• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Antik silahlar-Kılıçlar

Suskun

V.I.P
V.I.P
Antik silahlar-Kılıçlar
* Kılıç (silah)
* Dayito
* Gladius
* Kabza
* Katana
* Kın
* Pala (kılıç)
* Pırazvana
* Kılıç dansı
* Tanto
* Taçi
* Vakizaşi
* Yatağan (kılıç)​


%D0%A1%D0%9C_%D0%9F%D0%B0%D0%BB%D0%B0%D1%88_%D0%9E%D1%81%D0%BC%D0%B0%D0%BD-%D0%BF%D0%B0%D1%88%D0%B8.jpg

Sinop Muhafızı Osman Paşa'nın Kılıcı Sivastopol Karadeniz Donanması Askeri Müzesi-Rusya​

Kılıç (silah)
Kılıç, tarih boyunca birçok uygarlık tarafından kullanılmış, metal veya başka malzemelerden yapılmış çeşitli boyutlarda olabilen, keskin kenarlı, sivri uçlu, delici ve kesici olan ateşsiz silahtır. Bazı kaynaklara göre kılıç, modern ateşsiz silahların atasıdır. Tarih boyunca birçok uygarlık kendi kültürlerine özgü kılıçlar yapmıştır. Bunlara örnek olarak, Romalılar tarafından kullanılan gladius, Japonlara özgü katana ve Türklere özgü yatağan sayılabilir.

Kılıç genellikle bele asılarak taşınır. Ayrıca, özel bir kemer yardımı ile omuza da asılabilir. Savaşta kılıçlar atın üstüne bağlanan kayışa takılır. Kılıcın boyu 50 santimetre ile 2 metre arasında değişir. Bazı kılıçlar 2 metreden daha uzun olabilir. Özellikle süvariler 5 metreye varan kılıçlar kullanır. Kılıcın elle tutulan bölümüne(sapına) kabza, gövde ucuna taban, eli saldırıya karşı koruyan parçasına ise balçak denir. Kılıç muhafaza için kınına konur. Kın ya deriden ya da madeni bir malzemeden yapılmıştır. Bütün uygarlıklar kılıcı güzel göstermek için özellikle kınına çeşitli desenler, süsler, resimler veya bazı yazı ve dualar eklerlerdi.

Romalıların gladiusları küçüktü ve demirden olmasına rağmen hafifti. Fransızların kılıçları da demirdi, fakat biraz daha ağırdı. Haçlılar da aynı şekilde demirden kılıç kullanmıştı. Fakat en ağır kılıçlar onlarınkilerdi.

Türkler Orta Asya'da kılıç yapımına başlayınca kılıçlarıyla ünlü olmuşlardı. Anadolu'ya göç edince kılıç yapım merkezleri kurdular. Bu gelenek Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de devam etti. Bu kılıçları batı kılıçlarından ayıran özellik, eğri, çok su verilmiş ve eğriliğinden dolayı çok rahat kullanılabilir oluşlarıydı.

Kılıç kullanımı Avrupa'da 18. yüzyılın ortalarında Osmanlı'da ise 19. yüzyılda azaldı. Artık neredeyse dünyanın her yerinde sadece törenlerde, tören üniformalarında ve geçitlerde kullanılır oldu.

Günümüzde TSK'da kullanılan tören kılıçları batılılara özgü olan kılıçlardır. Ayrıca kılıç günümüz dünyasında önemli koleksiyon eşyası olmuştur.

800px-Plevna_sword.jpg

Ethem Paşa'nın Kılıcı, Romanya Tarihi Ulusal Müzesi, Bükreş-Romanya


800px-Georgios_Sisinis_sword.jpg

Yunan Georgios Sisinis'in Kılıcı, Ulusal Tarih Müzesi. Atina-Yunanistan
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
Dayito

Dayito (Japonca: 大刀:だいとう, Dayito) kelimesi Japon uzun kılıça atıfta bulunmaktadır. Spesifik olarak bir silahtan ziyade katana ve taçinin içinde bulunduğu bir kategoriyi tanımlamaktadır. Bu terim genellikle değişken olarak diğer kılıç isimleri yerine ya da tanımsız, sahte Japon stili kılıçları tanımlamak için kullanılmaktadır.

