaldırdı.Haziran 1922 ortalarında Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçme kararını almıştı. Asıl amaç, yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktı. Gazi Mustafa Kemal Paşa, burada yaptığı konuşmada, şöyle diyordu: “Ordumuzun kararı taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür.” Mustafa Kemal Paşa bu konuşmayla bir taraftan zihinlerdeki şüpheyi bertaraf etmeye çalışırken, diğer taraftan da orduyu son zaferi sağlayacak taarruz için hazırlıyordu.

DÜŞMANIN DİKKATİNİ ÇEKMEMEK İÇİN FUTBOL MAÇI

Mustafa Kemal Paşa, bir taraftan 21 Ağustos 1922 günü Çankaya Köşkü'nde çay daveti vereceğini gazete ve ajanslara bildirirken, diğer taraftan da ordu birlikleri arasında bir futbol maçı organize edilmesi bahanesiyle ordu komutanlarını Akşehir'e davet etti. Böylece Yunanlıların ve işgal devletlerinin dikkatleri çekilmeyecekti. Paşa, futbol maçının olduğu gün 28 Temmuz gecesini, komutanlarla genel taarruz hakkında konuşarak geçirdi ve gereken direktifleri verdi.

BÜYÜK TAARRUZ ÖNCESİ DİVAN-I HARBE GİDEN YOL

Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1. Ordu Komutanlığına atanan Ali İhsan Paşa'yı Divan-ı Harb'e verdi.Gazi Paşa bu olayı şöyle anlatıyor: “İhsan Paşa'nın kendisini Divan-ı Harb'e kadar götüren yersiz davranışlarından dolayı, ordu komutanlığından uzaklaştırılması gerekti. Gerçekten, Ali İhsan Paşa, ordunun disiplinini ve genel yönetimini bir çıkmaza sokacak şekilde

hareket etti. Ast komutanları,üstlerine karşı itaatsizliğe ve görevlerini yapmamaya, kışkırtma ve bu davranışları destekleme gibi tutumları yanında, ordunun emirlere uyma ve görev duygusuyla oynayacak kadar entrikacı bir yaratılışta olduğu kanaatini de uyandırdı.”

Büyük Taarruz öncesi ordular arasında sağlanan koordinasyonun ardından, asıl taarruzun yapılabileceği başlıca üç bölge seçildi.

Birinci Bölge: Sakarya kuzey kolu ile Sivrihisar-Seyitgazi arasındaki bölgeden Eskişehir genel istikametinde taarruz. Buradan yapılacak bir taarruzun Yunan kuvvetlerinin tali kısmına yöneltilmiş olacak, ancak Yunan askerlerinin büyük kısmının imhasını mümkün kılmayacaktır.

İkinci Bölge: Seyitgazi-Afyonkarahisar arasındaki bölgeden taarruz (merkez bölge). Bu bölgeden taarruz iki istikamette olabilecek. Birincisi Seyitgazi-Eskişehir istikametinde, ikincisi de Döğer istikametinde, Afyonkarahisar bölgesinde bulunanları kuşatacak şekildeydi. Bu bölgeden taarruzun da cephe taarruzu şeklinde olmaya mahkum olduğu ve Türk ordusunun buna gücünün yetmeyeceği kararına varıldı.

Üçüncü Bölge: Afyon bölgesiydi ama konumu itibariyle bu bölge de iki kısım halinde incelendi ve araştırıldı. 1. kısım Afyonkarahisar kuzeydoğusu bölgesi, 2. kısım ise Afyonkarahisar güneybatısı bölgesi. 1. kısım, arazi açık ve gizlemeye müsait olmadığı gibi, gözetleme, ateş ve topçu mevzileri bakımından da uygun değildi. Buradan yapılacak bir taarruz Yunanlıların kuvvetli yerine çarpıp onları Afyonkarahisar-Uşak ana mihverinde itecekti.

2.kısımdan,yani Afyonkarahisar güney ve güneybatısından yapılacak taarruzla ise Yunan ordusunun büyük kısmının batıya çekilmeden kuşatılması ve imhası mümkün olacaktır. Yunan ordusunun en hassas yeri olan, İzmir-Afyonkarahisar ana stratejik ve ikmal yolu, en kısa zamanda ve en kısa istikametten kesilebilecekti. Böylece bütün Yunan kuvvetleri bir noktadan vurulacak kuvvetli bir darbe ile sarsılabilecekti.Taarruz için Afyonkarahisar'ın Kocatepe bölgesi seçildi.

Türk piyadeleri, sabah saat 06.00'da hücuma geçerek, tel örgüleri aşıp Tınaztepe'yi ele geçirdiler.Bundan sonra, Belentepe daha sonra Kalecik-Sivrisi düşmandan temizlendi. Taarruzun birinci günü, 1. Ordu birlikleri, Büyük Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye kadar 15 kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5. Süvari Kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulundu.

