• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Antalya Antik Kentleri (Akdeniz Bölgesi)

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Antalya Antik Kentleri (Akdeniz Bölgesi)

Arykanda (Arycanda) Antik Kenti


Arykanda, Antalya, Finike-Elmalı yolu üzerinde Yaşgöz çayının (Başgöz çayı) doğusundaki Bey Dağı'nın güney-batı yamacındadır.

Arykanda.jpg
Arykanda sözcüğü Luwi dilinde "Sunak yeri" anlamına gelmektedir. Plinius ilk yerleşenlerin Thrak kökenli olduğunu söylemekte ise de bu şüpheli bir iddiadır. M.Ö. 2000'de bu kentin olduğu yerde Anna isimli bir yerleşimden bahsedilmektedir. Ama bu yerleşim ile Arykanda arasında kesin bir bağ kurulamamıştır. M.Ö. 2000'lere ait burada iki adet taş balta bulunmuştur. Bu baltaların bir benzerlerinin de Limyra ,Patara ve Kynaenai'de bulunması bu bölgede iskanın Bronz çağında varlığını gösterir.

M.Ö. VI.yy.dan itibaren kentin tarihini bilmekteyiz. Kent önce Pers egemenliğinin altına girmiş ve M.Ö.V.yy.da Perslerin sağladığı olanaklarla zenginleşmeye başlamıştır. Bu dönemde yaşamış olan Pindaros burada bir Helios kutsal alanından bahsederse de kazıları yürüten Prof.Dr. Cevdet Bayburtluoğlu bu döneme ait buluntuların çok seyrek olduğunu ifade etmektedir. Daha sonrada M.Ö. 333' de Büyük İskender kenti özgürlüğe kavuşturmuştur. Onun ölümünden sonra önce Ptolemaiosların onu takiben de Seleukosların eline geçmiş. Apameia Antlaşması ile Rodos Perea'sına bağlanan kent, M.Ö. II.yy.da Likya Birliği'nin üyesi olmuş ve kendi adına sikke bastırmıştır. M.S. 43'de Roma İmparatoru Claudius zamanında Romaya bağlanmış ve bu devrinde kent son derece gelişmiştir. Volkanik bir bölgede olan bu kent tarihte bildiğimiz M.S.141 depreminden büyük zarar görmüştür. Devrin zenginlerinden Opramoas'ın depremden zarar gören kente 10.000 denar yardım yaptığı bulunan bir kitabede yazmaktadır. Daha sonra Ağustos 240 depreminde yine bir yıkıma uğramıştır. Bu depremden sonra kent yaralarını kolay saramamış ve fakirleşmeye başlamıştır. Hatta İmparator Maximianus ve Diocletianus Arykanda için bazı vergi indirimlerinde bile bulunmuşlardır. Bizans döneminde ise kent Orykanda, Akalanda adı ile anılmaya başlamış ve Myra Metropolitliği'ne bağlı bir piskoposluk merkezi olmuştur. Bu devirde yerleşim Bazilika çevresi ile Nal tepesinde ve Büyük Hamam'ın olduğu sahada yoğunluk kazanmıştır. Hatta hâlâ Pagan inancını taşıyanlar ile Hıristiyanlar kenti kendi aralarında böldüklerini, kiliselerin tamamının bir bölgede toplandığından anlamaktayız.

VIII. yy.a gelindiğinde ise eskinin o görkemli kenti artık bir köy durumundadır. Arkeoloji çalışmaları ilk kez XIX yy.da Th.Mommsen kitabeleri incelemesi ile başlamıştır. Kentin tam yerini daha sonra Ch.Fellows Mommsen'in kitabelerine dayanarak bulmuştur. Kazı çalışmalarına 1978 de Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi adına Prof.Dr. Cevdet Bayburtluoğlu başlamış ve günümüze kadar bu kazılar devam etmektedir.

Dik teraslar üzerine kurulmuş olan bu kentin en önemli kalıntıları arasında alt teras üzerindeki Gymnasium ve hamam ile yukarı terastaki Tiyatro,Odeon, Stadion,Agora ve küçük hamam gelmektedir. Ayrıca Akropol'de Traian ve Helios tapınakları ile Sebasteion (kutsal ev), Nal tepedeki Bazilika, doğu nekropolündeki Nekropol kilisesi de önemli kalıntılardır. Bunlar oldukça geniş bir araziye yayılmışlardır. Bu kentte karşılaşılan bir özellikte kenti çevreleyen koruma amaçlı surların yerine bu görevi bir bakıma teras duvarlarının üstlenmiş oluşudur. Akropol'de Şahinkaya denilen yerde ve terasların en üstünde tek taraflı oturma sıraları olan Stadium bulunmaktadır. Kazı çalışmaları sonunda oturma kademelerinin yanı sıra arkadaki nişler de ortaya çıkarılmıştır. Stadium''n ortasındaki bir merdivenle de oldukça iyi korunmuş tiyatro'ya inilmektedir. Hellenistik tiyatroların tipik bir örneği olan tiyatro yarım daireden biraz daha geniş ve kemerlerle desteklenen oturma sıraları arazinin meyilli konumuna uydurulmuştur. Kazılarda çıkan buluntulara göre tiyatro geç Hellenistik döneminde yapılmış daha sonra Roma döneminde ise birçok ilaveler eklenmiştir. Tiyatronun 20 oturma kademesinin yanı sıra en üstteki iki sıranın kenarlarındaki silmelere Grekçe kitabeler yazılmıştır. Burası Arykandalı zengin ailelere ayrılmış localar durumundadır. Zira bu kitabelerden birinde M.S.II. yy.da yaşamış zengin Killortes ve ailesine, Apollon kabilesine ait olduğu yazılıdır. Scene ve Proskenenin 1982 de onarımı yapılırken sütun, architrav, triglif ve metoplar birleştirilerek etkileyici bir görünüş sağlanmıştır. Skene dışarıya ortadan bir kapı orkestraya ise proskenion'un altından beş kapı ile bağlanmıştır.141 depreminden büyük zarar gördüğünü oturma kademelerinin doğuya doğru kaymasından anlaşılmaktadır. Agustos 240 depreminin tahribatından sonra sahne binasının orkestraya bakan cephesine payeler eklenerek sağlamlaştırılmaya çalışılmıştır. Tiyatronun akustiği mükemmeldir. Sekiz adet, oturma sırasının yarı yüksekliğine eşit merdivenlerle yedi Cunei'ye ayrılmıştır. At nalı biçimindeki tiyatro sanki sahne binası ile iki ayrı yapı gibi bir görünümdedir. Kentin en büyük idari amirinin oturduğu prohedria bu tiyatroda yoktur. Soylulara ön sıranın ayrıldığı anlaşılmaktadır. M.S.VI. yy.daki depremden sonra halkın pagan inançlarının terk etmesinin yanı sıra tiyatronun kullanılmadığını C.Bayburtluoğlu ifade etmektedir.