Bir kılıcın dayito olarak tanımlanabilmesi için 2 şakudan (yaklaşık 60 cm) daha uzun olması gerekmektedir. Dayito için bir alt sınır mevcuttur ancak herhangi bir net üst sınır yoktur. Normal dayitodan uzun kılıçlara ödaçi denilmektedir. Dayito terimi genellikle konuyla alakalı şoto (kısa kılıç) ve dayişo (kısa ve uzun kılıç seti) gibi terimleri açıklarken kullanılmaktadır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
276px-Gladius_in_hand.jpg

Gladius
Romalı askerlerin kullandığı yaklaşık 60 cm uzunluğunda geniş, çift ağızlı kısa kılıç. Roma arenalarında halkı eğlendirmek için yapılan dövüşlerde, köleler bu kılıçları kullandığı için "Gladyatör" adını almışlardır. Gladius yakın dövüş için ideal bir yapıya sahiptir. Ortaçağda piyadelerin kullandığı uzun kılıçların yapımı Romalılar tarafından da bilinmesine rağmen, gladius uzun yıllar Roma ordusunun temel silahı olarak kalmıştır. Boyunun kısa olması, yakın dövüşlerde etkinlik sağlayarak, Romalı askerlere, kılıcı rakibinin kalkanının altından veya zırhının zayıf bir noktasından kolayca saplamasına olanak tanıyordu. Ayrıca geniş yanakları sayesinde açtığı yaralar ölümcül olabiliyordu. At üstünde kullanım için elverişsiz olduğundan, Roma süvarileri tarafından kullanılmamıştır.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
800px-Tsuka-p1000660.jpg

Kabza
Kabza; silah, kılıç vb. şeylerde tutulacak yer, tutak, sap manasına gelmektedir. Genel olarak koruma, kulp ve topuz kısmından oluşmaktadır. Kılıç çeşitlerine göre koruma ve diğer kısımlar çeşitli süslemelere ve eklentilere sahip olabilmektedir.






800px-Saya-bois.jpg

Süslemeli bir katana kını
Kın
Kın, kılıç ya da diğer kesici silahları tutmak, taşımak veya saklamak için kullanılan kılıftır. Kınlar yıllardır deri, tahta ve çeşitli metallerden imal edilmiştir.






800px-Soie-wakisashi-p1000658.jpg


Pırazvana

Pırazvana, kılıç veya bıçak gibi silahların kabza içinde kalan kısmına verilen isimdir.





 

Suskun

V.I.P
V.I.P
471px-Katana-Dresden.jpg

Katana

Katana (刀), ya da taçinin kullanımını takiben 1400'lerden sonraki ismiyle 大刀 dayito, tek-yönlü, uzun Japon kılıcı. Çoğu Japon, katana kelimesini genel olarak kılıç anlamında kullanır.

Japon samurayı tarafından kullanılan, geleneksel tek-yönlü, kıvrık kılıç çeşididir. Vakizaşi veya şoto ile ya da tanto ile eş olarak bilinen[kaynak belirtilmeli] katana, buşi sınıfı savaşçılar olan bukeler tarafından kullanılırdı. İki silah beraber olduğunda büyük-küçük anlamına gelen dayişo olarak adlandırılır ve samurayların kişisel onur ve sosyal gücünü temsil ederdi. Uzun kılıç açık alanda yapılan dövüşlerde kullanılırken kısa kılıç yan silah olarak taşınır ve saplama amacıyla ya da yakın dövüşlerde (örn: içeride) ve seppuku için kullanılırdı.

Kın (鞘 saya) ve el siperi (鍔 suba ), özellikle Edo döneminin son yıllarında özel olarak tasarlanan sanat eserleriydi ve karmaşık bir dizayna sahipti.

Asıl olarak kesmek için kullanılmasına rağmen hafif eğriliği sayesinde etkili bir saplama silahı olarak da kullanılabilir. Çift elle tutulacak şekilde tasarlanmış olsa da bazı eski Japon dövüş teknikleri en azından bir ya da iki tek-el tekniği içerir.
Samurai.jpg
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
VIETNAM-PALA-60cm__31539490_0.jpg



Pala
Pala, Osmanlı Devleti zamanında Türklerin kullandığı, sivri uçlu, tek ağızlı ağız kısmı enli yapıda, kabzasından ortasına doğru genişleyen ve sonra ucuna doğru daralan, hafif kıvrık, kalın, kısa ve ağır namluya sahip bir tür kılıçtır. Genellikle süvariler tarafından kullanılır.

Gerber-MACHETE-Siyah-Bicak-Testereli-Orman-PALA__29082365_0.jpg

Bıçak Testereli Orman PALA
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
800px-Tanto-baroque-p1000707.jpg

Tanto

Tanto veya tantö (短刀) Japon bıçak veya kamasıdır. Genellikle tek, bazen de çift taraflı ve 1 şaku (15-30 cm) uzunluğundadır. İddialı bir özdeyiş; "Tanto, vakizaşi ve katana aynı kılıcın farklı boylarıdır" der.

