"AHLAK" ile ilgili hadisler

Suskun

V.I.P
V.I.P
De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz. Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz." (Enam Suresi, 151-152)
De ki: "Rabbim yalnızca çirkin hayasızlıkları -onlardan açıkta olanlarını ve gizli olanlarını,- günah işlemeyi, haklı nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı' kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyi Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır." (Araf Suresi, 33)

"Rabbim bana dokuz şey emretti: Gizli halde de aleni halde de Allah'tan korkmamı, öfke ve rıza halinde de adaletli söz söylememi, fakirlikte de zenginlikte de iktisat yapmamı, benden kopana da sıla-ı rahim (dostluk) yapmamı, beni mahrum edene de vermemi, bana zulmedeni affetmemi, susma halimin tefekkür olmasını, konuşma halimin zikir olmasını, bakışımın ibret olmasını, marufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi."47 "Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap. Aleyhine de olsa hakkı söyle."48
"Her nerede olursan ol Allah'tan ittika et ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi ahlakla muamele et."49
"İnsanlara güzel ahlakla muamelede bulun."50
Peygamberimiz (sav), Yemen'e gönderdiği elçilerine şunları tavsiye etmiştir:
"Sirke balı bozduğu gibi, kötü huy da ameli ifsad eder."51
"Müminin şerefi dini, asaleti güzel ahlakı, mürüvveti de aklıdır."5