Tiyatro'nun altındaki terasta Odeon vardır. Güneyden üç ayrı kapı ile girilen Odeon'un ortasındaki orkestra kare plaklarla kaplanmıştır. Orijinal konumunda duvarlarının da renkli mermerle kaplanmış olduğu sanılmaktadır. Ayrıca cephedeki kapıların 1 m. üzerinde kasetlerin oluşturduğu bir frizin de olduğu izlerden anlaşılmıştır. Buradaki her kasetin ortasına İmparator Hadrianus'un portresi yerleştirilmiştir. Odeon'un arkasındaki iki kapı, teras duvarlarının önünden gelen rampalı yola açılır. Böylece batı caddesi ve Agoranın kenarını sınırlayan merdivenli cadde ile bağlantı sağlanmıştır. Kazılarda Odeon'un önündeki 75 m. uzunluğunda, 8 m. genişliğinde mozaik tabanlı bir portik ortaya çıkarılmıştır. U şeklindeki Agorayı çeviren bu portik dışında kalan yapıların arasında dükkanlar ve mabet olduğu sanılan bir yapı vardır. Agora'nın ortasındaki bu mabedin hangi tanrıya ait olduğu kesinleşememekle beraber Tykhe Mabedi diye isimlendirilmiştir. Bizans döneminde bu mabedin üzerine 16 x 6.35 m. ölçüsünde bazilika plânlı bir kilise yapılmıştır. Bunun çevresinde de Geç Roma dönemine tarihlenen kalıntılarla karşılaşılmıştır.

Tiyatro ile Agora'nın batısındaki terasa Bouleterion (Meclis binası) yapılmıştır. Bu yapının oturma sıraları doğal kayaya oyulmuştur. Hatta bu doğal duvar ile Stoadan ayrılmaktadır. İçerisinde boşluklar bulunan bu kaya bloğu muhtemelen depremlerden dolayı çökmüştür. Oturma sıralarında gördüğümüz çarpıklıklar da bunun sonucu olmalıdır. İç mekan hemen -hemen kareye yakındır. Girişler,kuzey duvarındaki kapılar ile sağlanmaktadır. Her iki yönde de aynı genişliği olan bu kapılardan üçer merdivenle koridor gibi bir kısma inilmektedir. Oturma sıraları ise son derece bozulmuştur. Kazılardan çıkan buluntulara göre çatının sedir ağacından yapılmış olduğu kesinlik kazanmaktadır.

Bouleterion ile Agora arasında yine Roma dönemine ait bir hamam ve çeşme yerleştirilmiştir. Hamamın hemen yanı başındaki Glmnasium Palestrası da 1981 yılındaki kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Hamam ve Gymnasium tek yapı kompleksinde birleştirilmiştir. M.S.II nci yy.a tarihlendirilir.Hamam 77 x 37 m. ebadındadır. Arka tarafı doğu nekropolünün bulunduğu terasa dayanmaktadır. Geniş cephesi güneydedir. Yapı malzemesi olarak duvarlarda kireç taşı, tonoz ve kubbelerde ise konglomera (doğal olarak sıkışmış çakıl ve kumdan oluşan tortul kayaç) kullanılmıştır. Taban ve bazı iç duvar kaplamalarında ise yöreye özgü bir çeşit kireç taşı görülür. Üst örtü olarak frigidarium'un kuzey ucu ile caldariumun güney ucunda yarım kubbe geri kalan tüm mekânlarda ise beşik tonoz kullanıldığını kalan izlerden anlamaktayız.

Hamama bitişik olan Gymnasion 25 x 20 m. ebadındadır. Paleestra ile aşağı yukarı birbirine eşit üç odadan meydana gelmiştir. Aynı duvar üzerine açılmış üç kapıdan herhangi biri kullanılarak hamama çok kolay bir giriş sağlanabilmektedir. Gymnasion-hamam kompleksinin en uzun kısmı Frigidarium ile apodyterium'dur. Burasının uzun tutulmasının nedeni çok işlevli kullanılmayı amaçladığı içindir. Batı duvarındaki dokuz kemerli bir bölmesi olan bu yerin zemini düzgün dikdörtgen kireç taşı plakalarla kaplanmıştır. Batı duvarı boyunca sıralanmış olan kapı ve nişlerin önünde ise havuzun suyunu boşaltmaya yarayan bir kanal vardır. Aykırı çay yakınındaki kayalardan yararlanılarak yapılmış olan su yolları Gymnasion'un batısındaki büyük sarnıca bağlanmaktadır. Havuzun tabanı da kireçtaşı plaklarla kaplıdır.