Tanto esas olarak delici maksatla kullanılan bir silahtır ancak keskin yanı kesmek için de kullanılabilir. Hafif olması sebebiyle ninjaların favori silahıydı ve suikast için çok uygundu. Yakuzaların da tercih ettiği silahlardan birisiydi. Tanto genellikle samuraylar tarafından taşınırdı. Kadınlar da bazen kendilerini savunmak için elbiselerinin içinde tanto taşırlardı.

 

Suskun

V.I.P
V.I.P
800px-Tachi-p1000620.jpg

Bişu Osafune Sukesada tarafından Eyişo döneminin 12. yılında imal edilen Taçi.

800px-Tachi-p1000618.jpg

1997 yılında Matuda Suguyasu tarafından imal edilen Taçi.

Taçi

Taçi (太刀), katanadan daha uzun ve daha kıvrık bir Japon kılıcıdır. Dayto (uzun kılıç) sınıfındaki katanalar ortalama 70 cm civarında bir uzunluğa sahip iken taçiler ortalama 78 cm uzunluğa sahiptir. Katana kuşanma usülünün tersine, taçi keskin yüzü aşağı bakacak şekilde kemere asılı bir şekilde kuşanılır ve genellikle süvariler tarafından kullanılırdı. Taçinin ortalama uzunluğundan sapmalar ön eklerle tanımlanmıştır. Daha kısaları için Ko-, daha uzunları için ise o- ön eki kullanılmaktadır. Örneğin, vakizaşi boyutuna yakın olan ve şoto sınıfına giren taçilere kodaçi denilirdi. Var olan en uzun taçi (15. yy odaçi olarak bilinir) 3,7 mt toplam uzunluğuna (2,2 mt bıçak) sahiptir ancak sadece törenlerde kullanılmak üzere tasarlandığı düşünülmektedir. 1600 yılında birçok eski taçi kesilerek katana haline getirilmiştir. Var olan taçiler o-suriyagi olduğu için orijinal imzalı bir ubu taçiye çok ender rastlanır.


Taçi esas olarak düşman piyadesini at sırtından etkili bir şekilde kesmek için kullanılırdı. Buna rağmen yerde iken kullanımı zor ve hantal olsa da etkili bir silah olarak yerde de kullanılırdı. Hantal olması sebebiyle uçigatana (katananın öncüsü) geliştirilmiştir.

Katananın selefi olan taçi, feodal Japonya'da buşi sınıfının savaşta kullandığı silahtı. Taçinin dizaynı evrim geçirdikten sonra, bir kılıcın katana mı yoksa taçi mi olduğunu ayırt edebilmek için kuşanma tarzı ve kılıç üzerindeki tertibata bakılırdı. Sengoki ve Edo dönemlerinde yönetim sınıfına dahil olan belirli üst rütbeliler kılıçlarını keskin kısmı üstte kalacak şekilde saya (kın) obiden (kuşak) geçirerek takmak yerine taçi stilinde (keskin ağzı aşağı doğru) kuşanırlardı.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
800px-Edo_period_Wakizashi.jpg

Vakizaşi (Edo Dönemi)
Vakizaşi
Vakizaşi (脇差, "yanda taşınan silah") , şoto bıçağına sahip, 30 ile 60 cm uzunluğu arasında (genellikle 50 cm) katanaya benzeyen fakat daha kısa olan Japon kılıcıdır. Samuraylar vakizaşi ve katanayı beraber taşırlardı. Çift kılıç taşımaya dayişo adı verilir. Dayi (uzun) katanayı temsil ederken şo (kısa) ise vakizaşiyi temsil etmektedir. Katana ana kılıç, vakizaşi ise eş kılıç olarak anılırdı. Vakizaşiler değişik şekil ve ebatlarda, genellikle katanadan daha ince olarak imal edilirdi. Kabzası kare şeklinde, nadiren kabzasız olurdu.

Katananın müsait olmadığı durumlarda vakizaşi kullanılırdı. Samuraylar uyanık oldukları süre zarfında vakizaşiyi üzerlerinde taşırlardı. Uyudukları sırada da vakizaşi yastığın altında bulunurdu. Özellikle iç savaş döneminde vakizaşi yerine tanto kullanılırdı. Miyamoto Musaşi gibi güçlü samuraylar dövüşte avantaj sağlamak için katana ve vakizaşiyi beraber kullanırdı.
 