26 AĞUSTOS 1922

26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü) ile birlikte muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe'deki yerini aldı. Büyük Taarruz burada başladı. Topçuların sabah saat 04.30'da taciz ateşiyle başlayan harekat, saat 05.00'da önemli noktalara yoğun topçu ateşiyle devam etti.

27 AĞUSTOS 1922

2.Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü.26 Ağustos günü Türk Ordusu'nun Büyük Taarruz'u Genelkurmay Başkanlığı'nca TBMM'ye bildirildi. Bu haber, Mecliste ayakta alkışlanarak karşılandı.27 Ağustos Pazar sabahı gün ağarırken, Türk Ordusu bütün cephelerde yeniden taarruza geçti. Bu taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insan üstü çabalarla gerçekleştirildi. 27 Ağustos saat 18.00'da Afyonkarahisar, 8. Tümen tarafından kurtarıldı.

28 AĞUSTOS 1922

28 Ağustos Pazartesi ve 29 Ağustos Salı günleri, başarılı geçen taarruz harekatı düşmanın 5. tümeninin çevrilmesiyle sonuçlandı. 29 Ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçerek muharebenin süratle sonuçlandırılmasını gerekli buldular. Düşmanın çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak, tamamen teslim olmalarını sağlama yolunda karar alındı. Karar, süratli ve düzenli şekilde uygulandı.

30 AĞUSTOS 1922

30 Ağustos 1922 Çarşamba günü taarruz harekatı Türk Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı.Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonunda, düşman ordusunun büyük kısmı, dört taraftan sarılarak Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın ateş hatları arasında bizzat idare ettiği savaşta, tamamen yok edilmiş veya esir edilmişti. Böylece kesin sonuç, beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam başarıyla uygulanmıştı.ve Büyük Taaruz askeri tarihimize "Başkomutanlık Meydan Muharebesi"olarak geçti.

YUFKA VE KAYNAMIŞ YUMURTA LÜKS YEMEK

Büyük Taarruzun Kocetepe'den yapılması kararının ardından Türk Orduları Şuhut ilçesi Çakırözü köyünden Kocatepe'ye sevk edilmeye başlandı. Çakırözü köyünde değirmencilik yapan Mustafa Efendi'nin su değirmeninin yanına kurulan çadırda bir gün kalan Mustafa Kemal Paşa, Mustafa Efendi'nin eşi Şemsi hanımın yaptığı yufka ile karnını doyurur, bölgede bulunan ve Ardıçlı çeşmesinin suyundan içiyordu.90 yaşındaki Sultan Hanım, annesinin kendisine aktarımlarını şöyle anlattı:

“Mustafa Kemal'in çadırı babamın değirmeninin yanına kurulunca, askerler de Kocatepe'ye çıkmaya başlamış. Annem değirmende öğütülen unlarla Paşamıza yufka yapıp, tavukların yumurtalarından kaynatarak karnını doğurmuş. Ortada yiyecek yok ki. Yufka ve kaynamış yumurta bile büyük bir nimet, misafirlere verilebilecek lüks bir yemek. Paşamız orada bulunan Ardıçlı çeşmesinin suyunu çok sevdiği için babam da o çeşmenin suyunu paşamıza taşımış. Değirmenin yanında bulunan büyük bir ceviz ağacına da telsizler falan kurularak haberleşme oradan sağlanmış. Bu büyük şahsiyete ne kadar minnet duysak azdır.

ATEŞKES TEKLİFİ

Afyonkarahisar Kocatepe'de verilen emirle başlayan Büyük Taarruz sonucu bozguna uğrayan düşman askerleri, büyük kayıplar vererek geri çekilmeye başladılar. İzmir'de düşmanın denize dökülmesinin ardından itilaf devletlerinden çeşitli teklifler gelmeye başladı. İtilaf devletlerinden İstanbul'da bulunan Fransız Fevkalade Komiseri General Pell, İzmir'de Gazi Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek, Türk askerinin Trakya'ya girmemesi ve ateşkes tavsiyesinde bulundu.