Akropolde, Agora'nın üstündeki terasta bulunan Helios Tapınağı son kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Kaya zemin üzerine yapılan temel bloklar üzerinde inşa edilmiştir. 6.40 x 9.40 ebadında, dikdörtgen plânlıdır. Zemin düzgün köşeli taş plaklarla kaplı olan bu tapınağın doğusuna .büyük hasar gördüğü anlaşılan 141 depreminden sonra tahminen 1. yy.da tonozlu bir mezar odası ilave edilmiştir. Tapınağa Helios adının verilmesinin sebebi ise antik yazarlarca bu güneş tanrısının yerinin Arykanda oluşudur. Bu civarda bulunan Helios'a ithaf edilmiş birçok adak steli bunu doğrulamaktadır. Akropolün kuzey-batısında Bouleuterion'un yakınında bulunan iki odalı, kült evi olarak kullanıldığı anlaşılan Sebasteion (Kutsal ev ) bulunmaktadır. Burası da in antis plânlı ve üçgen alınlıklı tapınak cepheli olduğu bulunan parçalardan anlaşılmaktadır. Üst örtüsü ise beşik tonozdur. Arykanda'nın nekropolü doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Batı nekropolü kentin batısından başlayarak Aykırı çayın ana kaynağına kadar uzanmaktadır. Büyük Hamamın yanındaki doğu nekropolünde mabede benzeyen, yüksek podyumlu bir mezar anıt ile karşılaşılmıştır. Önceleri In antıs ( Naos'un bir ucundaki kenar duvarları uzatılarak aralarında sütunlar olan bir portik şekli) plânlı korinth üslubundaki mezar anıtının mabet olduğu sanılmışsa da üzerindeki kitabesinden mezar sahibinin isminin okunuşu bu düşünceyi değiştirmiştir. Arykanda da oda mezarlar dışında, kitabeli lahitlere, kaya mezarlarına da rastlanılır.

Naltepe denilen yerdeki kalıntının Hereon olduğu 1984-85 yılı kazılarında anlaşılmıştır. Bu anıt-mezar M.S.I. yy.da Hermaios isimli, Arykandalıların dışında bütün Lykia halkı tarafından da onurlandırılmış bir yöneticiye aittir. Daha sonraki yüzyıllarda bu yapı önce bir hamam, sonra demirci atölyesi ve sonunda da kilise olarak kullanılmıştır. Özgünlüğü bozulmamış olan bir blok'un üzerinde kalkan ve mızraklı bir kabartma vardır. Anıt-mezar'ın 141 depreminde yerle bir olduğunu kazıları yürüten C.Bayburtluoğlu ifade etmektedir. Bunu takip eden 240 depremi ise burayı bir taş yığınına çevirmiş olmalıdır. Şehirin giriş-çıkış yolu üzerinde oluşundan dolayı buraya yeni bir işlev verilmek istenmiş, Hereon'a ait bloklar bir köşede istiflenmiş geri kalan taşların bir kısmı da kullanılarak hamam inşa edilmiştir. Hamam işlevini bitirdikten sonra muhtemelen 385 depreminin verdiği tahribatla olsa gerek, yarım daire plânlı mekanın demirci atölyesi ve erzak mekanı olarak kullanıldığını kazılarda burada çıkan demirci aletleri ve karbonlaşmış tahıllardan anlamaktayız. Bu arada kuzey-batı dış duvarına bitişik olan mekânda küçük bir kilise olarak kullanılmıştır.

Son dönem çalışmalarda M.S.III. yy.a tarihlenen ve III. Gordianus'un kullandığı Roma villası,küçük hamam, çok sayıda mezar anıtı, geniş cephesi güneye bakan, doğu-batı doğrultusunda uzanan ve Cevdet Bayburtluoğlu'nun şaraphane olarak nitelediği yapı, yamaç evleri, Asklepios Mabedi, Asklepios'un başı ve heykeli, Aphrodite ile Eros heykelleri bazilika bulunmuştur. M.Ö. II.yy.dan M.S.IV. yy.a kadar tarihlenen çok sayıdaki sikkeler de yapıların tarihlenmesinde büyük etken olmuşlardır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Phaselis (Tekirova)

Phaselis , Antalya'ya 35 km. uzaklıkta, Tekirova'nın hemen yanı başındaki antik bir kenttir. Phaselis, Hellen dilinde "Tanrı esirger" anlamında bir sözcüktür. Bilge Umar'a göre Luwi kökenli olup "deniz kentçiği" anlamındaki "Passala" dan gelir.

Phaselis.jpg
Efsanelere göre, kent M.Ö. II.bin'in sonunda Mopsos ve Lakious tarafından kurulmuştur. Tarihçi Athenaios'un anlattığı efsaneye göre Lakious kendine bağlı bazı kabilelerle buraya gelmiş araziyi beğenmiş ve şehrin burada kurmaya karar vermiş. Fakat o sırada burada Kylabras isimli bir çoban yaşıyor ve sürülerini de burada otlatıyormuş. Lakious , o sıralarda para mefhumu olmadığı için çobandan araziye karşılık hububat veya balık teklif etmiş. Çoban kurutulmuş balığı tercih etmiş ve topraklardan sürüsünü alarak çekip gitmiş. Bu yüzden kuru balığı burada adak olarak kullanmak bir gelenek olmuş.
Sonraki yüzyıllarda bu o kadar benimsenmiş ki ucuz bir adak için “Phaselis adağı” bir deyim olarak kalmış.