Suskun

V.I.P
V.I.P
287px-Yataghan.png

Çeşitli büyüklükte Yatağan kılıçları

Yatağan (kılıç)
Yatağan, 16. yüzyılda yaygınlaşan bir Türk kılıcı. Bilinen ilk yatağanlardan biri Ahmet Tekelû ustanın Sultan Süleyman için yaptığı işlemeli yatağandır. New York Metropolitan Müzesi'nde sergilenmektedir.Yatağan türk kılıç türlerinden biridir.

Yatağan adının kökeni
Genel kanı, bu kılıçlar çoğunlukla Denizli'nin Yatağan köyünde yapıldığından ötürü, kılıcın da buranın ismiyle anıldığı şeklindedir. Ayrıca köye de ismini veren Bektaşi Yatağan Baba'nın etkisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Bir rivayet ise, kuşağa sıkıştırılan yatağanın, yan durmasından ötürü bu ismi aldığıdır. Hacı Bektaşi Veli Hazretlerinin tavsiyesi üzerine Türkmen ustalar tarafından yapılan Kılıcın en önemli özelliği sadece tek tarafının keskin olması ve aman diyen, teslim olan düşmana ve hayvanata yaşama şansı vermesidir.

Yatağan, pek çok doğu kılıcı gibi kavislidir, ancak (geleneksel kılıçların aksine) keskin ağzı içe gelecek biçimde, ters kavislidir. Çarpışma anında yüksek strese maruz kalan yatağanların ağızları çelikten, sırtları ise esneklik kazanması için demirden yapılırdı. Sapındaki kulaklar, bileği kavrayarak, içe doğru kavislenmesi nedeniyle savrulması zor olan yatağanın kullanımını kolaylaştırır. Bu kulaklar yüzünden, halk arasında "kulaklı" diye de bilinir. Genelde sapından sırtına doğru uzanan bir kemer, darbe anında kırılması muhtemel olan bu bölgeyi destekler. Yatağanların çoğu, sapında ve kabzasında işlemeler taşır. Kabzaya sedef kakma, inci ve değerli taşlarla süslemeler yapılır. Yanaklara ise ustanın adı, "Allah", "Muhammed", "Ali" gibi kakmalar yapılır, veya Kur'an'dan ayetler yazılırdı. Ancak kullanımının yaygınlaşmasıyla, siviller tarafından kullanılan oldukça basit yatağanlar da yapılmıştır.

Yatağan'ın bıçak eğimi, İspanyol "falcata"sı, Mısır "kopesh"i ve Yunan "kopis"iyle benzerlik göstermektedir. Yarımay biçimide bir gövdenin, iç kısmı keskin, dış kısmı ise küttür. Yatağan, görünüş itibariyle doğu esintileri taşısa da, kullanımı daha ziyade Romalıların "gladius"larına benzer. Zira, pala, şimşir gibi kılıçlar, darbe enerjisini bıçağa yayarak, kesme üzerine odaklanırken, düz kılıçlar daha çok enerjiyi kılıcın ucuna yakın odaklayarak, daha sert darbeler vurma eğilimindedir. Yatağanda ise, kılıcın ucu keskin kenar üzerine yatırılarak, uç kısımın açısı değiştirilmiş, kılıç daha çok baş-boyun bölgesine vurulması için geliştirilmiştir. Boyna inen sert bir darbe, bu bölgede zaten zayıf olan ortaçağ zırhlarından pek etkilenmeden hasmı öldürebilir. Avrupalılar bu kullanım tarzına istinaden, bir çift yatağana "kelle makası" demişlerdir.

Kısa bir kılıç olması dolayısıyla, hem sivil kullanımına uygun, hem de askerlerin yan silah olarak taşıyabileceği bir silahtı. Bir çok hançer ve kısa kılıca göre daha ölümcül olması da yatağana olan ilgiyi arttırdı. Yatağan, yeniçerilerin olduğu gibi, 18 ve 19. yüzyıllarda pek çok balkan ordusunun sembolüydü. Yeniçeriler, öncelikli kullandıkları tüfek ve kılıçların yanında, kuşaklarında birer yatağan da taşıyorlardı.

Siviller arasında da oldukça yaygın olan yatağan, Kullanımı hançerden daha zor olmasına ve ustalık gerektirmesine karşın, kulaklarının azameti ve şeklinin güzel olması dolayısıyla, oldukça popüler bir silahtı. Kavgalarda, açıkça üstün olan tarafın, zayıf olan tarafa yatağanın keskin ağzıyla değil de, sırtıyla müdahale etmesi bir görgü kuralıydı.
 
Top