Mustafa Kemal Paşa ise Trakya'yı da kurtarmadıkça ordularımızın durdurulmasına imkan olmadığını söylemesinin üzerine İzmir'e İtilaf Devletleri Dış İşleri Bakanları imzasını taşıyan 23 Eylül 1922 tarihli bir nota geldi. Bu notada iki önemli nokta yer alıyordu. Bunlardan biri askeri harekatın durdurulmasıyla diğeri de Barış Konferansı ile ilgiliydi.Bu notaya Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından şöyle yanıt verildi:

“Biz, Rumeli'de Doğu Trakya'yı milli sınırlarımıza kadar tamamen almadıkça askeri harekattan vazgeçemeyiz. Ancak, yurdumuzun bu bölgesinden düşman birlikleri çıkarıldığı takdirde böyle bir harekata devam etmeye kendiliğinden gerek kalmayacaktır. Bu notada, Venedik veya başka bir şehirde toplanacak olan İngiliz, Fransız, İtalyan, Japon, Romen, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti ile Yunanistan'ın da çağrılacağı bir konferansa, delegelerimizi göndermeyi kabul edip etmeyeceğimiz sorulmakla birlikte, görüşmeler sırasında Boğazlardaki tarafsız bölgelere bizden asker gönderilmemesi şartıyla, Edirne dahil olmak üzere Meriç'e kadar Trakya'nın bize iadesiyle ilgili talebimiz olumlu karşılanacaktır.”

MİRALAY REŞAT BEY'İN İNTİHARI

26 Ağustos 1922 sabahı verilen Büyük Taarruz emri, Türkiye'nin kaderini değiştirerek, yapılan anlaşmalar sonrasında Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü sınırlarının çizilmesine neden oldu.Yok edilmekte olan bir milletin düşman işgali altında yaşadıkları olaylar akıllardan çıkmıyor. Kurtuluş Savaşı'nın son darbesi olan Büyük Taarruz'un nasıl kazanıldığını gösteren, en duygulu olaylardan biri Miralay Reşat Bey'in Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya verdiği sözü yerine getiremediği için intihar etmesi.

Kocatepe'den verilen emirle Büyük Taarruzu başlatan Türk askerleri, taarruzun ilk ve ikinci gününde tüm tepeleri ele geçirmeye başladı. Çiğiltepelerinde bulunan Yunan askerlerine karşı direnen 57. Tümen Komutanı Miralay Reşat Bey ile Gazi Mustafa Kemal Paşa arasında şu telefon konuşması geçer: “- Niçin hedefinizi alamadınız?
-Yarım saat sonra bu hedefi alacağım paşam.”
Geçen yarım saat süre içinde Çiğiltepe'yi düşman askerinden alamayan Miralay Reşat Bey,
“-Verdiğim sözü yerine getiremediğim için yaşayamam” diyerek beylik tabancasıyla intihar etti. Gazi Mustafa Kemal Paşa Çiğiltepe sırtlarında çarpışan 57. Tümen Komutanlığı'nı tekrar telefonla aradığında Miralay Reşat Bey'in intihar ettiğini öğrenir ve kendisine vedanamesi okunur.

“Yarım saat zarfında o mevkiyi almaya size söz verdiğim halde, sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam” ifadelerinin yer aldığı Miralay Reşat Bey'in vedanamesinin ardından geçen 15 dakika sonra Çiğiltepe düşman askerlerinden kurtarılır.

KÖY HALKI İÇİN KENDİNİ FEDA EDEN KIZ


Afyonkarahisar'ın İscehisar-Bolvadin ilçeleri arasında kalan bir köye gelen düşman askerleri çeşmeden su dolduran Gül Nazik adlı kızı görür. Düşman askerlerinden kaçan Gül Nazik, köylülerin yardımıyla bir samanlığa saklanır. Durumu öğrenen Yunan Subayı, köy muhtarını çağırarak “Ya kızı verirsiniz, ya da köyü tamamen yakarım” tehdidinde bulunur ve Gül Nazik'in yerini belirler.

İscehisar'ın Seydiler beldesinde yaşayan 90 yaşındaki Ayşe Çakmak, çocukluğunda dilden dile anlatılan Gül Nazik hikayesini şöyle anlattı: “O zamanlar ağıtlar söylenirdi, Gül Nazik için. Annemin babamın anlattıklarını unutamıyorum. Köye gelen Yunan askerleri Gül Nazik'i isteyince yerini çaresiz kalan muhtardan öğrenmiş. Alıp götürmüşler düşman diyarlarına. Yıllar sonra 2 çocuğu olmuş. Oradaki bir kayıkçıyla anlaşarak gezmeye çıkmışlar denize. Biraz açıldıktan sonra bıçağını çeken Gül Nazik, kayıkçıya 'Türkiye'ye gideceğiz' demiş. O sırada da 'Ben Yunan çocuğu istemiyorum' diyerek çocuklarını denize atmış ve Türkiye'ye dönmüş.”

ŞEHİT ARKADAŞLARININ YANINDA YATIYOR

Bozguna uğrayan ve can havliyle kaçan düşman askerlerinin, İscehisar'ın Doğanlar köyü sırtlarında Türk askerleriyle karşılaşması sonucu Giresun'dan vatan savunmasına katılan 14 genç, burada düşman askerlerinin açtığı ateş altında can verir. Arkadaşlarına su getirmek için Doğanlar köyüne inen Ahmet Halis Asal, elindeki su bidonlarıyla geri döndüğünde 14 arkadaşının da şehit edildiğini görür.