Strabon, Phaselis'in üç limanı olduğunu, en büyüğünün ise yarımadanın güneyindeki olduğunu yazmaktadır. Kentin kuruluşu kesinlik kazanamamakla beraber tarihte ismi en erken Fenike ile Yunanistan arasında ticaret gemilerinin uğrak yeri olarak geçmektedir.

Kent M.Ö.690 ‘da zengin ormanlık bölgeye yakın oluşundan ötürü Rodosluların bir kolonisi olarak kurulmuştur. M.Ö.VII - VI.yyüzyıllarda geçimini denizden sağlamış ve ticaretle gelişmiştir. Batı Anadolu'ya Persler egemen olduğunda Phselis de bundan nasibini almıştır. Kent ilk sikkelerini M.Ö. V nci yüzyılda Pers standartlarına göre basmıştır.M.Ö. V.yüzyıla ait, bilinen en eski gümüş sikkelerinin üzerinde bir tarafında gemi diğer tarafında da bir yıldız bulunur.M.S. 3.yüzyıla kadar da sikke basımı devam eder. Büyük İskender'in Anadolu'ya gelişinde kent kapılarını ona açmıştır. İskender'in bu kentten nasıl faydalandığını Strabon şöyle anlatır:

"... bundan sonra, önemli üç limanlı bir kent olan Phaselis'e ve bir göle gelinir. Bunun yukarısında, bir dağ olan Solyma ve dağlar arasındaki uzun geçitlerin yanında kurulmuş Termessos uzanır. Bu uzun geçidin içinden Milyas'a dağı aşan bir boğaz vardır. Aleksandros (İskender) geçidi açmak istediği için Milyas'ı yakıp yıktı. Phaselis yakınında deniz kenarında dağlar boyunca Aleksandros'un ordusunu geçirdiği uzun geçitler bulunur..."

İskender Phaselis'lilere son derece iyi muamele etmiş,hatta PamphliaKentlerinin elçilerini bile burada kabul etmiştir. İstender'in ölümünden sonra, diğer LykiaKentleri gibi M.Ö.309-197 arasında Ptoleimaios'luların yönetimine girmiştir. Apameia barışından sonra kentin idaresi Rhodos'lulara verilmiştir. M.Ö. 160'da kent özgürlüğüne kavuşur ve Lykia Birliğine katılır Bu arada kent bir müddet Olympos ile birlikte korsanlara yataklık etmiştir. Roma'nın bölgeye hakim olmasıyla, M.Ö. 42'de Brutus kente gelmiş, bölgeyi korsanlardan temizlemiş ve böylece Roma hakimiyeti başlamıştır. Bundan sonra kentte büyük bir gelişim olmuştur. İmparator Hadrianus M.S.129'da Phaselis'e gelmiş,kentliler de kendi olanaklarıyla yaptıkları imparatorun heykelleriyle her tarafı donatmışlardır. Ayrıca İmparatorun gemisinin yanaşacağı limanın yoluna da anıtsal bir kapı inşa etmişlerdir.

Bizans döneminde kent önemli bir piskoposluk merkezi olmuşsa da M.S. III.yy.da elverişli limanlarından ötürü korsan baskınları yeniden başlamıştır. Bunun yanı sıra Arap akınlarında da zarar gören kent M.S.IX.yy.da terkedilmiştir. Bu Lykia kentinde ticaret her şeye egemendir. Antik dünyada burada yetişen yaban gülleri ve ondan yapılan parfüm çok beğenilirdi. Tüccar olan halkı sırf işleri bozulmasın diye Pers istilasında bile onlara yataklık etmişlerdir. Zaten sikkelerindeki gemi ticareti,balık ise kuruluş efsanesini simgeler. Kent insanlarının devrinde pek makbul sayılmadığını Athenaus anlatmaktadır. Hatta devrin tanınmış müzisyenlerinden Statonikos bir içki meclisinde, kendisine yöneltilen dünyadaki aşağılık insanların kimler olduğu sorusunu şöyle yanıtlamış:

"Pamphylialılar'ın en aşağılık insanları Phaselisliler, tüm dünyanın en aşağılık insanları ise Side'lilerdir."


Phaselis'in Kalıntıları

Phaselis'in kazı çalışmaları Kültür Bakanlığı ile İl Özel İdare Müdürlüğü arasında yapılan protokolle Antalya Müzesince yürütülmektedir.

Burası limanları ile ünlü bir kent olup, bunların en büyüğü yarımadanın güney-batısındakidir ve bu limanın girişinde 200 m. uzunluğunda bir de mendirek vardır. Bugün bu mendireğin büyük bir bölümü sular altında kalmıştır. İkinci limanı tiyatronun kuzey-doğusundadır, bunun da bir mendireği vardır ve günümüze çok iyi bir durumda gelmiştir. Üçüncü liman kuzeydeki geniş kumsaldadır. Limanın güneyindeki rıhtımın kalıntıları göze çarparsa da buraya mendirek yapılmamıştır.

Phaselis'i kuşatan surların kalıntıları yarımadanın güney-batısında görülmektedir. Bizans devrinde de onarılan surlar eski özelliklerini hemen hemen bütünüyle yitirmiştir.