Ayrıca

Bir Müslümanın en önemli görevlerinden biri de güzel ahlaklı olmaktır. Güzel ahlaklı olmanın temel unsurlarından biri, kişinin diline, yani ne söylediğine dikkat etmesidir. O, susmanın gerektiği yerde susar. Konuşmayı arzu ettiği zaman da usulüne göre konuşur. Yüce Allah güzel sözü, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları göğe doğru yükselmiş Rabbinin izniyle her zaman meyvesini veren bir ağaca, (İbrahim, 14/24–25) kötü sözü ise gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağaca benzetmiştir. (İbrahim, 14/25-26) Kur’an’da zikredilen bu “kötü söz” kavramı, sadece konuşmadaki kötülüğe ve kabalığa değil, aynı zamanda yanlış inanç ve düşüncelere de işaret etmektedir.
Peygamberimiz bu konuyla ilgili bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: “Kul Allah’ın rızasına uygun olan bir sözü çok fazla önemsemeden sarf eder de Allah onun sebebiyle cennetteki derecesini yükseltir. Yine kul (bazen), Allah’ın hoşnutsuzluğuna sebep olan bir kelimeyi ehemmiyet vermeksizin sarf eder de Allah o sebeple onu yetmiş yıllık çukura atar.” (Buhari, Rikak 23; Müslim, Zühd 49; Tirmizi, Zühd 10.)
Boş sözlerden uzak durmak, olgunluk ve kurtuluş alâmetidir. Allah Teala gerçek müminlerin özelliklerini sayarken, “Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler” (Mü’minun, 23/3) buyurmak suretiyle, bu kişilerin özelliklerinden birinin de faydasız ve boş sözlerden uzak durmak olduğunu belirtmiştir.
Ayrıca alay etme, dedi kodu ve kötü lakap takmayı Allah (c.c) yasaklamıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinen herkesin vay haline!” (Hümeze, 104/1) “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. (Hucurat, 49/11) Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat, 49/12) buyurulmaktadır.
Yüce Allah, müminler arasında iyilik ve takvayı emrettikten sonra, kardeşlik ve iyilikleri zedeleyecek cahilane tavırlardan sakındırmaktadır. Ayette müminler arasında iyilik ve takva duygusunu en yükseğe çıkarmak, karşılıklı saygı ve sevgiyi telkin etmek suretiyle İslâm'ın yayılıp gelişeceğine işaret ediliyor ve dindeki kardeşlik mefhumunun önemi ortaya konularak kişinin din kardeşine karşı ahlaki sorumluluğu izah edilmiş oluyor.
Bir defasında Ebu Zerr el-Gıfari (r.a) Hz. Bilal’e “Siyah kadının oğlu.” deyivermiştir. Bu söz Peygamber (sav)’e ulaşınca Ebu Zerr’i şu şekilde eleştirdi: “Ey Ebu Zerr! Sen onu anasından dolayı ayıplıyorsun öyle mi? Demek ki sende hala cahiliye ahlâkından kalıntılar var.” Ebu Zerr (r.a) söylediği o sözden o kadar pişman oldu ki yanağını yere koyarak “Bilal yanağıma ayağıyla basmadıkça yanağımı yerden kaldırmayacağım!” diyerek özür diledi.
Peygamberimiz de “güzel söz sadakadır” (Buhari, Edeb, 34) derken gönül kazanmanın değerini bildirmiştir. Gerçekten insanın ağzından çıkan sözü kulağının işitmesi gereklidir. Başka bir deyişle insanın konuşmasını tartarak yapması yerinde olur. Çünkü dilden çıkan yalan, dedikodu ve alaycı sözler gönül kırar. İnsanlar arasındaki ilişkilerin bozulmasına sebep olur.
Netice olarak hepimizin bize verilen iradeyi ve dili doğru kullanma sorumluluğumuz vardır. Bu sorumluluk bilincinde olarak güzel söz söylemeye itina göstermeli ve kötü sözden uzak durmalıyız. İnsan, iradesini hayırda kullanarak konuşmasına yön vermelidir. Maruf ve güzel konulardan konuşmalı aksi halde susmalıdır. Çünkü hem din hem de örf açısından güzel görülen konuşmalar, insan için bir sevap sebebi olabilecekken, aksi durumda bir günah sebebi haline gelebilmektedir. Çoğu zaman önemsenmeden sarf edilen bir sözün çok önemli neticeler verebileceği üzerinde düşünülmelidir.
Sevgili peygamberimiz insanı tarif ederken "İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır", "Müslüman, müslümanın elinden ve dilinden zarar görmeyen kişidir" buyuruyor. Bu nedenle iyilikte yarışmak esastır. Kötülüklerin ve yanlış olan şeylerin yayılmasına vesile olmak da onu yapmak gibidir. Ayette "Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın" (Bakara, 2/148); "İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir." (Maide, 5/2) buyuruluyor.
İslâm, ideal bir toplumun oluşmasında iyiliklerin ve ahlâkî değerlerin öne çıkarılıp desteklenmesini, bunun yanında, kötülük ve her türlü olumsuzluğa karşı topyekün mücadele edilmesini, fert ve toplumun sorumluluk alanı içerisinde saymaktadır. "Siz, insanlar içinde çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a iman edersiniz..." (Âl-i İmran, 110) âyeti, İslâm toplumunda sorumluluğun çerçevesini ve olması gereken boyutunu ortaya koymaktadır.
Sorumluluğun şartlarını taşıyan her fert, sahip olduğu bu duyarlılığını, her durumda ve hayatının her safhasında taşımakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğü Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şu hadisi, gayet güzel bir şekilde ifade etmektedir: "Sizden biriniz bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin." (Müslim, İman, 78) Fert ve toplumun, sorumluluklar konusunda daima duyarlı olması gerektiği vurgulanan bu hadiste, işlenilen kötülüklere, el ile müdahele görevinin yetkili otoriteye; dil ile engel olmanın ve halkı bu yönde bilgilendirmenin bilginlere; kötü davranışlara iltifat etmeyerek, kalbiyle buğz etmenin ise, fertlere ait olduğu belirtilmektedir.
Bu şekilde, yukarıda ifade ettiğimiz karşılıklı hak ve sorumluluklar dengesi çerçevesinde ve toplumsal dayanışma anlayışı içerisinde, her kesimin sorumluluğunu yerine getirmesiyle, kötülükler ve ahlâksızlıklar toplumda uygun zemin bulamayacak ve engellenmiş olacaktır. Nitekim Rasûlüllah (s.a.v.), övülen veya yerilen bir faaliyette bulunan kişilerin, yaptığı işin neticesine göre mutlaka bir karşılık alacağını bildirmiştir. "Her kim müspet (örnek) bir çığır açar da, kendisinden sonra onunla amel edilirse, yaptığı güzel şeyin sevabını aldığı gibi, o davranışı örnek alarak iyilik yapanların sevabından da kendisine bir pay verilir, ama onların sevabından hiçbir şey eksilmez. Her kim de menfî bir çığır açarsa kendi davranışının cezasını üstlendiği gibi, kendisini örnek alarak o davranışı sürdürenlerin günahlarından da kendisine bir pay verilir, ama onların günahlarından da hiçbir şey eksilmez." (Müslim, İlim, 15)
Netice olarak bir müslümanın dedikodu, alay etme, su-i zan vb. kötü davranışlardan uzak durması gerektiği gibi, bu tür meclislerde de bulunması uygun değildir. Şayet bir şekilde bu gibi yerlere giden kişiler; mümkün olduğunca bu tür şeylere de engel olmalıdır ve yapılanların yanlışlığına işaret etmelidirler.
Bu arada akrabalarımızla ziyaretlerimizi de aksatmamalıyız. Eğer onlarda yanlış, hoş olmayan şeylerle karşılaşırsak, dargınlık ve küskünlüğe yer vermeden, dinimizin bize öğrettiği en güzel şekilde onları uyarmalı ve yapageldikleri hatalardan vazgeçirmeye çalışmalıyız.
Kaynak: Diyanet
 
Top