TÜRK İSTİHBARATÇILARININ BÜYÜK BAŞARISI

Kurtuluş Savaşı'nı sona erdiren Büyük Taarruz emrinin verildiği Afyonkarahisar'daki Türk İstihbarat Timleri limon suyuyla yazılmış mektuplarla haberleşirler. Sinanpaşa ilçesi ve çevre köylerindeki düşman askerlerinin edindiği bilgileri Sandıklı'daki Fahrettin Altay Paşa'ya ulaştıran Haydar Ağa ise istihbarat görevlilerinden sadece biri...

Haydar Ağa, toplanan istihbarat bilgilerini limon suyuyla kağıt üzerine yazarak, mektubun düşman askerlerinin eline geçmesi durumunda boş sanılarak dikkat çekmemelerini sağlar. Beyaz kağıt üzerine limon suyuyla yazılan bilgiler ateşe tutulduğunda görülür hale geliyor ve yetkili kişilerce okunuyordu. Limon suyuyla yazılan mektuplar, ekmekler içinde gerekli yerlere ulaştırılırken, okunduktan sonra ateşe atılarak imha ediliyordu.

BABA OĞUL DESTANI


Çetmilli Ali Çavuş, yüz binlerce vatan evladı gibi cepheye giden askerlerden biriydi. Aradan 11 yıl geçmiş, Çetmilli Ali Çavuş cepheden cepheye koşmuş her mevzide her siperde bağımsızlık günlerinin hayalini kurarken, cepheye giderken 8 yaşında olan oğlu Mehmet ile karısına kavuşacağı günleri beklemekteydi. Çetmilli Ali Çavuşun hayalleri, Dumlupınar mevzilerinde gerçek oldu. 8 yaşındayken bırakıp gittiği Mehmet dağ gibi bir delikanlı olmuş, kader ikisinin yollarını aynı cephede birleştirmişti. Alay sancaktarı Mehmet Onbaşı ile Çetmilli Ali Çavuş'un cephede karşılaşmaları ve hasret gidermeleri herkesin gözlerini yaşartmış ve bir o kadar da mutlu etmişti. Artık baba ile oğul bu vatan için bir sancağın peşinde omuz omuza çarpışacaklar ve Çetmilli Ali Çavuş'un hayallerini birlikte gerçekleştireceklerdi.

Gün bugündü ve baba oğul sıkıca sarıldılar, birbirleriyle helalleştiler. “Hücum” sesiyle yağmur gibi gelen mermilerin önüne atıldılar. Ali Çavuş bir kurşunla yığıldı yere, ne acı ne de hüzün vardı gözlerinde, 11 yılın evlat özlemi mermi sesleri arasında son bulmuştu. Dudaklarından iki kelime döküldü şahadete ererken; “Vatan sağ olsun.” Çetmilli Ali Çavuş, 31 Ağustos 1922 günü şehit düştü, hem de oğlu Mehmet'in kollarında. Gözyaşını içine attı Mehmet. Gün ağıt yakacak gün değildi. Kaptı alay sancağını yürüdü izmir'e doğru. En önde o koşuyor kanlı siperlere ilk o dalıyordu. 9 Eylülde İzmir önlerinde bir kurşun da onu buldu. Kader bu dünyada beraber olmayı nasip etmedi Ali Çavuş ile oğlu Mehmet Onbaşı'ya ama onların ve onlar gibi on binlerce Mehmetçiğin bu kahramanlıkları ile kurtuldu vatan.

KIRIK KAĞNI ÜZERİNDE SAVAŞ PLANI YAPILDI

Çalköy'de yıkık bir evin avlusunda kırık bir kağnı arabasının üzerinde durum değerlendirmesi yapan Başkomutan Mustafa Kemal, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak Paşa, Yunan Ordusunun yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve Yunanları mağlup etmek için İzmir'e girmek gerektiği görüşüne vardı. Mustafa Kemal, burada Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri yayınladı. Bildiride, şöyle denildi:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları; Afyonkarahisar-Dumlupınar büyük meydan muharebesinde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakarlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız. Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır. Savaş alanlarındaki başarı ve fedakarlıklarınızı yakından görüp izliyorum.

Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için Başkumandanlığa öneride bulunulmasını, Cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim. Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!”
Böylece Kütahya 30 Ağustos Zaferi ile düşman işgalinden kurtarılırken, bunu 1 Eylülde Gediz, 3 Eylülde Emet ve Tavşanlı ilçelerinin kurtuluşları izledi. 9 Eylülde İzmir'de Yunan ordusunu denize döken Türk ordusu, Mustafa Kemal'in emrini büyük bir başarı ile yerine getirdi.
 
Top