Phaselis'in devlet yönetim ve diğer önemli yapıları kuzey ve güneydeki limanları birbirine bağlayan ana caddenin her iki yanına sıralanmışlardır. Uzunluğu 125 m.,genişliği de 20-25 m. olan caddenin iki yanına üçer basamakla çıkılmaktadır. Ortasında bir de meydan oluşturan cadde düzgün taşlarla döşenmiş,altına da mükemmel bir kanalizasyon sistemi yapılmıştır. İmparator Hadrianus'un kapısının kalıntıları da caddenin batısında,cadde boyunca sıralanmış dükkânlar, onların arkasındaki karmaşık plânlı yapı ile hamam ve Gymnasium oldukça iyi durumdadır. Gymnasium'un arkasındaki spor eğitimi için yapılan odalar geç devirlerde yapılan eklerden ötürü özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Bununla beraber mozaik döşeli tabanı, iki kapı ile güneydeki soyunma ve soğukluk, ılıklık kısımlarına girilen bölümleri yine de iyi durumdadır. M.S. III.yy.da yapılmış Hamam'ın sonraki dönemlerde de kullanıldığı açıktır.

Agora Hamam'ın güneyinde olup meydana büyük bir kapı ile açılır. İmparator Hadrianus döneminde (M.S.117-138) yapıldığından ötürü de Agora'ya İmparatorun ismi verilmiş olup caddeye bakan duvarlarına heykeller yerleştirilmiştir. Bunların arasında LykiaKentlerine yardım eden ve özellikle en büyük desteğini buraya veren Rhodiapolisli Opramoas ile Saxa Amyntianus'un heykellerinin farklı bir konumu olmuştur M.S.V-VI. yy.larda Hadrianus Agorası'nın kuzey-batısına, bugün yalnızca apsis'i görülen, dikdörtgen plânlı bir bazilika eklenmiştir.

Phaselis ana caddesinin meydanla birleştiği yerin güneyine ikinci bir Agora daha eklenmiştir. Domitianus Agorası diye adlandırılan bu Agora da İmparator Domitianus'un (M.S.81-96) kente yaptığı yardımların bir nişanesidir. Geç dönem mimarisini yansıtan bu Agora caddeye iki kapı ile açılır. Kapılardan birisinin üzerinde,İmparator Domitianus'un yazıtı vardır. Avlulu büyük yapı kompleksi şeklindeki agoranın portiklerle çevrili bir iç avlusu vardır. Bunların arkasındaki dükkanlar günümüze oldukça iyi bir durumda gelebilmiştir.

Tiyatro yarımadanın üzerindeki tepeciğin en üst noktasında olup batıya doğrudur. M.S. II.yy. tarihlenen tiyatronun, Hellenistik bir yapı üzerine kurulup kurulmadığını anlamak için elimizde yeterli bilgi ve belge yoktur. Yaklaşık 1500-2000 kişilik bir kapasiteye sahiptir. Hem kente hem de denize hakim olan tiyatroya ana caddeden taş merdivenlerle çıkılmaktadır. Giriş ve çıkışlar yan tarafta olup Cavea yarım daire şeklindedir ve dörder merdivenle beş bölüme ayrılmış 20 oturma sırası vardır. Scene'ye beş ayrı kapıdan girildiği kalıntılardan anlaşılmaktadır. İki kattan oluşan tiyatronun üst kısmı günümüze ulaşamamıştır. Phaselis Tiyatrosu'nun üzerindeki Akropol'de Athena Mabedi bulunuyordu. Ayrıca Herakles, Hestia ve Hermes'e adanmış tapınakların olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir.

Kentin birkaç yerinde Nekropol varsa da bunlar büyük ölçüde defineciler tarafından tahrip edilmiştir. En iyi durumda olanı ise deniz kenarında, kuzey limanı tarafında olandır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Akalissos (Asar Önü)

Antalya Körfezi’nin batısında, Kumluca’ya 23 km. uzaklıktadır. Idebessos antik kentinin 2 km. güney-doğusundaki İncir ağacı köyünde, yedi pencere denilen yerdedir.

Eski Likya birliğinden gelişmiş olan Koinon’a dahil olan bir kent idi. Akalissos Luwi kökenli bir sözcük olup anlamı bilinmemektedir.
Kentin kuruluşu ile ilgili bilgilerimizin yetersizliğine rağmen Hellenistik dönem örcesi var olduğu sanılmaktadır.

Tarihte isminin ilk geçişi Roma dönemindedir. Ve bu dönemde komşuları olan İdebessos (Yenikışla-Bademağacı) ve Kormos (Karabük) ile üç kent birliğini (Sympoliteia) kurmuşlardır. İmparator III. Gordianus döneminde (M.S.238-244) sikke basmıştır. Bu sikkelerin üzerinde kentin ismi yazılıdır. Bizans devrinde ise Myra metropolitliğine bağlı bir piskoposluk merkezi olmuştur.

Akalissos’dan günümüze yeterli bir kalıntı gelememiştir. Sadece sur parçaları, Bizans devrine ait iki kilise kalıntısı, İmparator Commodos’un (M.S.180-192) heykelinin kaidesi ve otuza yakın lahit bugün görünürdedir. Yalnız bu lahitler klasik Likya lâhitlerinden biraz farklı bir görünümdedir. Üçgen alınlıklar ve cephe girişleri oldukça sadeleşmiştir.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Phellos (Felen)

Phell, Kaş'ın 5 km.kuzeyindeki Felen dağı yamacında, Çukurbağ Köyü'ne 2 km. uzaklıkta, Antiphellos ile (Kaş) karşı karşıya bir antik kenttir.

Phellos.jpg
Phellos sözcüğü Hellen dilinde “ayakkabı ökçesi yapılan ağaç kabuğuna” verilen isimdir. Aynı zamanda taşlık alanlara da bu isim verilir. Plinius ile Strabon'un sözünü ettiği bu kentin kuruluş tarihi kesinleşememiştir.

Günümüze ulaşan kalıntılar M.Ö.IV.Yüzyıla kadar inmektedir. Tarihi olaylarda ismi geçmeyen kent Bizans İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra önemini yitirerek terk edilmiştir. Günümüze Pınarbaşı köyünde daire plânlı, taştan örme anıtsal bir mezar ile bazı burç ve polygonal sur duvarları gelebilmiştir. Buradaki mezarlar da yine Lykia tipindedir.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Antiphellos (Kaş)

Antiphellos, Antalya’nın Kaş ilçesinin olduğu yerde idi. Likçe yazıtlarda ve Pilinius’da “Habesos” diye adlandırılan bu kentin ismi Hellen dilinde “Taşlık Ülke” anlamındadır. XX.yy.ın başlarında da buraya “Andifli” denilmiştir.

Antiphellos.jpg
Antiphellos’un M.Ö.VI.Yüzyılda var olduğunu biliyoruz, ancak bu döneme ait bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. IV.Yüzyıla ait mezar anıtlarından da kentin gelişmeye başladığını görürüz. Hellenistik dönemde Antiphellos’un kuzeyindeki, bir liman ve savunma yeri olan Phellos’un önemini yitirmesi üzerine kent gelişir ve büyük bir önem kazanır. Bu durum Roma çağında da devam eder, sedir ağacı ticareti ve sünger ihracından ötürü zenginleşir.

M.Ö. II. Yüzyılda Likya Birliğine katılan kentler arasındadır ve bu birliğin bastığı sikkelerin arasında Antiphellos’un da ismi vardır. Bizans devrinde ise diğer LikyaKentleriyle birlikte Myra Metropolitliği'ne bağlı bir piskoposluk merkezi idi. Bugünkü Kaş ise bu antik şehrin üzerine kurulmuştur.

Bugün Akropoldeki düzgün sur kalıntıları iyi bir durumda gelmiştir. Yalnızca kuzey ve batı surlarından hiçbir iz görülememektedir. Surlarda, Helenistik dönemde uygulanan rektagonal tekniği, yani taşların dış yüzlerinin hafif şişkin olarak işlendiği görülür. Ayrıca sur kapısı ile iç kalıntıları da ayakta olup onlara dayanılarak kentin tamamen surlarla çevrili olduğu anlaşılmaktadır.

Kentin batısında, Çukurbağ yarımadasına giden yolun üzerinde tiyatro yer almaktadır. Helenistik dönemde yapılan ve güzel bir taş işçiliği gösteren tiyatronun 26 oturma sıralı olduğu ve rahatça 4000 kişiye hizmet verdiği sanılmaktadır. Cavea sağlam durumdadır M.S.III.yüzyılda bazı ilâveler yapılmıştır.

Tiyatronun üstünde M.Ö. IV.yüzyıla ait doğal kayadan oyularak yapılmış ev tipi bir mezar anıtı vardır ki bu “Dansözler Mezarı “diye adlandırılır. Kare biçimindeki bu mezar 4.5 m2’dir.

Mezarın içinde ,kapının karşısına gelen duvarda el-ele tutuşarak dans eden küçük figürler ile sedirin üzerinde yine dans eden 21 adet figür işlenmiştir. Cephenin köşeleri ve kapı sağır payelerle hareketlendirilmiştir.

Kaş’ın bugün adeta bir simgesi durumundaki mezar anıtı Uzun Çarşı caddesinde, Postahane sokağındadır.

Günümüze iyi bir konumda gelen ve tek bir bloktan yapılmış olan bu lahdin 1,5 m. uzunluğundaki alt kısmında boncuk motifleri ve sekiz satırlık Likçe bir kitabe vardır. M.Ö. IV.Yüzyıla tarihlenen bu mezarın kitabesi okunamadığından kime ait olduğu anlaşılamamıştır .Bu kaidenin üzerine dikdörtgen prizma şeklindeki anıtın sandukası oturtulmuştur. Kapağın kuzey-batı alınlığında sopasına dayanmış,sağ bacağını sol bacağının üzerine atmış, üzgün görünümlü bir erkek ile bir kadın figürü işlenmiştir.

Güney-doğu alınlığında ise ayakta duran ve uzun bir manto giymiş bir kadın figürü görülmektedir. Ayrıca lahit kapağının her iki yanına da aslan kabartmaları işlenmiştir. Kapağın batı tarafı pencere şeklindedir.

Antiphellos’taki mezarların çoğu kentin kuzeyindeki yamaçta, evlerin hemen arkasındadır. Bunlar ev tipi mezarlardır. 1842 de Kaş’a gelen Spratt isimli bir İngiliz subayı burada yüzün üzerinde mezar olduğundan bahsederse de bugün bunların çoğu inşaatlarda kullanıldığı için yoktur.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Aperlai (Aprilla) Antik Kenti

Aperlai, Kekova'nın güneyinde Asar koyundaki Sıcak Köyü'nün (Kılınçlı Köyü) 5 km. güneyindeki yarımadanın kuzey-doğusundadır.

Aperlai.jpg
Aperlai sözcüğü Hellen diline göre "Aprillai'lerin kenti" anlamındadır. Ayrıca "akar" veya "boğaz geçidi" anlamına da gelmektedir. Plinius'da adı Aperiai, Lykçe yazıtlarda ise Aprll olarak geçer.

Kentin kuruluşu ve tarihi kesinlik kazanamamıştır. Apollonia'nın (Kılınçlı), Isinda ve Simena (Kale) kasabalarıyla birlikte bir tetrapolis (üçlü yönetim) oluşturduklarını biliyoruz. Ele geçen sikkelerden M.Ö.V-IV. yy.larda varlığı bilinmektedir. Lykia Birliği (Koinon) içerisindeki kentlerden biri olduğunu Plinius yazmaktadır. M.Ö.168-67 tarihinde basılan ilk birlik sikkelerinde de adı geçmektedir.

Günümüze Roma dönemine tarihlenen kalıntıları az da olsa gelebilmiştir. Kent, deniz kenarından başlayarak akropole doğru uzanan rektogonal ve Poligonal tekniğinde yapılmış surlarla çevrilmiştir. Bu surlar yer yer kulelerle takviye edilmiştir. Roma dönemine ait batı bölümü oldukça iyi konumdadır. Kent surunun doğu tarafında hemen hepsi yuvarlak kavisli kapağa sahip çok sayıda lahit bulunmaktadır. İlk Çağdan bu yana denizin yükselmesinden ötürü rıhtımı sular altında kalmıştır. Bazı lahitleri de bu yüzden denizin içinde görüyoruz.

Aperlai'de yüzey araştırması ve kazı çalışmaları yeterince yapılmadığından yapıları ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber çevresinde Lykia tipi, Roma dönemine ait mezarların iyi korunduğunu söylenebilir. Bizans ve sonrası dönemlere ait birkaç şapel ve şehir surunun kuzey-batı köşesinde bir kilise vardır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Apollonia (Kaş) Antik Kenti

Apollonia Kaş-Finike yolu üzerinde, Teke Yarımadası ile Sıcak yarımadası arasındaki Kılınçı Köyü yakınındadır. Bu kentin yeri konusunda bazı araştırmacılar farklı iddialarda bulunmuşlarsa da Augustus ve Tiberius devirlerindeki adak stellerinin yardımıyla yeri saptanabilmiştir.

Apollonia.jpg
Apollonia, Hellen dilinde "Apollon'un Yurdu" anlamındadır. Çok yaygın olan bu isimle Anadolu'da Psidia, Mysia, Karia ve Kefken de kentler bulunmaktadır. Lykia'daki Apolonia'nın yakınında Simena, Aperlai ve Isında Antik Kentleri bulunmaktadır. Apollonia bu kentlerle birlikte Tetrapolis isimli Dört kent Birliğine katılmıştır. Bunun dışında kentle ilgili yeterli tarihi bilgimiz çok azdır.
Apollonia “L” harfine benzetilen bir kayalık üzerine kurulmuştur. Ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu da bilinmemektedir.

Günümüze ulaşan kentin kalıntıları akropoldedir. Akropolü kuşatan surlar kuzeyde ve batıda oldukça iyi durumdadır. Surların taşlarının bazıları rektogonal olup, dış yüzleri tümüyle düzeltilmeyerek kabaca bırakılmıştır. Surların içerisindeki kale Bizans dönemine aittir. Ayrıca yine bu döneme ait bir de kilise kalıntısı vardır. Kilisenin kuzey-batısındaki yamaçta küçük bir tiyatrodan arta kalan izler dikkati çekmektedir. Tiyatronun kuzey-doğusunda büyük olasılıkla Rum döneminde yapılmış bir hamam kalıntısı vardır.

Apollonia'dan günümüze gelen en belirgin örnekler nekropol alanı ile kentin çevresindeki mezar anıtlarıdır. Anıtsal mezarlar tiyatronun doğusu ile İç Kale'nin kuzey-doğusundadır. Burada benzerlerine Likya'da pek az rastlanan altı tane sütunlu veya direkli mezarlarla karşılaşılmıştır. Aynı şekilde Ksanthos'da da direkli mezarlar varsa da onlar lahitlerin üzerine işlenmiştir. Buradaki sütunlar ise kayalara oyulmuştur. Nitekim diğerlerinden çok daha görkemli bir mezarın bir Hereeon (kahramana ait mezar) olduğu düşünülebilir. Akropolün eteklerinde ise ovaya doğru Roma mezarları ile karşılaşılmıştır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Gagai Antik Kenti

Gagai, Finike körfezinin doğusunda, Khelidonia Burnu'nun (Gelidonya burnu) batısındaki Karagöz limanının kuzeybatısında idi. Bugünkü konumu ile Kumluca'nın 10 km. güney-doğusundaki Yenice Köyü'nün 4 km. güneyinde küçük bir tepenin üzerinde idi.
Gagai Hellen dilinde "Gaga'nın halkı" anlamına gelmektedir. "Ga" kelimesi toprak anlamına gelmektedir.

Kentin adı ile ilgili iki mitolojik öykü vardır. Birinci hikayeye göre yerleşecek toprak arayan Rhodoslular buraya geldiklerinde yerli halka toprak istediklerini “ga,ga” (toprak,toprak) diye bağırarak anlatmışlardır. Bu istekleri karşılandığında yeni kenti bu isimle tanımlamışlardır.

Diğer hikayeye gelince, Nemius isimli Rhodos'lu bir komutan Lykia ve Kilikyalı korsanlara karşı bir savaş kazandıktan sonra, bir fırtınaya yakalanır ve gemisi batma tehlikesi geçirir, tam bu esnada tayfalardan biri uzaktan karayı görünce "ga, ga" diye bağırır ve karaya çıkarak kurtulurlar. Bu iki hikayenin birleştiği ana nokta kenti Rhodosluların kurduğuna atfetmektir. Gerçekte ise antik tarihçilerin sözünü etmediği bu kentin ne zaman ve nasıl kurulduğu bilinmemektedir.

Yörede yeterince araştırma yapılmamıştır. Bu günkü konumuyla kent iki tepe üzerine yayılmış olup hangisinin akropol olduğu anlaşılamamıştır. Bunlardan daha yüksek tepe üzerinde İlk çağ surlarından arta kalmış küçük parçalar görülmektedir. Diğer tepede ise Bizans devri sur parçaları dikkati çekerse de bunların dışında bir kalıntıya rastlanmamıştır. Ancak 1960'lı yıllarda başta tiyatro olmak üzere bir takım kalıntıların varlığı saptanmış, ancak bunların taşları yeni yapılanmalar nedeniyle yerlerinden sökülmüştür.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
İdebessos Antik Kenti

İdebessos , Antalya Körfezi'nin batısında, Kumluca'ya 21 km. uzaklıkta Yenikışla köyündedir. İdebessos Luwi dilinden gelen bir sözcük olup Prof.Bilge Umar'a göre bu isim "Dawassa" olup Ormanlı kent anlamındadır.

%25C4%25B0debessos.jpg
Kentin kuruluşu ve tarihi geçmişi konusundaki bilgilerimiz çok yetersizdir. Burada arkeolojik araştırmalar yapılmamış yalnızca isminden söz edilmiştir.
Idebessos, diğer Likya antik kentlerinden farklı bir yerleşim gösterir. Antik çağda yörede çok az nüfusun barınmış olması şehrin düzlükte gelişmesine ve hemen yanı başındaki ufak yükseltinin etrafının surla çevrilerek bir bakıma emniyetli bir akropol elde edilmesine neden olmuştur.

Surun dışında, orman yolunun kenarında, sura göre kuzeybatı kısmında Likya bölgesinde küçük bir tiyatro bulunmaktadır. Orkestrası toprakla dolmuş, 5-6 oturma sırasına sahip olabilecekği düşünülen tiyatronun kuzeyinde, planlı olduğu kadar Aquaduct'un ucunun yapıya bağlanması yüzünden hamam olması ihtimal dahilindeki bir yapı kalıntısı bulunmaktadır.

Idebessos'u kuzey-güney doğrultusunda kesen orman yolunun kenarında şehire su sağlayan Aquaduct'un kalıntılarını da kuzeye doğru bakıldığında görmek mümkündür. Idebessos'un en ilginç yönü çoğunluğu kitabeli ve köşeli "U" plan oluşturacak şekilde kertiklenmiş üç lahitten oluşan aile mezarlarıdır. Çok az sayıda kabartmalı lahit bulunmaktadır. Bunlardan birinde kalkan ve mızrak tasvirini, diğer bir mezarda ise lahitin kaidesini oluşturan bloklarda yüksek kabartma olarak yapılmış boğaya saldıran aslan tasvirlerini görebiliriz. Kalıntıların büyük çoğunluğu Roma devrine aittir.

İdebessos'un kalıntıları Yenikışla Köyü'nün Karaağaç mahallesindedir. Helenistik ve Roma dönemi izlerini taşıyan bu kalıntılar arasında sur duvarları,oldukça küçük bir tiyatro ile Bizans döneminden kalma bir bazilika dikkati çekmektedir. Köyün yanı başındaki nekropol alanında da bazıları yazılı,bazıları ise kabartmalı mezarlar bulunmaktadır.
 

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Isında Antik Kenti

Isında, Kaş'ın merkez köylerinden Belendi'nin 3 km. güneyindeki tepenin yamaçlarında kurulmuştur. Isında Luwi dilinde kutsal anlamına gelen Sinda'dan gelmiş bir sözcüktür.Prof. Bilge Umar,Anadolu'da bu isimde başka kentler de olduğunu yazmaktadır.

Is%25C4%25B1nda.jpg
Isında'nın ne zaman kurulduğu ve tarihi konusundaki bilgi hemen hemen hiç yoktur. Belki de burası bir yöneticinin yaşadığı küçük bir Lykia köyü konumundaydı. Isında M.S. III.yy.da İmparator Gordianus zamanında Aperlai, Simena ve Apollonia ile birlikte bir birliğin başıda idi ve bu dört kent Lykia Birliğinde tek bir oya sahip olarak temsil edilmişlerdir. Elimize geçen kitabelerden bu kentten resmi olarak “Isında'dan Aperlai'liler” diye söz edilmekte olup etnik isimlerinden bahsedilmemektedir.

Günümüze kenti kuşatan surların çok az da olsa kalıntıları kuzey ve kuzeydoğuda görülmektedir. Düşük kalitede bir duvar işçiliği olan bu surların geçen yıllar boyu tamir gördüğü taş dizilerinden anlaşılmaktadır. Surların ortasına yakın bir yerdeki uzun bir yapının temel izleri seçilirse de ne oldukları anlaşılamamıştır. G.Bean bunun stoa'ya benzediğini söylerse de kesin bir karar getirmemektedir. Akropolde üzerinde Likçe yazıların bulunduğu iki ev tipi anıtsal mezar, yamaçlardaki Helenistik ve Roma lahitleri ve çok sayıdaki sarnıçlar dışında Isında'dan günümüze pek bir şey gelmemiştir.
 
Top